- 748 Okunma
- 6 Yorum
- 2 Beğeni
HEPİMİZİN HİKAYESİ FARKLI
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Sessiz kalmak, daha doğrusu ani tepki vermemek ve genelde suskunluğunu korumak, oldu hep bana öğretilen. Öğrenmekten ziyade; gözlemlediğim ve yaşadığım bir hayat deneyimi oldu diyelim.
Özellikle eğitim ve öğretim sürecimde, yaşadığım disiplin oldukça ağır basmıştı: Bir taraftan okuduğum okullarda kanıksamak durumunda kaldıklarım, diğer yandan buna ek olarak, aile yaşantım; hayatıma yön verirken oldukça etkili oldu.
İmajım ve doğrularım, takdir toplamaktan ziyade, ön gördüklerim doğrultusunda biçimlendi. Şüphesiz, genel kabul görmüş pek çok kural şimdilerde çoktan zaman aşımına uğrayıp, kayıplara karıştı. İki arada bir derede kalmak bu olsa gerek…
Kamufle ettiğim hiçbir yönümün olmaması itibariyle, kartlarımı her daim açık oynadım. Büyük hata… Hele ki, ilk gençlik yıllarımda, bunun cezasını ağır ödedim. Özellikle, iş hayatında, yapılmaması gerekeni yapmış bulundum.
Güven duygusu bende yanlış şekillendi. Genele mal ettiğim bu duygunun bana geri dönümü ne yazık ki hayal kırıklığı oldu. A’dan Z’ye kime güvendimse, aldığım yaralar hala kabuk bağlamamıştır. Fakat bana öğretilen buydu ve ben her daim dersini çalışan iyi bir öğrenci olmuşumdur.
Bir saatten sonra değişmek, oldukça zor ve kabul edilir değil; zaten beceremedim de değişmeyi. Bu, bir itiraf mı: Hayır asla. Değişmek istemedim ki hiçbir zaman. Üstelik insanların nasıl değiştiğini de anlamış değilim. Belki de zaman içinde edindiğim izlenimler, olumsuzluklar törpüledi beni. Ve umudumu az çok kaybetsem de asla yüzde yüz değişmedim. Kendime olan saygımı kaybetmemek adına, büyük ihtimalle.
İrdelemek, sorgulamak çoğumuzun doğasında var; her ne kadar bunu göz ardı eden sayısız insan olsa da. Fakat somut gösterge bulmak oldukça zor. Öte yandan, insan sarrafı olmak da ayrı bir beceri. Lakin, kamuflaj tekniğini iyi sergileyen insanların olması büyük bir handikap. Velhasıl, sonuç müphem.
Aslında tek gerçek; insanın kendini koruma içgüdüsü. Bunun adına da yapmadığı iş, başvurmadığı yöntem yok. Üstünlük kurma güdüsü öylesine baskın ki, yıkıp geçiyor ortalığı çoğu zaman. Ve tabii ki, güdümündeki sayısız takipçiyi de unutmamalı.
Ve nereye kadar sorgulamayı sürdürüp hüküm vereceğiz ki… Zira biz her ne kadar müdahale etmeye kalksak da gidişata, her şey olacağına varıyor. Ama diğer yandan da seyirci kalmak, duyarsız davranmak çoğumuzun doğasına aykırı. Ne olursa olsun; dengeyi tutturup, hakkımızı korumak ve çaba göstermek zorundayız. Niyet, inanç, maneviyat ve azim ise hep destekçimiz. Kısaca, hepimiz kendi hikâyemizin kahramanıyız, yazdığımız sandığımız senaryo ise çoktan şekillenmiş ve sunumda. Bize düşen, doğrularımız ve ön görülerimiz ile hayatı daha da yaşanılır kılıp, görevimizi ifa etmek tabii ki hayallerimiz doğrultusunda ve de mutluluk ve sevginin eşliğinde.
YORUMLAR
Bir insanın kişiliği oturmuş ise, şartlar ne olursa olsun onu değiştiremez. Değiştirebiliyorsa, zaten onda kişiliğin zerresi yoktur ki...
Mal, mülk, mevki hepsi geçicidir. ama insanı diğer canlılardan ayıran özelliği, aklı ve kişiliğidir. Onları da yitirirsek merada otlayan hayvanlardan farkımız kalır mı?
Biraz kaba bir anlatımla sundum ama benim kişiliğim de bu, Olaya düz bakmak...
Güzel bir yazıydı ve günde görmek beni çok sevindirdi. Tebrikler Gülüm.
Sevgimle...
Yazdıklarınızın anlam ve manasını ancak yaşayanlar bilir, iyi bir gözlemleme, aynı zamanda özeleştiri, insana dairbir çok güdüsel tepkimeler, ne neden niçinlere cevaplar,sorgulamalar, tezat düşmeler düşürülmeler, karmaşalar ve beklentiler....
Bir gerçek ki yaşamı seçme hakkımız yok daha dünyaya geldiğimizde, Kabullenişle bitirmişiz yaşamı kadere yüklenmişiz vede herşey olacağına varıyor deyip çabasız kalmışız bu düzen içinde.
Bu nedenle etken başkaları olmuş her daim. Bilinç gelişiminde aile koruyuculuğu ile ne istediğimizi ve ne yapmamız gerektiğini bile algılamadan geçen onca yıl bağımlıyız zincir gibi.
Sonrasında sazan gibi kalıyor iyiniyetliler. Dış yaşam eğitim hayatı yarım kalan bir çok şey bizi çabasız hale getiriyor, gösterilen çaba ise görülmüyor.
