- 1267 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BOSNA GEZİSİ (26-30 Nisan 2013)
Dr. İbrahim KARAER
27 Nisan 2013 Cumartesi. Sabahleyin 7.00’de kalktık, otelde kahvaltımızı yaptık. Bosna’nın güneyinde Hersek bölgesinde bulunan Alperenler Tekkesi, Poçitel köyü ve Mostar şehrini ziyaret etmek üzere 8.30’da hareket ettik. Mostar şehri, Adriyatik denizine yakın bir bölgede imiş. Yazın sıcaklık 50 derecelere çıkıyormuş. Yol boyu Nerratva nehri kenarından yeşillikler içinde yolculuk ettik. Bu nehir, Saraybosna’dan çıkıp 200 km. sonra Adriyatik denizine dökülüyormuş. Tabiat şartları çok çetin, dağlar çoğu yerde geçit vermiyor. Nehir dar bir vadide, iki dağın arasından akıp gidiyor. Nehrin bir kenarında karayolu, diğer kenarında demiryolu var. Karayolu gidiş-geliş iki şeritli, çoğu yerde tünel geçişleri var. Yol üzerinde 6,5 km kanyon var. Bu kanyon, nehrin adı ile anılıyor. Yolculuğumuz esnasında geçtiğimiz köylerde ve kasabalardaki evlerin duvarlarında hala kurşun izleri duruyordu.
12.00’de Alperenler Tekkesine vardık. Bu tekke, XV. yüzyıl başlarında Alperenler (dervişler) tarafından “Yaratılanı Yaratandan ötürü sevmek” idealiyle kurulan tekke; tarihinde Kadiri, Rufai, Halveti ve Nakşibendi tarikatlarına ev sahipliği yapmış ve halen yapmaya devam etmektedir. Tekke; ibadet odaları, misafirhane, mutfak, hamamlık, iç avlu ve abdesthane bölümlerinden oluşmaktadır. Ayrıca Tekkede, Sarı Saltuk ve Şeyh Açıkbaş’ın türbelerinin bulunduğu bir oda mevcuttur. Tekke, yüksek bir dağın eteğinde, saniyede 43 ton su çıkan bir mağaranın dibinde kurulmuş. Öğle namazını cemaatle tekkede eda ettik. Tekkede görevli bir imam var. Öğle yemeğini muhteşem bir yeşillik, çağlayan su ve kuş seslerinin bulunduğu bir ortamda yedik. Menüde kızıl (kırmızı) alabalık, salata ve tatlı vardı.
14.00’de tipik Osmanlı kasabası olan Poçitel köyüne vardık. Bu köyde 1562 yılında yapılan Hacı Ali Paşa Camisi ve kaleyi gezdik. Kale, Osmanlı saldırılarından korunmak için 1300’lerde yapılmış. Daha sonra Osmanlılar tarafından genişletilmiş. Camideki minberin bir yanına İslam’ı temsil eden yeşil bayrak, diğer yanına Türk bayrağı asılmış. Camide iki rekat namaz kıldım. Poçitel köyünün harika bir manzarası vardı. Nehir manzarası buraya da hakimdi. Bosna’da hangi yöne giderseniz gidiniz, mutlaka karşınıza bir nehir çıkıyor ve yol boyu sizi takip ediyor. Bosna’nın gerçekten su zengini bir ülke olduğu görülüyor. Türkiye’deki akarsuları sayı ve taşıdıkları su miktarı bakımından Bosna’dakilerle mukayese etmek mümkün değil.
15.30’da Mostar şehrine vardık. Mostar köprüsünü ve alışveriş yerlerini gezdik. Mostar köprüsü, Mimar Sinan’nın öğrencisi tarafından 9 yılda, 26 metre yüksekliğinde ve 92 basamak olarak yapılmış. 1993 yılında Bosna savaşında yıkılan köprü, yeniden yapılırken eski hesap tutturulamamış, 90 basamaklı olarak yapılmış. Evlenme çağına gelen erkekler bir kıza talip olduklarında, talipli birden fazla ise Mostar köprüsünden atlayarak güçlerini ispat etmek için yarışırlarmış. Köprüden atlama geleneği günümüzde de sürüyormuş. Ancak, bu biraz ticarete dönüşmüş. Biz köprüyü ziyaret ettiğimiz esnada şort giymiş bir kişi, köprünün korkuluklarına çıkmış “30 Euro verirseniz atlarım” diyordu. Köprünün aşağı kısmında bulunan çocuklar da atla atla diye tempo tutuyorlardı. Türklerden biri 10 Euro teklif etti, adam kabul etmedi. Biz orada iken 30 Euro veren çıkmayınca atlayış gerçekleşmedi. 16.40’da Mostar köprüsüne yakın bir yerde bulunan tarihi camide ikindi namazımızı cemaatle eda ettik.
