Bir Ankara sabahından
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Kış bu senede erken geldi.Hemen her kış gibi yine hazırlıksız yakalanmıştık bu kışada.Yazdan çıkmak istemiyorduk ki kış için de hazırlık yapma gayretine girişelim.Bu arada sonbaharın papucunu çoktan dama attık ondan bahseden hiç yok .Bazı şehirlerde sonbahar yaşanmıyor artık eski günlerde olduğu gibi.Ankara da böyle bir şehir.Keşke yazdan direk kışa geçmesekde bu gri şehre çok yakışan sonbaharı da yaşayabilsek.Evet,olmuyor ne yazık ki. Böyle erken gelmiş bir kış günü hele de haftanın da son iş günüyse o sıcacık yataktan çıkmak tam bir işkence.5 dk...5 dk daha ve abartısız bir 20-25 dk daha uyanık geçirilir yatakta ve artık bir silkinip kalkarsın, kalkmaktan başka çarende yoktur çünkü işe geç kalırsanşu soğukta yollarda ekstra bir sürgün rezilliğini göze almakta istemezsin ! Doğal olarak geç kalktığın için hızlı bir şekilde hazırlanıp ayak üstü belki bir şeyler atıştırıp evden çıkarsın.Her ne kadar bu şehirde doğsanda bünyen hiç barışık olmamıştır Ankara’nın insanı delip geçen soğuk zamanlarıyla. O yüzden montun en sıcak tutanı ve şapka-eldiven ikilisini de itinayla takmayı es geçmezsin hiç bir zaman. Dışardaki buz gibi havayla temas edince doğru bir karar verdiğimizi anlarız zaten. Soğuğa yiğitlik olmaz derler eskiler,kesinlikle haklılar.
Şanslıyız makam şoförümüz var. Kemiklerime kadar işleyen soğuğa inat, sıcak bir arabaya bineceğim en azından. Araba gelir gelmez dışarının soğuğundan arabanın sıcağına atarız kendimizi. Sabah haberlerini dinleyerek işin yolunu tutarız. Eskisi gibi haber dinlememe gibi bir hendikapı olan birine sabah gazete başlıklarını okuyan birinin olması, böylece gündemin çok da uzağına düşmemek ilaç gibi gelir tamda gündemin yine oldukça ateşli ve dalgalı olduğu böyle bir zamanda. Yolda bize çeşitli insan manzaraları eşlik eder. Öğrenciler, memurlar, seyyar satıcılar ve diğerleri...Ankara memur, öğrenci şehridir. Sabah işe, okula yetişme telaşında görünmez bir köşe kapmaca oyunu yaşanır bazen memurlar bazen de öğrencilerin bitiş çizgisinde kupayı kucaklayabildiği...Kızılaya yaklaştıkça insan seli artarak yolculukta bizi yalnız bırakmaz. Bizde yaklaşırız iş yerine ve varır varmaz arabanın sıcağını soğutmadan bir an önce kendimizi içeri atarız.
Büromuz cephe olarak diğer bürolara göre şanslı bir konumdadır. Öğlene doğru süzülerek içeriye giren güneş akşama kadar bizi sıcağıyla çepçevre sarar. Bu avantajlı konuma güvenerek adımımızı attığımız odadan beklenmedik bir soğuk yüzümüze çarpar ve o şokla ısındığımız düşten hızla gerçeğe döneriz. Anlaşıldı, montlar çıkmayacak ! Yavaş yavaş tamamlanan büro ekibinden de gelen herkes benimle aynı düşüncede olmalı ki kimse montunu çıkaramaz. Üşüyoruzzzzzzzz, kaloriferler yanmıyorrrrr nerde bu idari işler müdürü de diyemiyoruz çünkü artık odalar klimalı ama klimalar sıklıkla bozuluyor tıpkı bugün de olduğu gibi. Anlayacağınız yine kendin pişir kendin ye. İyi ki semaverimiz var. Çaylarımız olur olmaz sıcak bir çay eşliğinde henüz altını kapatmaya cesaret edemediğimiz semaverden yükselen buharla ısınmak ümidiyle açarız bilgisayarlarımızı. Camlar semaverden yükselen buharla ve dışarının soğuğuyla çarpışınca iyice buğulanır. Bizde buzlarımızdan çözülmeye yavaştan ısınmaya başlarız böylece.
Bu arada yine büronun en şanslısı benim,bence.Edebiyat defterini açarım. Sıcacık bir yuva gibi. Şu an hangi şarkıyı dinliyorsun diye sorar bana defter aaa evet henüz seçmedim ki. Böylesi bir güne buzzzzz gibi bir şarkı gider aslında ama biz yeterince üşüdük bakarız listemize ne var ne var. Madonna,hımmm neden olmasın. Zaman kapsülüne binip 80 li yıllara yolculuk hiç fena olmayabilir.İlk şarkı american pie (filmini sevdiğimi söyleyemem ama müziğini severim) ile start alır yolculuğumuz...
