- 1471 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
ESARET ve CESARET
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Bir gün kapı açıldı çok zayıf cılız mı cılız 4 çocuk annesiydi yanıma gelen. Zira yaşaması gereken üç oğlan bir kızı var, eşi günü birlik bir işte çalışmakta . Çokta tanımasam da ordan burdan derken yapmak istediklerini anlattı. Niyeti çalışmakmış. Aslında babası gillerin durumu çok iyi. Eşi ve kendi ayakları üzerinde zor koşullarda yaşarken yardım edilmemiş, yardımda almamışlar alamamışlar. Zira kız çocuğu bu evlenmesi yetiyor. Aileden ayrıldı gözüyle, kaderini yaşıyor.
Derler ya herkes kaderini yaşar yada sağ gözün sola faydası ne ola ki. Öyle bir anlatışı vardı ki görmeliydiniz. Adının ne önemi var, eşi de zamanında istemlerine yok demiş zaten. Zira kadın kendini geliştirir ve öğrenirse beğenmez miş herifini hatta bırakır bakş açılarına sahipken. Ana yüreğinin niyetini öğrendim çalışıp ne yapacaksın derken. Öncelik yaşamsal ihtiyaçları. Çoluk çocuk beslenme, borçlar vede en önemlisi çocuklar henüz küçük büyüdüklerinde ne çok şey lazım. Onca yıl tek kişi ile olacak şeymi eşime destek. ben okumadım çocuklarım okumalı demekte.
Kadındaki bilinç okumak istemi inanılmaz yansıyor her iki lafın arasında. Önce eğitimsiz olduğundan ailesi tarafından okutulmamaktan şikayetçi ama aside değil, onlar istemiyor ben yapabilirim peşinde. Bir gözü kesiyor umutlarını gerçekleştirmeye diğer gözü ya duyarlarsa.
Sıradan bir çok insan hikayesiyle eşdeğer gibi görülse de aslında ilk görüşmede bende inanamadım. Ama olabilirlikle dinledim anlamaya çalıştım. Çantasından çıkardığı el örgüleri gösterdi bir çift patikte hediye getirmiş. Aldım anlamlılaştırdım, teşvik ettim takdir ettiğimi de söyledim. Azim ve irade bedensel ruhsal bakış açısında özdeşleşmese de, tüm söylemler bulmaca parçası gibi resim oluşmuyor mutlu son tablosunda. renkler belli belirsiz zihnimde olabilirlikle olamazlık arasında. Engellerse o biçim. Hangi birini aşar bilinmez.
Anlatmanın mutluluğu ile ayrıldı yanımdan, arada hiç görüşmedik geçen yıllar ile bugün arasında. Uğradı yine ve oturdu elinde bir poşet içindekilerin yine örgülerden el emeklerinden ibaret olacağı geldi aklıma, başka ne olaki biraz rengi açılmıştı, biraz cılız görünümü azalmıştı. Daha düzgün konuştuğunu farkedemeden sarıldığı poşet yüreğindeydi adeta. Klasik cümlelerle daha iyi gördüğümü söyledim. Abla sana bir müjdem var ama. Evet hayırdır demeye kalmadı kimsenin haberi yok dedi ilkokulu dışardan okudum ve ortaokula kayıt yaptırdım dedi. Ben öğrenciyim şaşırdım sevinç içinde güldüm afferim sana dedim. Anlat bakalım dedim, yineledi babamda eşimde bilmiyor bilseler hiç okutmazlar. lafın arasında sen okursan benden fazla bizi terkedersin cümlesi eşinden gelmiş oda hiç çaktırmamış. Ben bu yola çıktım dedi.
Defterini uzattı, açtım açmasına ilkokul 2 veya 3 sınıf öğrencisi gibi yazmıştı. İnci boncuk gibi harfler sıralanıyordu. Ahlandı yazım çok bozuk bakmasan. İlk sayfada kısa bir öykü yazmıştı. Yine ilkokul seviyesinde. Kısa kesik cümleler vardı. Bir kaç sayfa ilerledim gördüğüme inanamadım daktilo harfleri gibi başarılı bir sayfa alfabenin "a" sı yazılıydı tüm sayfada, diğer sayfada "/" eğik çizgilerle yazılıydı. Yine bir şaşkınlık nedenini sorduğumda bozuk yazımı düzelteyim önce. Oysa Üniversite mezunu olan bizler bile onun gibi düzgün ve okunaklı yazamıyorduk ki. iki satırı dahi. hayatlarımız aceleye gelmiş zaman kalmamıştı ne yazdığımızı görelim kısa kelimeler bize hatırlatmalar arasında. kalemlerle ne çok küstüğümüzü gördüm. Ekranlara yazdığımız bu satırlarda klavyelerle parmaklarla yazar olduğumuzuda.
Defterin anlattıklarını yanımdaki genç arkadaşıma özellikle gösterdim güzel yazdığını söyledi tebessümle. Söylediklerimize karşı böbürlenmiyor başarılı olduğunu söylemiyordu. Daha iyisini yapmak istemi vardı sadece. Diğer arkadaşım şöyle dedi çocuklar okuyor değil mi. Evet dedi okula gidenler periyodik aralıklarla 3 çocuğu vardı. O zaman çocuklarından yardım alırsın deik klasik bakış açısında. Oysa kadını anlamıyorduk. Çocuklar bilse okuyamam onlarda istemez, duyarlarsa hayatta okutmazlar ya biz onu dinleyip anlamıyorduk aslında. işini yemeğini yapıp ihtiyaçları giderdi mi kendimi derse veriyorum dedi. Öğretmenlerle görüşmüş azmini desteklediklerini söyledi.
