- 1947 Okunma
- 13 Yorum
- 3 Beğeni
Gönül yansımaları (Hikâye)
Sevmek ve sevilmek arasındaki ince çizgiler
Hafif hafif esen gece esintilerden korunmak için, ateşin karşısında sıcak havanın geldiği yöne uzanır gibi oturmuştum. Ara sıra istemeden de olsa havaya karışan sıcak dumanı soluyordum. Boğazımın acı acı yandığını fark etsem de, yerimi değiştirmeyi hiç düşünmedim.
Her bir yandan gelen çekirge ötüşleri arasında, suyun üzerinde oynaşan balıkların çıkardığı sesler, ara sıra ilgimi çekse de sadece dinlemekle yetiniyordum. Sözde balık tutmak amacıyla buralara gelmiştim. Fakat doğanın sunduğu eşiz güzelliği seyretmek, sessizliğin ve yalnızlığın verdiği huzuru derinden derine özümsemek, belki de kendimden bile sakladığım, gizlemeye çalıştığım buruk arzularımdı.
Üzerime aldığım ince örtünün altında biraz ısınmıştım. Gece epey ilerlemiş, uyku isteğim dayanılmaz hal almıştı. Lakin sivri taşların vücudumu rahatsız etmesi, ayın doğuşu ve ortaya çıkan manzaranın muhteşem güzelliği, ayın sudaki yansımalarını özlemle bekleyişim, iyice ağırlaşan uyku isteğimi öteleyip duruyordu.
Uzun yıllardır içinde bulunduğum ruhsal bunalımlardan bir şekilde kurtulmalıydım. Şehrin kalabalık gürültüsü, insanların anlamlı anlamsız koşuşturmaları, bitmeyen problemler, güncel olaylar, aradığım huzur ortamını yakalamama engel olmaktaydı.
El değmemiş sakin ve sessiz bu yer ve doğal güzellikleri, gönül dünyamı hüsrana çeviren karşılıksız aşkı biraz olsun unutturmaya yetiyordu. Hayatım, tam anlamı ile içinden çıkılmaz bir hal almışken bir tesadüf sonucu keşfettiğim bu güzel ortama gelerek, kendi iç dünyamla baş başa kalıp, yaşadığım sıkıntılı hayatta biraz olsun soluk almaya, huzur denen saklı güzelliği bulmaya çalışıyordum.
Henüz ufukta belirmiş ayı ve su üzerindeki yansımalarını izlerken, bir insanı delicesine sevmenin ve bu sevginin karşılıksız kalmasının insan bedeni üzerindeki olumsuz etkilerini zaman içinde daha iyi anlamaktaydım. İrade dışı olmalı diye düşündüm, böylesi tutkuları. Düşünen bir insan, bile bile kendi bedenine, ruh dünyasına bu kadar zulüm yapamazdı herhalde. Hem de kısmen ilerlemiş bir yaşta olmanın zorlukları altında. Tutkulara esir, akıl ve mantık dışı derin bir aşkı yüreğinde hisseden insan, düşünme ve muhasebe etme becerisini kaybediyor olmalıydı. Sanırım, bir ara bende bu ruh hallerini bizzat yaşayan zavallı, çaresiz insan gurubuna dâhil olmuştum.
Peki ya şimdi?
Zamanla ayın ışıkları gittikçe kuvvetlenirken, görülmeye değer bir güzellikle karşı karşıya bulunuyordum. Karşımda yükselen kayaların ay ışığının etkisi ile oluşturduğu hayalet biçimindeki uzun kısa görüntüler, dağların su yüzeyinde oluşturduğu koyu ve açık tonlardaki gölgeler, farklı notalarda ve farklı uzaklıklardan gelerek gece sessizliğini bozan yabani hayvan sesleri, ay ışıklarının gizem dolu güzelliğine nefis bir sahne hazırlıyordu. Bu muhteşem doğal güzelliğin karşısında şaşkın kalan bir insan, bu güzelliğin etkisi ile aşkın insanın ruh dünyasındaki etkilerini çok daha iyi kavrayabilirdi. Hayalle gerçek arasında düşler âlemine başlayan yolculukta zamanın nasıl geçtiğini anlamak bile olanaksızdı. Bu güzelliği seyrederken zaman zaman nerede ve ne zamanda olduğumu unuttuğum anlarım oluyordu.
Vakit geçip ayın ışıkları azalmaya başladığı anlarda içimi bir burukluk kaplamıştı. Yüreğimdeki aşkı, ayın gizem dolu güzellikleri ile karşılaştırdığım an, pek çok benzerliklerin var olduğunun farkına varmış veya kendimce öyle yorumlamıştım. Ay ve geceyi aydınlatan muhteşem yansımaları, sadece seyredilebilen, fakat ulaşılamayan bir güzellikti. Dünya var oldukça onun çevresinde bir semazen gibi dönen, asla kavuşamayan bir varlıktı, ay. Benliğimi tümüyle esir alan bu aşkta bana göre böyleydi. Dayanılması zor bir sevgi ve özlem dolu bekleyiş, ruhumda kopan fırtınalar, sönmeyecek gibi hep beyaz ve parlak bir ışık demeti halindeki tertemiz duygular, derinden derine gönül dünyamda yerini almıştı. Bu gece ayın doğuş anı, yükselişi ve batışını uzun uzun izlerken anladım ki, gönül dünyamı alt üst eden bu aşk da, suskun yüreğime ay ışığı gibi doğmuş, parlamış ve sessizce çekip gitmişti.