Çayım, müziğim ve defterim. Biz gayet mutluyuz böyle ama yan taraftaki inşaatta çalışanlar için aynı şeyi söyleyemeyecek olmak kötü. Ekmek parası kar kış dinlemiyor. Kepçenin başındaki yaşça büyükçe de bir amca. Bir ateş yakılmış. Soğuğun en orta yerinde verilen kısacık bir ısınma çay molasından sonra zorlu bir çalışma onu bekliyor. Aslında düşündüm de büromuz hiç de soğuk değil. Yanımızdaki o inşaatta çalışanları görünce soğuktan şikayetçi olmak biraz şımarıklık gibi geldi. Peki, sustum...
Zaman ilerliyor. Sabahın soğuğu yerini biraz olsun güneşli bir güne bırakabilecek mi ? Güneş hafiften göz kırpacak gibi ama işi zor. Bulutlar pek geçit verecek gibi görünmüyor. Gerçekçi olmak gerekirse güneşin bugün hiç şansı yok.
Yazın dönüp yüzüne bakmadığımız adaçayı, zencefil, yeşil çay kapanın elinde kalıyor. Kimimiz şallar kimimiz montlar ve elimizde ısınma umuduyla sıcak içeceklerimiz ve bir yandan bitirilmeye çalışılan işler derken sabahın öğlene kavuşmasına sayılı dakikalar kalmışken fonda bize madonna "I’ll remember" eşlik eder ve bir damla buhar camdan aşağı süzülerek akar gider...
YORUMLAR
Baba ocağı İstanbul'da olan, ama Ankara'nın aşığı birine nasılda tatlı geldi bu kesit. İçimden oh olsun yine Ankara'yı anlatmışlar dedim. Bu sene o eskisi gibi soğukta olmadı. Oysa sizin aksinize Ankara'nın o yanaklarımı jilet gibi kesen soğuğunun nasıl hayranıyım bir bilseniz. Hoş bir yazıydı, yanındayken bile özlediğim şehri anmak, bir kızılay sabahı o koşuşturmacayı hatırlamak. Herkesin asık yüzüne bakıp tahminlerde bulunmak. Tebrik ederim..
athena
Soğuk havayı çok sevmediğim için herkese çokda şirin gelmeyen Ankaranın tek şikayetçi olduğum zamanı kış ayı olur.Ama Ankarayı yinede severim, kışın bile.Özellikle kışın giyindiği gri,kapalı,kasvetli kostümüyle bir çok insanın Ankarayı haksız yere itici bulduğu havası bile size huzur verebilir.Her mevsimi ayrı güzeldir.İnsan iklimi, sabah-akşam koşuşturması, Kızılayın İstanbul gibi yormayan ama günün hemen her saatinde akan insan trafiğine kapılmak sizi günün tüm yorgunluğundan kurtarabilir.
Ankaraya dair güzel anılarınızın olması ve Ankarayı iyi hatırlayan bir Ankara sevdalısını sayfamda ağırlamak mutlu etti.Teşekkürler.
Nizeral
athena
Nizeral
athena
Nizeral
Bu yazı, bugünkü benim halim tercüman olmuş. İşten eve gelince dondum :( klimayı açtım, çalışmadı. Bari yatağım ısınsın diye kalkıp yükte duran elektrikli battaniyeyi çıkarıp yatağıma serdim. İyi bir uyku çekerim inşallah. Nasılsa yarın pazarrr.
Tebrikler günün yazarına, sevgiler...
Eveeet!...
İlgi ile okuduğumuz bir yazı.
İşin içinde Ankara oldu mu, bir bukle dikkat kesilmemiz gerekiyor.
Ankaralı değilim, orada doğup büyümedim ama, altı yıllık bir çalışma hayatım olmuştur orada...
Küçük oğlum, 1,5 yaşında idi geldiğimizde,
ayrılırken ilkokul ikiye geçmişti.
Kızlarım, ortaokulu, liseyi okudular...Üniversiteyi kazandılar...
Bayağı güzel günlerimiz geçti orada.
Ankara, soğuk memlekettir.
-10,15,20 normal karşılanır kış mevsiminde oralarda...
Karadeniz'in +5 inde, Ankara'nın -20'sinden daha çok üşürsünüz.
Ankara'nın havası sihirlidir adeta.
Kolay kolay hasta etmez insanı.
Yaşadığım semtte yıkılmaya başlanan gecekondular vardı.
Bazılarında Roman vatandaşlarımız barınıyorlardı...
Çok görmüşümdür sabahın erken saatlerinde işe giderken çocuklarını...
-5 derece hava sıcaklığında,
ayakları çıplak, don giymeden buzlar üzerinde koşuştuklarını...
Hiç hasta flan da olmuyorlardı...
Sözü uzattık efendim.
Ankara olunca, tutmak mümkün olmuyor kalemi.
Alıp başını gidiyor kendi bildiğince.
Çok güzel anlatmışsınız Ankara'yı...
Ama,
son kısmında da itiraf ettiğiniz gibi,
sizin yaşama şartlarınız güzel.
Dışarıdakilere Allah yardım etsin.
Zevkle okudum.
Çok güzeldi anlatımınız...