Nereye kadar gidebilirini de konuştum. Ortaokulu bitireyim dedi ki hemen liseyide dedim, hatta üniversiteyi de. Neden olmasın. o kadarını gözü kesmese de bir ortaokulu bitireyim işe gireyim dedi. Nereye gitsem diploma deniyor. Hakikatten öyle dedim, işte bu yüzden ortaokulda yetmiyor. Çok umutlanma bu azmin mutlaka cevap verir. Okuma nedeni birkaç yönlü içindeki okuma hasretinin temelini gördüm, kadın olmanın ikinci sınıf olduğunu iliklerine kadar hissetmiş, çocuklarının okuması ve gelecekleri için daha çok onları dershaneye gönderme istemi de okumaların da etken olmayı istemekte. Hem ne çok istek buluşmuş umutlarında yüreğinde, beklentilerinin olabileceğine de canı gönülden inanmakta. Hadi bakalım demekte bize kaldı.
Defterine ve kalemine sımsıkı sarılan bu anne birde anlatıyor geleneksel yanlışları. Zamanında başlık parası istemediler diye kıymetsiz olduk. Başlık parası verilenler ne kıymetliymiş oysa. El bebek gül bebekler her istemleri oluyor. Arada çok şükür bu halimize de demeyi ihmal etmiyor. Kuru soğanım olsun namerde muhtaç olmayayım. Bir misal anlattı. vakti zamanında bir aile bir gelin ister gelin ata biner,nehirden geçerken attan düşer suya kapılır, millet gelin gitti demeye kalmadan köküne bişey saymadık der ordan. Bir başka gelin geçer o nehirden misal bu ya başlık parası verilmiş değer biçilmiştir. Kadri kıymetide o biçim hani. Nehir bu ne yapacağı belli olmaz suya kapılan gelinede atada sımsıkı sarılırlar aman da yamanda geline bişey olmasın sarsılmasın incinmesin hele o nehirden sen sağ, ben selim çıkalım denmekte.Kulaktan kulağa duyulan, gelinden geline dillenen bu öykünün yaşanılmış gerçek olduğu da hep söylenir, şüpheyle dinleyene.
O çok eskidendi bak dedim, şimdi insan kendini geliştirdi. O misallar günümüzde yok demişken, geçenlerde yine başlık istendiğini duydum. Ama o biçim bir asgari ücretlinin iki yıllık geliri nerdeyse. Çalışan tepki verir mal mı alıyorum diye başlık vermem vede asla olmaz. Örnekse çok daha fazla istenildiğini gösterirler. Zira daha azmış bu başlık.
Bir kadın tanıdım oda babası tarafından okutulmamış yeryüzünde haklarından olan bir tek şey üzerinde hakkını helal etmeyen. Onun dönemi yüz yıl ötesine yansısada. demek ki değişmiyormuş kadının kaderi bir asırda geçse üzerinden hala benzer öykülerde yer alacak kadınlar var ve onların içinden böylesine çıkıp hala geç değil hasreti özlemi gidermek diyebilenleri de olacak.
Onca yıl cehaletten kurtuluşun çocuklarına okuması gerekliliğini söyleyen anneler, dilinde tüy bitinceye kadar tekrardan kaçınmadılar. Okula başlama kayıt, devam etmeyi canı gönülden takip ettiler. Kendi bilinçleri kadar kalmasın çocuklar diye uğraşanlar var. Bir lafın öbür kulaktan çıktığını görenler. Hatta hayatlarının tamamını planlayıp düzenleyen aileler. Neye sahip olduğunu belki yıllar sonra anlayacaklarda var. Ya olmayanların elinden kolundan tutup sende varsın demeye. Onca Nasrettin hoca hikayesi ile "Parayı veren düdüğünü çalar", görselliğiyle ortada gezen onca kadın arasında yine gezen Nasrettin hoca "Ye Kürküm Ye" dendiğini görmeliyiz. Vurgulanan bu sözlerin yanlışlığına dikkat çekilmişken yine aynı vurgularla kendimizde toplumuda kandırmaya hala nasıl edebiliyoruz. Herkes kendini değerli ve önemli kılmakta, olduğundan fazla göstermekte. Doğallığın, gerçekçiliğin anlamı ise hep yitik.
Yaşamdan kesitlerin olduğu bu öyküde buluştu sizlerle yazıdaki siyah zemin üzerindeki yazılmış satırların beyazın umutlarını daha iyi gördüm. Biz okumuşlara da nelere sahip olduğumuzun farkına varalım istedim. Sadece kendimizin okuması yetmiyor malesef. Zira o kadının yerinde bizde olabilirdik. Toplumsal sosyal bakış açısı çevre faktörleri hepsi etken. Biri olmadan diğeri tamamlayıcı olamıyor. Sanki doğuştan başlıyor şanslılık yada şansızlık. İnsan iradesi değiştirmeye hep çabalamakta. Kiminde hırsa dönüyor, kiminde çaba ve azime. Yada hep uhdeler kalıyor bir yerlerde ömürlük.Dile gelmişliğin eyvahın, keşkenin, ah ki ne ahın yaşandığı yaşamlar gözümüzün önünde.
Zira yüreğimde derinden bir sızı, yaşamda buruk bir bakış açısı yine kaldı. Cehaletin pençesinden niceleri daha çok kurtulması dileğimiz olsun emi.
Kimbilir birkaç yıl sonra tesadüfen de olsa yine karşılaşacağız. Bu yaşanılmış esaretin cesarete dönüşümünün sonuçlarıyla karşılaşacağız Hayatta umutlarını yitirmeyip çaba gösterebilenlerin olduğunu görmek dahi mutlu ediyor.
Yazan -Hülya COŞKUN