17.00’de Saraybosna’ya dönüş yolculuğu başladı. Saraybosna’da şu anda 600.000 insan yaşıyormuş, bunların % 85’inin Boşnak olduğu söylendi. Akşam yemeğini dönüş yolu üzerinde nehir manzaralı mola yerinde yedik. Menüde çorba, kuzu çevirme ve tatlı vardı. Rehber Mostara gidip döndüğümüz yolun “kuzu çevirme yolu” olarak anıldığını söyledi. Mola yerlerinin hepsinde kuzu çevirme yapıldığı için bu ad verilmiş.
28 Nisan 2013 Pazar. Sabah kahvaltısından sonra Bosna nehrinin çıkış yerindeki Milli Parka gittik. Bosna nehrinin kaynağı 36 farklı yerden çıkıyormuş. Bunlardan dördü küçük, otuz ikisi büyükmüş. Biz büyük kaynağın çıktığı yerleri gördük. Her yerden su fışkırıyor, etrafı su kanalları süslüyordu. Yeşil ve mavinin hakim olduğu bir ortamda çok güzel vakit geçirdik.
9.30’da Saraybosna Havaalanı yakınındaki tüneli ziyaret ettik. Bu tünelin hikayesi şöyle imiş: 1992-1995 yıllarında yaşanan Bosna savaşı sırasında Sırplar tarafından ablukaya alınan Boşnaklar, Hırvatistan koridorundan gelen yardımları halka ulaştırmak için Saraybosna Havaalanının altından karşıya 800 metrelik bir tünel kazmak zorunda kalmışlar. Bu tünelin eni 1 metre, yüksekliği 1,60 cm, malzemeleri taşımak için zemine ray döşenmiş. Bu tünel sayesinde Hırvatistan üzerinden Bosna’ya gelen dış yardımlar ve silahlar halka ulaştırılmış. Ancak Hırvatistan, Bosna koridorunu açık tutma karşılığında dış dünyadan Bosna için gelen yardımların yarısına el koymuş. Bosna’da yaşanan savaş sırasında 200.000 kişi ölmüş. Saraybosna’da ölenlerin sayısı 10.000’den fazla imiş. Bunlardan 1.601 adedinin çocuk olduğu söylendi. Bu savaşta; 600 cami, 200 mescit ve sadece 3 kilise yıkılmış. Kiliseler, kaza sonucu vurulmuş. Ancak Müslümanlara ait 800 ibadethane kasıtlı olarak yakılmış veya vurulmuş. Şehir içinde gezerken ve şehirlerarası yolculukta binalardaki kurşun ve top mermisi izlerine şahit olduk.
12.00’de Başçarşıya geldik. Öğle yemeğinde Boşnak böreği yedik. Yemekten sonra 1530 yılında inşa edilen Gazi Hüsrev Bey camisinde öğle namazını cemaatle eda ettik. Namaz çıkışında komşumuz Selahattin Şahin’in erkek kardeşi Cemal şahin ile karşılaştık. Güzel bir sürpriz oldu. Başçarşının simgesi Sebil çeşmesinden su içtik. Bekir Beyin aldığı çilekten yedik. Çileklerin çok nefis bir lezzeti ve kokusu vardı. Daha sonra Başçarşı yakınındaki Şehitliği ve bu şehitlikte yatan Bosna Hersek Cumhurbaşkanı Alia İzzet Begoviç’in mezarını ziyaret ettik. Şehitlik ziyaretinden sonra bir kafeye oturup çay içtik.
