Köprü
Alışık olanlar için sanki tozlu yoldan öte asfalt gibi bir şeydi ama bilmeyenler, ilk kez geçecek olanlar için sırattan farksız bir geçitti anlayacağınız, köprü.. Kıyıdan karşı kıyı olsa olsa otuz kırk kulaçlık mesafeydi ama eğer köprü derme çatma, birkaç ahşabın bir araya getirilmesiyle oluşturulan bir yapı ve siz de buradan geçmek zorundaysanız, artık kaderinize boyun eğmek durumundaydınız hiç çaresi yok..
Mübalağasız, geçilirken Fatiha okunacak cinsten bir köprüydü. Düşmemek, sele kapılmamak için cambaz olmanız gerekirdi bir nevi. Yani ipte ya da telde yürümek gibi bir şeydi. Üzerine çıktığınızda sağa sola sallanıyor, ha yattı ha yatacak türden bir yapıydı ,geçilecek olan bu köprü.. Üstelik etrafında tutunacağınız korkuluk falan da yoktu.
Kavağın eğri büğrü düz olmayanları, ya çivi ya da bir bez parçasıyla birbirine tutturulmuş, kimi yerde de taşla kaya ile desteklenmiş karşıdan karşıya uzatılmış iki unsurdan oluşan, güç bela geçilecek bir şeydi. Yani köprü dediysek bir mühendislik ürünü falan değildi, öyle harçla betonla sütunla direkle demirle yapılan bir şey değildi. Değil mühendislik, bir usta işi olduğu bile tereddütlüydü. Olsa olsa kalfa ya da çırak işi denilebilirdi.
İşte anlatmaya çalıştığım bu derme çatma köprüden geçmeye çalıştık çocukluk arkadaşımla, kendimizi ölüme atma pahasına. Hem de okul çağında bile değilken, henüz beş altı yaşlarındayken.. Bizimki bir cesaret işi, bir yüreklilik, bir gözü karalılık işi değildi. Bir cehalet işi de değildi. Bizimki bir çocukluk işiydi. Bilmemek, anlamamak, kavramamak meselesiydi yani. Yaşıyorsak, hayattaysak, sizlerle berabersek bir mucizenin eseridir bu. Aslında mucize de dememek lazım buna, doğrudan bir lütuftu. Allah’ın lütfuydu bu. Allah korudu bizi. Başka bir açıklaması, izahı olamaz bunun.
Normal mevsimde sakin, durgun ve dingindir ama sezon baharsa eğer; kar erimiş dereler taşmışsa ırmak coşkuludur, dizginlenemez hiçbir şekilde. Basar düz ovayı bir uçtan, diğer uca. Ceyhan bu tutulamaz, engellenemez, karşı konulamaz. milyonlarca yıldır akar durur yatağında.
Mart ya da nisan ayı tam hatırlayamıyorum, hangi akla hizmet anlamak zor ama işte biz Ceyhan’ın kıyısında köprünün bulunduğu yerdeyiz. Oraya kadar o yaşta nasıl gelmişiz bilemiyorum. Kimseciklerin bilgisi olmadan, aileden habersiz aşağı yukarı aynı yaşlardaki arkadaşımla yola koyulmuş, nice tehlikeler atlatarak köprüye kadar ulaşmışız. Buradan karşı kıyıya geçerek ve çok sevdiğim, özlediğim halamı ziyaret edeceğim, diğer arkadaşım ise uzunca süredir görmediği dedesini ve ninesini.. İşte bu meşakkatli yolculuk onlar içindi, onları görmek için..
Köprüye gelinceye kadar ne tehlikeler, ne badireler atlatmış ne maceralar yaşamıştık aslında. Her taraf su ve taşkın, her taraf bataklıktı. Battık battık çıktık adeta. Aç susuz saatlerce yol aldık ve nihayetinde köprüye ulaştık.
İlk kez geçecektik karşı kıyıya. Geçip çok sevdiğim halamı görecektim. O’na sarılacak, hasret ve özlem giderecektim.
