- 1811 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TANRILAR VE İNSANLAR
Eski Yunan tanrıları işledikleri suçlardan ötürü insanları akla sığmaz cezalara çarptırırlarmış. Bu cezalara çarptırılanlardan en ünlüleri Epimetheus ve Sisyphos’tur.
Tanrılar ölümsüz olduklarına göre, belki de hala vaz geçmemişlerdir bu huylarından. Biz ayrımına varmasak da, başka nedenlerle açıkladığımız işkence benzeri cezalarla cezalandırıyorlar belki de biz insanları. Bunu birazda can sıkıntısından yapıyor olsalar gerek. Yalnız ölümlülerin değil, ölümsüzlülerinde canı sıkılıyor anlaşılan. Ne var ki, ölesiye sıkılsalar yada ölümsüzlükten bıkıp usansalar da canlarına kıymaları söz konusu olamazdı. Bu da anlaşılabilir bir şey: canlarına kıyabilselerdi ölümsüz olmazlardı ki! Kimbilir belki bizden daha çok sıkılıyordu canları tanrıların. Ölümsüzlük kolay feğil nede olsa. Hiç ölmeyecek olsak mutlaka bizimde zaman zaman katlanılmaz ölçüde sıkılırdı canımız. Ölümlü olduğumuza göre, ölümsüz varlıkların can sıkıntılarının nasıl olduğunu tasarlamamız olanaksız; kesin olan, tanrıların can sıkıntılarının bizimkinden farklı olduğudur. Ölümsüz olsaydık, avunmaya, ölümsüzlüğümüzü unutmaya çalışırdık belki bizde. Umarsız bir çaba olurdu bu.
Gelelim Prometheus’un hikayesine: Prometheus, Titan soyundan gelmektedir. Dört kardeşin biridir: Atlas, Menoitos, Epimetheus vePrometheus. Dört kardeşin dördünün de ortak yazgısı Zeus,un hışmına uğrayıp, korkunç kazalara çarptırılmalarıdır. Atlas, omuzlarına yüklenen gökkubbeyi taşımakla cezalandırılır. Menoitos, yıldırımla çarpılarak yerin dibine kapatılır. Epimetheus’un başına kadın belası sarılır. Prometheus’un cezası, belki de en korkuncudur: tanrıların ışığını çalıpinsanlara götürdüğü için zincire vurulup bir kayanın eteğinde bırakılır. Her gün bir kartal gelip akşama dekciğerini yer Prometheus’un. Sabaha dek yaralı ciğer iyileşir, alıcı kuş gene gelir, gene yer Prometheus’un ciğerini. Durmadan yinelenir bu süreç. Söylencede açık açık belirtilmese de bu işkencenin sonsuza dek süreceği sezdiriliyor en azından. Burada bir çeliki yok mu? Eğer bu işkence sonsuza dek yinelenecekse, sonsuza sürecek bir işkenceden ötürü, bir anlamda, insanda ölümsüzleşmiş olmuyor mu? Hiç de istenir bir ölümsüzleşme değil bu, kuşkusuz. Ama mitoloji bu; böyle çelişkilere yer vardır mitolojide.
Bir başka örnek, Sisyphos’tur. O da Prometheus gibi tanrılara karşı insanlardan yana olduğu; insan aklı ve kurnazlığıyla tanrılardan bile üstün olduğu, onlarla boy ölçüşmeye kalkıştığı için cezalandırılır. İki avucuyla kocaman bir kayayı yakalayıp, kollarıyla, bacaklarıyla dayanarak onu bir tepeye doğru iter Sisyphos, tam tepeye varacağı sırada kaya ellerinden kurtulur, gerisin geri aşağıya dek yuvarlanır; Sisyphos yeniden itmeye başlar kayayı; aynı şey yinelenir, bir daha, bir daha...Çağdaş yazarlar özellikle Sisyphos’ten etklenmişlerdir. Camus’nün, Le Mythe de Sisyphe adlı denemesi ünlüdür. Sisyphos’u anlamsızlığın bir simgesi gibi algılar. Umarsız bir kahranmandır Sisyphos, ama insandır, bilinçlidir. Yaşamın anlamsızlığına, kendisine dayatılan koşulların kaçınılmaz baskısına karşın, sırtına yüklenen yükü onurluca taşır. Böylece umutsuzluğun mutluluğuna erişir Sisyphos, Camu’ya göre. Tanrı, ne yaparsa yapsın onu alt edemez.
