- 985 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
DİŞÇİ KORKUSU 2
Kurban bayramının arife günüydü. Her evde olduğu gibi bizim evde de bayram telaşı var. Temizlik yapıldı, börekler açıldı, maharetli ellerle anne eli değdi.Sıra baklavaya geldi.Annem tarafından baklava için ceviz kırma görevi bana verildi.Emir büyük yerden.5 yaşındaki yeğenim ceviz yemek istiyor.
-Teyze ceviz verir misin?
-Peki, al bakalım.
Yeğenim cevizi çok sevmiş olmalı ki bana:
-Ceviz çok faydalı bir yiyecek teyzecim, onun için yiyorum. Beynimize, kalbimize ve cildimize çok faydası var.
-Hıı…anladım…! Daha 5 yaşında ve bana ne anlatıyor.
Şu çocuklar bazen öyle şeyler söylüyorlar ki şaşırıp kalıyorsun. Benim de canım çekti doğrusu. Kırdığım cevizlerden bir tane de ben yiyeyim dedim .Keşke hiç yemeseydim…
-Ah dişim…!
Daha ağzıma alır almaz, olamaz!
-Ne oldu abla?
Diye soruyor kardeşim.
-Yok bir şey. Galiba cevizin kabuğu da ağzıma geldi. Allah’tan dişim kırılmadı.
Diyorum ama, o gün bütün gün dişim ağrıdı.
Ertesi gün bayram. Eskisi gibi değil bayramlar haliyle. O havayı hissetmek insanı mutlu ediyor yine de. Bütün aile hep bir aradayız iştee. Tıpkı eski günlerde olduğu gibi.Ne güzel.Evin erkekleri bayram namazına gittiler. 5 yaşındaki küçük yeğenim dâhil. Oradaki cami cemaati ile bayramlaşılıyor. Sonra eve gelip ev halkı ile bayramlaşılıyor. Babam ve eniştelerim geldiler nihayet.Kahvaltıdan önce bayramlaşma faslı.Eller öpülüyor.Büyükler baş köşede,küçükler sırayla büyüklerle bayramlaşıyor.Büyükten küçüğe herkes sırasıyla birbirlerine sevgiyle sarılıyorlar.
-Hayırlı bayramlar dedeciğim.
-Sana da yavrum.
-Anneanneciğim dedeciğim elinizi öpebilir miyim.?
Yeğenim elini açıyor, bayram harçlığı istiyor.
-Bayram harçlığı adettendir dedeciğim diyor bilmiş bir edayla
-Peki, al bakalım.
-Bende istiyorum baba (ben eksik kalır mıyım hiç ) dedim muzip bir gülümsemeyle.
Bayramlaşmaydı harçlıktı derken ben dişimi unuttum tabii ki... Neyse kahvaltı yapacağız. Herkes masada yerini aldı. Neşeyle kahvaltımızı yaparken, dişimden bir paça elime geldi…
-Aaa dişim kırılmış..
Annem merakla ve biraz da üzgün
-Ne yaptın ki kızım ,nasıl oldu.?
-Dün ceviz yerken kabuğu ağzıma geldi, o zaman kırıldı galiba. Sızlıyordu zaten.
İçimden,Bana dişçinin yolu göründü galiba.Şimdiden eteklerim tutuştu.Gittiğim bütün diş doktorlarını hatırladım ve bana çektirdikleri acıyı..Bir de benim onlara çektirdiklerim var ki,ne siz sorun,ne ben söyleyeyim.Gülüyorum kendi kendime, ama aynı korkuyu tekrar yaşayacağımı düşündükçe de kalbim sıkışıyor.Yok yok bu sıkışma değil,galiba kriz..elime kırılan dişimin parçasını alıyorum korkuyla…
Aradan tam 8 ay geçti. Bunca zaman içerisinde diş hastanesinin kapısına kadar gidiyorum fakat içeriye giremiyorum. Yok yok olmayacak yapamayacağım. Doktor, iğne ve acı. Bu üçgeni düşündükçe daha da kötü oluyorum, hatta dişim hiç kırılmamış ve hiç ağrımıyormuş gibi yapıyorum. Bir kaç defa randevu almama rağmen gitmedim gidemedim.
Kardeşimle telefon da konuştum yine. Dişimin ne kadar çok ağrıdığını anlatmaya çalışıyorum, bir yandan da elimle ağrıyan dişimin üstüne bastırıyorum. Kardeşim benimle konuşurken randevuyu çoktan almış bile.
-Ben randevuyu aldım abla haberin olsun.
-Ne ne dedin sen.?
-Dişçiden diyorum randevuyu aldım dedim diyor.
-Nasıl yaparsın bunu ben gitmek istemiyorum ki
-Diş ağrısını çekeceğine git. Ne demeye acı çekiyorsun ki hoşuna mı gidiyor acı çekmek.
-Acı çekmek hoşuma gitmiyor da
-Da ne da. ?
Sessiz kalıyorum. Galiba korkunun gerçekten ecele faydası yok.