Durgun sessiz ve derinden akan Ceyhan bu gün bir başka akıyordu. Dalga dalga kabarıyor yatağına sığmıyor taşıyor tüm araziyi basıyordu.
Su, köprünün ayaklarını yalıyor kimi zaman aşıyordu. Eğer tutunamayıp düşecek olsanız cesedinizi bile bulan olmazdı. Kim bilir ne zaman su bir kenara sürükler de birileri size rastlardı.
Dönmek de vardı denemek de. Deneyip karşı kıyıya geçip bizden habersiz işiyle aşıyla uğraşan halamızı görecek ve hasret giderecektim.
Evet evet bunu yapacaktık deneyip karşıya geçecektik. Dönmek yoktu. Kararlaştırmıştık. Ayaklara basarak geçmemiz hiç mümkün değildi. ayaklar arası mesafe neredeyse iki adımdan fazlaydı ve çaresiz biz yatarak, uzanarak geçecektik köprüyü.
Korkuyor, ürküyor ama sonunu da hesaba katmıyor, hiç düşünmüyorduk. Ayağımız bir kayacak olsa, ya da tutunduğumuz yerden elimiz bir fırtacak olsa Ceyhan’ın soğuk serin sularına bir daha hiç çıkmamak üzere gömüleceğiz bunda hiç kuşku yok. Hiç düşünmüyorduk bu olacakları, başımıza gelecekleri..
Yaşça benden ileri ve boyca daha uzun olan arkadaşım yeltendi önce. Ne de olsa daha güçlü ve kuvvetliydi.
Her iki ayak arası yetişkin bir insanın bile zorlanarak aşabileceği mesafedeydi.
Arkadaşım Durdu zor bela ilerlemiş ve yolu yarılamıştı. Korku ve dehşet yüzünden okunuyordu. Gelmeyin, geçemez geriye de dönemezsiniz diyordu ama aldırış eden kimdi.
Güç bela karşıya geçmişti Durdu ama ben yarıladığımda, köprünün ortasına geldiğimde ırmağın daha derin olan yerinde suyun daha azgın, daha dalgalı aktığını farketmiştim ama iş işten de geçmişti. Dönüşü olmayan yola girmiştim artık. Suya bakamıyor baktığımda başım dönüyor ve ırmak değil de okyanus gibi görüyordum sanki.
Durdu seslendi.
Kemal sakın ola yere, yani suya bakma.
Dalga her vurduğunda direkler sallanıyor ben yatay vaziyetteki her iki ayağa sıkı sıkı sarılıyorum.
Meğerse suya değil karşıya bakılmalıymış. Tekrar seslendi Durdu.
Kemal suya değil karşıya, bana bak dedi.
Ayaklar üzerinde sürünerek geçiyorum ha düştüm ha düşeceğim. Gayret biraz daha gayret. güçlükle geçiyorum karşıya ama bu korku bana yetiyor ve artıyordu. Dehşet içerisindeydim. İnanmak zordu ama hayattaydık ve karşı kıyıdaydık işte. Olmuştu başarmıştık.Bir mucizeydi bu. Koruyan korumuş, düşüp boğulmamıza fırsat vermemişti.
Üzerimiz sırılsıklamdı.. Dudaklarımız titriyordu.
İçimiz ezilmiş, midemiz bulanıyordu.
Yaşamın başında bir deneyim daha kazanılıyordu.
Akşam karanlığında, gecenin bir vakti dedem bizi aramaya çıkıyordu.
Nerede olabilir, nereye gitmiş olabilir hep tereddütler yaşanıyordu.
Akıllarına getirmek istemeseler de:
Kurda da kapılmış olabilir, sel de götürmüş olabilirdi.Bunu da düşünmüyor değillerdi.
Çaresiz ertesi gün beklenecekti.
Ailem uykusuz ve endişeli bir gece geçirirken, onlardan habersiz biz halamla özlem ve hasret gideriyorduk.
Kemal GÜL
03.07.2013
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.