Üçüncü bir örnek de, Tantalos’tur. Söylenceye göre, Tantalos Sisyplos dağında krallık kurmuş , güçlü ve zengin bir adammış,Tanrıların lanetine uğramasına yol açan suçu açıkça dile getirilmez söylence de. Bir söylentiye göre, Hermes’e Zeus’un köpeğini vermemek için yalan yere yemin etmiş; Zeus’u öfkelendirmiş bu. Başka bir söylentiye göre ise tanrıların sofrasına çağrılan Tantalos onların gizlerini açığa vurmuş yada onların balını şarabını aşırmış.
Homeros, Tantalos’un trajik öyküsünü en etkili, üstelik şiirli bir dille anlatmıştır:
’ Tantalos’u gördüm korkunç
işkenceler çekerken:
Duruyordu bir gölün içinde, ayakta,
yüksele yüksele çıkıyordu su çenesine kadar,
ama içmek için davrandı mıydı,
damlasını alamıyordu suyun,
ihtiyar adam eğiliyor eğiliyor
eğiliyordu,
su çekiliyor, çekiliyor, yok oluyordu
ayaklarının dibinde kapkara,
bir tanrı saat kurutuveriyordu gölü.
Yemişler sarkıyordu başının üstünden
dallı budaklı ağaçlardan,
armutlar, narlar,pırıl pırıl elmalar,
ballı incirler, tombul zeytinler
sarkıyordu,
ama ihtiyar adam, koparayım diye
ellerini uzattı mıydı,
bir yel geliyor, savuruyordu onları
kara bulutlara.’
Tanrıların ölümlülere eza etmelerinin belki de onların ölümsüzlüklerinden duydukları can sıkıntısından kaynaklandığını söylüyor Max Frisch, güncesinde. Bu nedenle ölümlüleri cezalandırmak için onlara suçlar yüklüyorlar, ardından onları akıl almaz işkencelerle cezalandırıyorlar. Sonra bu işkenceler zaman içinde dilden dile anlatıla anlatıla, söylence edebiyatının bir parçasını oluşturuyor. Yoksa, Olympos dağını mesken tutmuş yüce tanrılar bütün bu işkenceleri , Homeros’un yazdığı gibi güzelim destanlar yazılsın diye mi reva görüyorlardı ölümlülere?
Özellikle acılardan söz ederken şiire erişir destanlar. Çok eski zamanlardan beri acı yüceltilir. Tarih boyunca bunun en üstün örneği belki de İsa’nın acılarıdır. Tüm insanlığın günahını, tüm insanlığın acısını taşır o; bu nedenle yüceltilmeyi hak etmiştir.
Prometheus,a, Sisyphos’a ,Tantalos’a daha bir çoklarına uygulanan işkencelerin ortak yanı bunların, denebilirse, yinelenen işkenceler oluşudur. Bu işkencenin ardından başlangıç noktasına geliniyor ve her şey baştan başlıyor. Bunun mantığı, belki de her işkencenin ardından ikinci işkence gelinceye dek geçen kısa zamanda, iki işkence arasında, bir çeşit umut molası verilmesidir işkence görene: Kim bilir belki de sondur bu, bir daha yinelenmeyecektir...İşkence göreni ayakta tutan bu umuttur; yoksa çözülür, yok olur gider. Doğrusu Olympos dağı tanrılarını kutlamak gerek. Hem bu buluşlarından ötürü, hem de daha sonra ki işkencecilere öncülük ettikleri için !
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.