- 641 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kırık Gölgelerin Sahnesidir Hayat
Dilimde kıyım hicranlar, harcanmış umutların dağlarında sesim mağrur bir yankı
Asaletini kaybetmiş aşklar ekranda, soyunu inkâr eden masallar eskimiş bir şarkı
Sırlarını taşıyorum ertelenmiş sevdaların, yalnızlık molasız yüreklerde başkaldırı
Şarapta tortu, yüreklerde hüzzam yontu ve hazin bir yakarıdır aşkın dil hıçkırığı
Emanet seviler uçurumunda bir adam, öfkeli aldanmışlıkların kahpe hıncıyla ruhunu düşlere atıyor. Ömrün dikey yarlarından süzülürken boşluğa kendi türküsünü söylüyor. Mağrur kırılmaların utançları oynuyor yanılgıların sahte ekranında, yaşam kervanı nicedir aldanışı taşıyor.
Sırtımı sıvazlayan kış güneşinin küpeştesinde rüzgârın demli buğusuna ruhumu teslim ettim, gönlümde hızla akan zaman nehirlerinin delirmiş sesi. İnsanlar yaşam öğretilerini taşıyorlar yarınlara, umut panayırlarında oyunları unutmuş çocukların hazin sessizliği.
Yosun kokulu ırmaklarda bir gülün yüreklere yolculuğudur seni düşünmek şimdi. Unutkan dünlerin kumlarına uzanıp meltemi içime çekmek vaktidir. Saçlarını okşayan yele yalvarmaktır belki de seni özlemek. Dudağımda birikmiş tuz zerrelerine dokunarak varlığını hissetmektir seninle sevişmek.
Tende kıymık ökçesi aşk, tedavülden kaldırılmış mutlulukların zamane eskisi. Duvara an yapıştırıyor kadınlar, gölgesiz alanlarda yüreği meçhul eşkıyalar. Hangi sevginin karşılığıdır şiddet!. Bedevi ve yontusuz ruhlarında kekremsi şarapların yontusunu saklar iken nefret.
Kelime taciri insanlar peşrevi kâinatta öfke satıyorlar. Yitirdiği safını arıyor birileri çürük kolonilerde. Mesnetsizler rol kapmış yaşamdan, yalaka gözlerinde asırlık tutku. Şaşkını, taşkını, kalıbından taşanı diziyorlar ipe, kandırırken rezil sahnelerde insan kendi soyundan olanları.
Bizler ki, boş bir kaldırımda insan düşünüşlerimizin çoğul labirentlerine gizlenmiş, dilinde nakaratlarla bahanesiz yalnızlıkların yolcularıyız. Kendimiz olmaya uğraştıkça içimizdeki sızıları süreriz parçalanmış dilimlere. Bütün karelerde kendi yansımamızı süzer, hayallerimizin molasında kaldırımlara düşürdüğümüz çocuk gülüşlerimizi ararız.
Tahrir kalabalıklarda ruhumu doyuruyorum, dudağımın çatlağına sevgi sürüyor insanlar. Gövdemin yorgun çatısına defne dalları yığmakta kalabalıklar. İmece mutlulukların sergisi var alanlarda, şiddetten muaf şarkılar türeterek kaynaşıyoruz biz sevginin asil alanlarında.
Nutkumuzun tunçtan surlarından aşıyor yine yorgun güneş, ardında harcanmış replikler. Gönlümüzün kısırlaştırılmış sevgi bahçelerinde eşkıya pusuları, dinlencede aşk sıfatları. Suyu öpüyor akşamın rengi, dağlardan iniyor yurdumun özgür ve mağrur yılkıları.
Hıncın umarsız mezatlarında nafakasını arıyor insanlar, eskimiş dualarla avuç açıyorlar gökyüzüne. Kutsal minarelerin dergâhında güvercin yalnızlığı var, dilin kemiğine ardan sıyırırken kasaplar. Karanlık sokaklar gibi ah ruhum, kaybolurken ansız korkular.
Paslı palalarla huzuru kovalıyor bedeviler, arkalarında korkak gölgeler. Puslu anlamlar sorguda, yontusuz yalanların ekranlarında panama sahilleri. Penguenler istila etmiş güzelim coğrafyamızı, palada ihanet, kafada kıyamet ve ruhlarda kalmadı ar ve adalet.
Çağları delerken bile çaresiz kalmayan insanoğlu, acının ustura yamaçlarına bunun için çıkmayı sever. Acıyla örselediği yüreğini bunun için baharlarla bileyler, onulmaz kederlere göğsüne siper eder. Aşkın fışkınlarıyla insan bedenini harman ettikçe yücelir varlığı, güçlenir sevinçleriyle ve sevileriyle o dilindeki yaşamak ıslığı.
Ruhumuzun göç katarlarıyla rüzgârla geçeriz yaşam ırmaklarını, ömrümüzün düş sandallarına hüzün dolsa da. Dargın iç çekişlerin sararmış aynalarında bezgin yüzüme kuşlar yuva yapar durmadan, bağ bozumlarının hicaz ovalarından aşkın kervanları kalksa da.
Kendi derinliklerimizde fark aradığımız ve bu asil farkındalığımızın asla farkına varamadığımız bir yaşam sahnesinde kendi rolümüzün üstesinden gelmek için çabalarken yaşam serenadını görmezden gelmişizdir çok zaman. Dualarla kendimize sokulduğumuz ve kımıltısız bakışlarla hayatı bir çırpıda soyduğumuz bir düşün penceresinden ne güzeldir oysa her şey.
Ters yüz edilmiş yapraklarda kader çizgilerini arar insanlar, hak mağduru sıralarda şak şak primler biriktirerek. Bir adam öfke kusar, gözlerinde bin yıllık öfke, tanımaz ecdadını, sallarken salvolarını. Gün başkalaşır, düşünüşler devrimleşir kıyam sesinde.
Kayıp sesleri getiriyor rüzgârın yelesinde çocuk, eskimiş oyun alanlarını arayarak. Mazinin sarı yapraklarını süpürmüş hazin bir yel, doymamış ruhlarını bir parça mutluluğa satarak. Yamalı düşlerin sıfır noktasında mevsimlerden aşk, yollarda gözyaşı, ruhlarda sükûnet.
Başka düşler ekmek vakti şimdi yüreğe. Arsız bir yağmurla tavlayıp ruhumun kıraçlarını, başka gecelerin nemli rüzgârını dilemek anı belki. Hüzzam devrilişlerle sokulup kadehime, acıları yudumlara bölmek, anıları derin denizlere atma saati. Başka yüreklerin kapısını çalmak ve ruhlarıyla sevişmek vakti. Anların ve anlamsızlıkların kıyım saatlerini onlara, binlere ve sonsuz düşlere bölme vakti.
Selahattin YETGİN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.