15.00’de rehberimiz Mirza Bey ile buluşup, onun rehberliğinde Saraybosna şehir turuna başladık. İlk önce Bosna savaşı sırasında yanan Milli Kütüphaneyi ziyaret ettik. Mirza Bey, Sırpların bu kütüphaneyi Boşnakların tarihini yok etmek amacıyla kasten yaktıklarını söyledi. Kütüphanedeki 5.000 yazma eser ve 2 milyon kitap yanmış. Milli Kütüphane binası, 1890 yılında Kaymakamlık binası olarak yapılmış, daha sonra 1940’lı yıllarda Milli Kütüphane olarak kullanılmaya başlanmış. Biz SARAYBOSNA’yı ziyaret ettiğimiz sırada bu binanın restorasyon çalışmaları devam ediyordu. Milli Kütüphanenin önünden karşıya geçilen köprünün adı Hacı Köprü, Hacı Köprünün az ilerisinde İnat Ev ve hemen onun yanında Hacı Camisi var. Osmanlı döneminde hacca gidecek insanlar Hacı Camisinde toplanıp buradan hac yolculuğuna başladıkları için bu camiye Hacı Camisi denilmiş. Hacca gidenlerin karşıya geçmek için kullandıkları köprüye de Hacı Köprüsü denmiş. İnat Evin hikayesini ileride anlatacağım.
Hacı Köprüden karşıya geçtik. Fatih Sultan Mehmet Camisi ve İshak Bey Misafirhanesini ziyaret ettik. Saraybosna, 1459 yılında İshak Bey tarafından kurulmuş, Fatih, Bosna’yı 1463 yılında fethetmiş, Gazi Hüsrev Bey, 1520-1540 yıllarında Başçarşıyı kurmuştur. O dönemde Saraybosna Avrupa’nın en önemli ticaret merkezlerinden biriydi. Başçarşıda 201 dükkanda 36 meslek icra ediliyordu Gazi Hüsrev Bey, 1530’lu yıllarda kendi adı ile anılan Caminin karşısına 40 adım mesafede bir tuvalet yaptırmış. Bu tuvalet, Avrupa’da yapılan umuma açık ilk tuvalet imiş. Gazi Hüsrev Beyin, Gazi Hüsrev Bey Camisinin köşesine yaptırdığı çeşme “sevda çeşmesi” olarak anılmaktadır. Bu çeşmeden su içenlerin, Saraybosna’ya tekrar ziyarete geleceklerine inanılmaktadır.
Rehberimiz Mirza Beyin anlattığına göre, Saraybosna’yı kuran İshak Bey, Bosnayı fetheden Fatih Sultan Mehmet, Balkanları fetheden Murat Hüdavendigar, 1520-1540 yıllarında Başçarşı ile cami, imarethane, medrese, kütüphane, saat kulesi, tuvalet, çeşme yapan ve bunları kurduğu vakfa bağışlayan Gazi Hüsrev Bey ile Bosna Hersek Cumhuriyetini kuran Cumhurbaşkanı Alia İzzet begoviç Bosna da en çok sevilen beş kişidir. Rehberimiz Necmettin Erbakan’ın da Bosna’da çok sevildiğini söyledi. Erbakan’ın cenazesi için Saraybosna’dan dört uçak kalkmış. Rehber, Erbakan’ın Bosna’daki Motor Fabrikasını Silah Fabrikasına çevirdiğini, kayıp 1 trilyon liranın bu fabrikaya harcandığını söyledi.
Fatih Sultan Mehmet Camisinden Latin Köprüsüne geldik. Bu köprünün tarihteki önemi; Avusturya Prensi ve eşi 28 Haziran 1914 tarihinde bir Sırp genci tarafından bu köprüden geçerken öldürülmesidir. Bu olay I. Dünya Savaşının başlamasına sebep olmuştur.
Latin Köprüden sonra Özgürlük Meydanına gittik. Bu meydanda Avrupa özgürlüğünü temsil eden çıplak kadın heykeli ve Drina Köprüsü kitabının yazarına ait heykeller vardı. Bosna Hersek Hükümeti, meydanın adını değiştirmek istemiş, ancak üçlü yapı karşı çıkmış. Başçarşıda gezintiye devam ederken bir çizgiden sonra Osmanlı kültüründen Avrupa kültürüne geçildiğini gördük. Bunun sebebi, 1878 yılından itibaren bölgeye hakim olan Avusturya Macaristan İmparatorluğunun, Başçarşı dışında her yeri yıktırmış olmasından kaynaklandığı söylendi. Avusturya işgal ordusunun başındaki General, Saraybosna’ya girince yanındaki ressama şehrin resmini çizdirir. Daha sonra Başçarşı dışında şehrin tamamını yıktırır. Ressamı çağırır, yeniden şehrin resmini çizmesini ister. Şehir yerle bir olmuştur. Rehber, bu iki resmin Avusturya Arşivinde bulunduğunu, merak edenlerin orada bu resimleri görebileceklerini söyledi.