Yine her daim bağlanıyoruz sahipleniyoruz yeniden kendimize, sevdiklerimize ve işimize. nede olsa aitlik güdüsü ile yaklaşımlarda bedel ödüyoruz çoğu zaman havada kalıyoruz, sallanıyoruz. Güven duygusu korkak ve ürkekleşiyor.
Bir şeyi mi unutuyoruz dersiniz. İnsan doğasında herşeyin olduğu gerçeği. Oysa her şey etken yön değiştirmeye. Değişimin etkileşimin olumlamaları yerine olumlamasızlıklarını almayı yeğliyor insan. Tüm tutarlılıkları da yok ediyor o gün öyleydi, bu günse böyle işine gelirseler devreye giriyor hep haklı çıkıyor acabalar keşkelere dönüşüyor.
En güvenilir ve en çok inanılır insan bile sarsılıyor inanın. Doğr ve dürüstlük sevgi ve saygı kavramları yıpratılmış zaten. Doğayla bütünleşmiş insan doğal olması gerekirken doğanın gerçeği olan güçlüler ve güçsüzlerin sonu malum, hem doğadaki canlıların bir çok güdüsü, var sokan akrep, yılan, parçalayan aslan kaplan, kurt ve tüm yutan timsah,misali.... Bu arada bunun kelebeğide, yunusuda, serçesi de var, bülbülü gülü de evet göreni kaldıysa tabi.
İnsan genetiği bu %60 ı genetik, %10 ekonomik yapı, % 10 aile ve çevre, %10 eğitim, %, %10 da kendimizi etkeniz karakteristik özelliklerin oluşumunda.
Buna rağmen kişinin istemi çok önemli ve değerli kararları o veriyor yeterki istesin vede ve farkında olsun. Bir çok atasözünde belirtildiği gibi mücadele edebiliyor.
En çok yapılması gereken içselleştirmeden yaşanılanı insanın tanımını yapabilmek, ne neden ilişkisinde bir kez daha aynı hataları yapmamak. Meyve veren ağacın taşlandığı bir yaşamda. İnsanlar size iyiniyetlerinizden yüklemeler yapıyorlar sakın aldanmayın, önce iyisin, sonra kanatsız meleksin, sonra sende kimsin oluyorlar. İnsan güdüsündeki çıkar ve menfaat herşeyin ötesinde yol alıyor.
Öncelikle iyi niyetlerimizi ve özgüvenimizin nedenini bilmeli, başkalarına dairlikten vazgeçmeliyiz.
Kendimiz olmak önemli. Balık bilmez halık bilir söyleminde durum ortada iyilik yap, kötülük bul ise her daim yanımızda. Sonra mı "bir dizi sıradan alınan yaşam tecrübeleri ile yaş kemale doğru yürüyorken hep bir ağızdan haykırıyoruz "HAKETMEDİK DİYE" . Huzursuz ve mutsuz olarak inceden yazanlar görüyoruz yaşamı.
Biliyoruz ki nedenini, anladığımız vede ne anlatırsak anlatalım kişinin algıladığı kadar olduğunda saklıdır tüm tutarsızlıklar. Algı seviyesi yüksek bir yapıda bu karmaşalar olmuyor. Zira direk algı yerine dolaylı algı peşinde mecazi yaşıyor mecazi dokuyoruz yaşamı. Bulmacayı çözene ne ala.
Bu yazının günün yazısı olmasına çok sevindim. neden mi hakettide ondan dışavurum öyle kolay yansımaz helede kendiyle alakalıysa vede toplumu da kapsıyorsa şayet. kendini aşak ister yansıtmak. Sizi tebrik ve takdir ediyorum, nice anlamlı yazıların yansımasını diliyorum. Saygılarımla
Gerçekten güzel bir yazı.
Önemli bir konuya değinilmiş.
Gerçek hayatımızda ne kadar çok örneği var.
Burada uzun uzun anlatmaya gerek yok ama,
düşünüyorum da yazının bitimini takiben,
ne çok olay var yazarın dile getirdiğinin benzeri..
Ne demeli?
Yaşlı babacığım derki hep:
İnsanları olduğu gibi kabul edeceksin.
Onları değiştirmeye uğraşmayacaksın.
hayatını da bu duruma göre şekillendireceksin.
Adımlarını ona göre atacaksın...
Doğru diyor...
Hayatın realitesi bu anlatılanlar.
Yapacak bir ley yok.
Elden gelen bu...
Karşımızdakini tanıyıp,
hayatımızı ona göre şekillendirme çabasında olmamız gerekiyor...
Konu güzeldi...
Anlatım ise,
tek kelime ile süperdi.
Günün yazısı olmaya adaydı.
Cümlelerin her birini,
tüm noktalama işaretleri dahil,
ilgi ile takip ettim.
Elinize sağlık.
Gözlerimizi kurtardığınız için de, teşekkür ederim ayrıca...
Merhaba..
Satır aralarında kendimden parçalar bulduğum, çok anlamlı bir yazı okudum..
Sevgi, hayatın gereklerinden ama tek başına yetmiyor, yetemiyor..
Güvenmek ve inanmak da istiyor insan..
Sonuç çok defa hüsran olsa da, dediğiniz gibi değişilmiyor..
Belki biraz yükseltiyorsunuz duvarları, daha çok korunma adına..
Sütten yanan ağızlar, yoğurdu üfleyerek yemek zorunda kalıyor ister istemez..