Gitmiş miydi gerçekten?
Binlerce defa kendime sorduğum bu soruyu artık sormamaya karar verdim. Çünkü her sorduğumda yeniden hüzünlenip sessiz dünyama gömülüyor, çevreme ve hayata küsüp bir süre ortalardan kayboluyordum. Bu durumun beni çok yorduğunu biliyor ve geçirdiğim rahatsızlığın yeniden nüksetmesinden korkuyordum.
Pek çok gece yalnız ve gözlerden uzak bu yerde geçirdiğim zaman içinde, unutulmayacak bir aşkın yüreğimin derinlerinde yaşadığını daha iyi anlıyor ve asla ulaşamayacağım bu aşkla, hayatıma devam etmek zorunda olduğumu kabullenmekten başka seçeneğimin olmadığını biliyordum.
Sen, ey sevgili;
Bir gün bu hikâyeyi okuduğun an beni biraz daha anlamış olacaksın. Sana duyduğum bu güzel aşktan asla pişman olmadım. Çok acı çeksem de, hasret dağlarını sırtıma yüklesem de, için için kavrulsam da mutluyum, huzurluyum. Bilakis sayende aşk denen derin sırra erdiğimi hissediyorum. Bu nedenle sana binlerce kere minnettarım. Sakın halime üzülme, bir gün yaralı yüreğimi sarıp sarmalayacak, içinde bulunduğum tükenmişlik halime yeniden yaşama sevinci verecek, sevgi dolu bir yüreğin sımsıcak eli ellerime uzanacaktır.
Sırtımı yasladığım ve ara sıra canımı acıtan taşların verdiği rahatsızlığı umursamadan, uykusuz kalarak, hüzün ve özlem dolu duygularla, muhteşem güzelliklerin arasında huzurlu bir gece geçirmenin verdiği mutluluk, inanıyorum ki gün ışıdığında yüzüme bakan biri tarafından kolayca anlaşılacaktı.
Mehmet Macit
15.09.2013
İzmir
YORUMLAR
"Hayatım, tam anlamı ile içinden çıkılmaz bir hal almışken bir tesadüf sonucu keşfettiğim bu güzel ortama gelerek, kendi iç dünyamla baş başa kalıp, yaşadığım sıkıntılı hayatta biraz olsun soluk almaya, huzur denen saklı güzelliği bulmaya çalışıyordum." (Mehmet Macit / mucit55macit )
Hikayenin kendisi de anlatımı da çok güzel olmuş. Usta işi bir yazı. Gönülden tebrik eder, saygılar sunarım...
mehmetmacit
gelip tekrar baktım
gelenlerle birlikte yeniden okuduk..
okurken
bunun bir Güneş versiyonu olmalı dedim
demiş olsanız da
Güneş aydınlatırken
yetmediği yerde, aydan ışığını yansıtırken
..
siz bunu hikaye edersiniz umarım
saygılar sunarım
not: hangimiz kapılmadık böylesi sevdalara
değilse şair nerden beslenir.
ya da
aşktan vazgeçmek yaşlanmayı getirir
şimdi
belki geçer diye okul yolundan
koşmak vardı
100 mt rekorunu
defalarca egale ederek
yenileyerek
şükür..
sevmekten men etmedik kendimizi
varsın kıtalar
okyanuslar olsun
aah ahh
Ayşegül..
mehmetmacit
Evet aşk bittiğinde sanırım yaşama sevincimizde biter.
Bizler duygusal insanlarız para mal hırsı yoktur.
tek derdimiz gönüldür.
saygılarımla
Çaresizlik,çareyi yudumlatır su gibi..O çare ki,sabırdan gelir sarar bizleri,yansada yürekler ,sarar sarmalar önemsedigi gerçegi, kıyamaz yaşadıgı o unutulmaz mutlulugun verdigi huzura bir türlü..
Sarar sarmalar her gittigi yere götürür bir süre,beraber gezerler,derken alışır yürek, olagandır artık anımsayıp tebessümler etmek her hatırladıgı canı gibi bildigi kıyamadıgına..
An bu andır,hayat devam edecektir yana yakıla,en olmadık anda düşsede yüregine...Er geç alışılacaktır çaresizligin çare olduguna..
Yaşanmış bir andı yazdıklarınız, burukta olsa okumak ve düşünmek adına sevinç verdi mısralarınız ,yüreginize saglık kardeşim.selam.
kalemin şiirdeki başarısının yanı sıra nesirdeki başarısına da ayrı hayran kaldım..
demek ki... karşılıksız sevdanın hissettirdikleri hemen hemen aynı... sessizlik...suskunluk...ve yarım kalmışlık...
kaleminizi uzun bir aradan sonra okumak çok güzeldi hocam saygılarımla
Akıcı bir anlatım,yaşanılan harıka bir anı,görkemli güzelliklerle içte hissedilenlerle örtüşmüş yaşamın en harikasında görülenlerle arzuların galebe gelmesi ruhu okşayan duygular iç iç olmuştur.Balıkların sıçranışları,ayın suya olan yakamuzluğu vuslata değinilen özlemler vs oldukça güzel ifade edilmiştir.Kutlarım bu gül kokan kalemi sevgi ve saygılarımla can dostum...