Özgürlük Meydanından Barış Ateşine doğru ilerledik. Yolda üzerinde kan izine benzer kırmızı boyalar gördük. Rehberimiz, savaş sırasında bu kırmızı boyaların olduğu yere bomba düştüğünü, burada ölen 26 kişinin anısına buranın kan renginde boyandığını ve en yakın binaya olayın yaşandığı tarih ve bu olayda hayatını kaybedenlerin isimlerinin yazıldığı bir levhanın asıldığını söyledi. Bu levha, Boşnakların tarihlerine sahip çıkışlarına güzel bir örnek teşkil etmektedir. Gezimiz esnasında buna benzer birçok levhalar gördük. Maalesef Türkiye’de yaşanılan acıları, yani tarihimizi yaşatma geleneği yok.
Daha sonra Barış Ateşi anıtına gittik. II. Dünya Savaşında ülkelerini korumak için Boşnak, Hırvat, Sırp ve Slovakların birlikte savaşmalarının anısına Tito tarafından yaptırılan ve doğalgazla yakılan “Barış Ateşi Anıtı”nı ziyaret ettik. Barış Ateşi, 1993 savaşında doğalgazın kesilmesi nedeniyle sönmüş, ancak Boşnaklar barış taraftarı olduklarını ispatlamak için odun yakarak barış ateşini yakmışlar ve halen de yanmaktadır. Bosna Hersek’in alt yapısı demiryolu, karayolu, doğalgaz tesisatı Tito zamanında yapılmış. Avrupa’da ilk tranway Bosna’da yapılmış. Bu tranway, günümüzde de kullanılmaktadır.
Saraybosna’da 4 tane Ziraat Bankası Şubesi varmış. Yunus Emre Türkçe Eğitim Merkezi, çok başarılı çalışmalar yapıyormuş. Bosna Hersek Milli Arşivinin güzel bir binası var. Gezinin sonunda Başçarşı’da nefis bir kaymaklı köfte yedik. 19.00’da otelimize döndük. Alper’le birlikte otelde ikindi, akşam ve yatsı namazlarımızı odamızda kıldık ve istirahate çekildik.
29 Nisan 2013 Pazartesi. Kahvaltıdan sonra otelin yakınındaki nehir boyunca yürüyüş yaptık. Bazı binalarda top veya havan mermilerinin yaptığı tahribatı gördük. 11.00’de otelin önünden Travnik şehrine hareket ettik. 12.15’te Ahmic köyüne vardık. Bu köyde, 16 Nisan 1993 günü şehit edilen 116 kişi anısına yapılan anıtı ziyaret ettik. Hırvatlar, bu köydeki 1 ile 82 yaş arasındaki 116 kişiyi şehit etmişler. Bazılarını camide yakmışlar. Bir aileden 63 kişi şehit edilmiş. Ahmic köyü camisinde iki rekat namaz kıldık.
Saraybosna-Travnik yolunda nehir eşliğinde yeşillikler içinde ilerliyoruz. Yol üzerinde Kakan şehrinde bulunan Termik Santral ve Çimento Fabrikasının önünden geçtik. Travnik kasabası 5-6 bin nüfuslu bir kasaba. Osmanlı döneminde vezir şehri olarak ün yapmış. Bu kasabadan 75 vezir yetişmiş. Travnik kasabasında diğer yerlere göre daha çok cami ve minare bulunduğu söylendi. Travnik Kalesi 1300’lerde Türklerden korunmak için yapılmış. Osmanlı döneminde kale içine cami ve medrese yapılmış. Kale içindeki medrese komünizm döneminde yıkılmış. Komünizm döneminde Saraybosna dışındaki medreselerin tamamı kapatılmış ve uygun olmayan hizmetler için kullanılmış. Mesela Travnik’teki medrese ahır olarak kullanılmış. Bir dağa yaslanan kalenin iki yanından nehir akmaktadır. Fatih Sultan Mehmet’in bu akarsudan su içtiği söylendi. Biz de O’nun su içtiği yerden su içtik. Öğle namazını Travnik kasabasındaki medresede eda ettik. Bu medrese binası TİKA tarafından restore edilmiş. Günümüzde “medrese” adı altında imam hatip lisesi ayarında eğitim verilmekte imiş. Medreseler, devletin resmi okulu, bu okulu bitirenler üniversitenin çeşitli bölümlerine özellikle İlahiyat Fakültelerine devam ediyorlarmış.
15.00’de yol kenarındaki alışveriş merkezlerinin bulunduğu yerde mola verdik. Gıda üzerine olan alış veriş merkezinde fiyatlar Türkiye’deki fiyatlara yakındı. Elektronik eşya satılan mağazaları gezen arkadaşlar, fazla bir şey olmadığını söylediler.
16.00’da öğle yemeği yiyeceğimiz mola yerine geldik. Menüde tavuk çevirme, salata ve içecek vardı.
18.30’da Saraybosna’ya döndük. Saraybosna-Travnik arasındaki yolun 50 kilometresi otaban. Bosna’da bundan başka otaban yol yokmuş. İkindi namazını Gazi Hüsrev Bey Camisinde eda ettik. Namazdan sonra nehrin karşı tarafını gezmeye çıktık. Fatih Sultan Mehmet Camisinin yanından yukarı çıktık. Büyük bir kilisenin önünden geçtik. Yolda top oynayan çocuklarla konuştuk. Galatasaray, Fenerbahçe muhabbeti yaptık. Oradan İnat Ev ve Hacı Camisinin önüne çıktık. İnat Evin hikayesi şöyle: 1890’larda kaymakamlık binası yapmak için bir yer seçilir. Ancak seçilen arsa üzerinde bir ev vardır. Ev sahibine, bu arsayı sen bize ver, biz sana istediğin yerde ev yapalım derler. Ev sahibi teklifi kabul etmez. Bu teklif ev sahibine birçok kere yapılır, fakat ev sahibi ısrarla teklifi kabul etmez. Bir sabah bakarlar, ev nehrin öbür tarafına geçmiş. (Ev sahibinin inadına dayanamamış). Bundan dolayı bu eve İnat Ev demişler. Evin duvarında “İnat Kuca” yani “İnat Ev” yazıyor.
İnat Evin arkasında Hacı Camii var. Osmanlı döneminde bu bölgeden hacca gidecek insanlar bu camide toplanıp, buradan hac yolculuğuna çıkarlarmış. Bundan dolayı bu camiye “Hacı Cami” demişler. Bugünkü Milli Kütüphane binası ile Hacı Cami arasındaki köprüye de “Hacı Köprü” adı verilmiş. Hacı Camiyi ziyaretimizde, caminin avlusunda yaşlı bir amca ve hanımı ile karşılaştık. Yaşlı amca, biraz Türkçe biliyordu. Camide iki rekat namaz kıldım. Diğer arkadaşlar da içeri girdiler, camide biraz oturduk. Tekrar avluya çıktığımızda yaşlı amca elinde bir demet leylak ile bizi karşıladı. Gruptaki herkese birer tane leylak verdi. Teyze bizi, akşam namazını Hacı camide kılmaya davet etti. Gazi Hüsrev Bey Camisine gitmek zorunda olduğumuzu söyleyerek camiden ayrıldık. Akşam namazını Gazi Hüsrev Bey Camisinde cemaatle kıldık. Namaz çıkışında Başçarşının merkezinde bulunan “Sofra” lokantasında Boşnak yemek kültüründen oluşan menüden memnun kaldık. Menüde çorba, soğan dolması, et, pilav ve bamya tabağı ile elma tatlısı vardı. Yemekten sonra 21.00’de otele döndük. 21.45’te otelin mescidinde yatsı namazını eda edip istirahate çekildik.
Yeni rehberimiz Ali’den çok memnunuz. Bize karşı çok samimi davranıyor. Bizi memnun etmek için adeta çırpınıyor. Rehberimiz Ali, Travnik yolculuğu esnasında çevredeki bakımlı, temiz bahçeli evleri gösterip, “siz bunlara bakıp aldanmayın, Bosna’da % 43 işsizlik ve fakirlik var. İnsanlar Tito dönemini arıyor. İzzet Begoviç’e de kızıyor. Nedeni; o zaman herkesin işi var, evi var, karnı tok. Bugün asgari ücret 400, ortalama ücret 800 lira, siyasetçiler 5.000 lira alıyor. Onların çocukları iş buluyor, ben bulamıyorum. İzzet Begoviç, herkes altın kaşıkla yemek yiyecek dedi, ama bu gerçek olmadı. Savaşta çok insan öldü. Karadağ savaşmadan bağımsız oldu. Biz de savaşmadan bağımsız olabilirdik” diyerek Bosna’nın bugününü sorguluyor. “Savaştan sonra 600 cami yapılacağına fabrika yapılabilirdi, ekonomi düzeldikten sonra camiler yapılsa daha iyi oşurdu” diyor.
30 Nisan 2013 Salı. Kahvaltıdan sonra 10.00’da otelden ayrıldık. Başçarşı yakınındaki Pazar yerini gezdik. Bosna savaşı esnasında bu Pazar yeri bombalanmış ve çok sayıda insan ölmüş. Alışverişten sonra Bosna tepelerine çıktık. Tepelerden Saraybosnayı seyrettik. Daha sonra önceki gün gittiğimiz Bosna nehrinin çıktığı milli parka gittik. Milli parkta iki saat dolaştık, su kenarında çay içtik. Öğle namazını havaalanı yakınındaki camide kıldık. Tekrar Başçarşıya döndük. Başçarşıda Boşnak böreği yedik. Gezimiz süresince üç ayrı zamanda Boşnak böreği yedik. Bugünkü en mükemmeliydi. Kıymalı, peynirli, ıspanaklı ve patatesli olarak yapılan Boşnak böreğinin kıymalı olanı çok hoşuma gitti. Yemekten sonra Başçarşı içinde yürüyüş yaptık. Başçarşının sembolü sebil çeşmesinden su içtik. Bir kafede oturup çay içtik.
Bosna’dan Notlar:
Bosna’nın en önemli gelir kaynağı enerji sektörü imiş. Nehirler üzerinde kurulan barajlardan elektrik enerjisi üretiliyormuş. Bosna, üretilen elektriğin büyük bir kısmını ihraç ederek gelir elde ediyormuş.
Savaş sırasında ve savaş sonrasında İslam ülkelerinden Bosna’ya çok miktarda yardım gelmiş. Bu yardımlarla yaralar sarılmış, ancak şu anda ülkenin siyasi ve ekonomik bakımdan iyi olmadığı söyleniyor. Mesela; personel ücretleri ödenemediği için Saraybosna’daki milli müzenin kapalı olduğu söylendi. Her alanda Boşnak, Hırvat ve Sırpların temsili meselesi karar almayı zorlaştırıyormuş. Bosna’da dengeler bozulmuş, eski zenginler fakir, eski fakirler zengin olmuş. Yeni savaş zenginleri türemiş.
Gazi Hüsrev Bey Camisinin imamı Vehbi Bey ile tanıştık. Kendisi Türkçe biliyor. Camilerde müezzinler kırmızı fes giyiyor. Müezzinin kırmızı renkli fesi ile minareden ezan okuması çok hoşuma gitti.
Bosna Hersek’in savaş esnasında kabul ettiği bayrağı ve milli marşı, savaştan sonra Avrupa Birliği tarafından kaldırılmış. Şimdiki bayrağın zemini sarı ve mavi renklerden oluşuyor. Mavi zemin üzerinde ikisi yarım dokuz tane beyaz yıldız mevcut. Sarı renk güneşi, mavi renk gökyüzünü ifade ediyormuş. Yıldızların anlamını öğrenemedim. Milli maçlarda halk yine eski milli marşı söylüyormuş. Yeni marşın güftesi yokmuş, sadece notalardan ibaretmiş. Eski marşta, milli heyecanı ifade eden sözler ve dua varmış.
İkindi namazını Gazi Hüsrev Bey Camisinde kıldık.
17.30’da Havaalanına hareket ettik. Yerel saatle 20.30’da İstanbul’a hareket ettik. Türkiye saati ile 23.00’de Atatürk Havaalanına indik. Böylece Bosna gezisini güzel bir şekilde tamaladık.
Dr. İbrahim KARAER
ANKARA / 5 Mayıs 2013
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.