Kardeşimle bütün bunları konuşurken gözümün önüne ,maskenin arkasına saklanmış, elin de kocaman iğnesi olan, şişman, kel, alnında boncuk boncuk biriken terleri elinde ki kirli, pis mendili ile silen kırmızı suratlı, sinsi sinsi gülen ,50-55 yaşlarında bir adam belirdi..Kardeşim gideceğim tarihi söylerken ve doktorumun kim olduğunu,ben elimle karşımda beliren hayali kovmaya çalışıyorum..
-püf…püf…püf…
-Pazartesi günü, saat:10.45.Doktor Selim Fettanoğlu’na gideceksin
Kardeşim bunu söyledi ama benim şimdiden karnım ağrıdı, kalbim çarptı, hiç olmayan tansiyonum tavan yaptı. Galiba midem ağrıyor ve bulanıyor… Kusacağım… Of…
Kardeşimin bana söylediği doktoru araştırıyorum internetten. Türkiye genelin de en iyi 100 doktor asına girmiş. Daha önce çalıştığı bölgede ise en iyi 10 doktor arasına girmiş. Başhekim olarak görev yapmış. Güzel, idealist ve hayallerinin peşinden koşan birisi demek ki…
O sabah Annemin sesiyle uyandım.
-Kızım kalk hadi doktora geç kalıyorsun
Zor zahmet açıyorum gözlerimi.
-Ne doktoru, saat kaç.?
-saat:08.00 kalk çabuk.
Ben hala sorduğum sorunun cevabını alamadım.
-Ne doktoru yahu, unuttum.
-Diş doktoru
-Gitmeyeceğim, ağrımıyor ki artık, geçti vallahi.
Annem sanki ağrıyacağını biliyormuş gibi
-Birazdan ağrır.
Somurtmuş oturuyorum yatağın içinde. Bir yandan kendi kendime söyleniyorum.Diğer yandan da kahvaltıyı hazırlamak için kalkıyorum. Tam kahvaltımı yaparken neşe ve sevinçle, bir yandan şarkı söylüyorum kendimce:
‘’Gözleri aşka gülen
Taze söğüt dalısın
Gel bana her gece sen
Gönlüme dolmalısın
Tatlı gülüş pek yaraşır
Gözleri ömre bedel
Ah ne güzel ne güzel
Seni sevmek
Ah ne güzel ne güzel
Sensiz elem bana yar
Doğ benim ömrüme doğ da güneş gibi
Aşkımı tazele gel.’’
Dedim keşke demeseydim. Nazar değdi galiba, benim nazarım. Dişim ağrıdı yine. Annem demişti zaten birazdan ağrır diye. Zaten bizim ailenin doktoru da Annem. Elim mahkûm gideceğim dişçiye…
Hastaneye gidiyorum.. Ayaklarım geri geri gidiyor sanki. Hala kararsızım. Gitsem mi gitmesem mi acaba? Ben böyle düşünürken çoktan hastanenin önüne gelmişim bile. Hay Allah ne de çabuk geldim öyle. Hastane tam karşımda. Başımı kaldırıp hastaneye bakıyorum uzuuun uzun.Merdivenleri çıkmak için ilk adımı attım ve..
-Allahım Allahım korkuyorum.
Bir basamak daha, ha gayret. İşte kapı açıldı. Korkudan yüzüm bembeyaz olmuş olacak ki, danışmada ki sekreter kız:
-İyi misiniz diye soruyor.
Çok mu kötü görünüyorum.
Ayyy…..işte yine başladı.Sözleşmiş gibi bütün vücudum ağrımaya başladı. Vücudumuzun haberleşme sistemine hayranım doğrusu.Birden bire tansiyonum çıktı ve düştü,karnıma kramp girdi. Offfff …! Kaçmalı mıyım? Yok, olmaz o kadar da olmaz. Doktor bey’i daha önce birkaç kez görmüştüm. Şimdi ise hastasıyım. Kalbim yerinden fırlayacak gibi. Kapının önünde birkaç defa derin derin nefes alıp verdikten sonra, içeriye giriyorum. Ve:
-Randevum vardı. Dedim biraz da ürkek.
Tıbbi sekreterin yüzüne bakınca hayattan bıkmış, dünya hayatı bu kızın daha genç yaşta belini bükmüş çok sinirli, nemrut biri gibi göründü bana.Çok soğuk bir ses tonuyla..
-Kimliğiniz lütfen.
Korktum ben bu kızdan. Bu kız ya erkek arkadaşından ayrılmış ya da çok kötü kavga etmiş. Sebebi ise doğum gününü unutmuş olması olabilir.
Doktor bey’e bakıyorum göz ucuyla. Sakin, duygusal,adıyla müsemma birisi. Ama soyadı gibi hiç te fettan biri gibi görünmüyor. Dul 40-42 yaşların da, sportmen bir görünüşü var. Ne kadar da dalgın.Yorgun, beklide kaçıyor. Bu kaçışı kendi iç dünyasın da. Gözyaşını içine akıtan birisi. Duygularına gem vurmuş, sanki uğultulu esen rüzgâr’lar sancılarını dillendirir gibi. Gözyaşını da, sevincini de kendi içinde yaşayan birisi. Bir ara göz göze geliyoruz. Duygular gözlere yansır ya hani, gözler se hiç yalan söylemez söyleyemez. Gönlü çalkantılı belli ki. Bir sandal sanki, ne yana gideceğini bilmeyen, küreği ve yelkeni kırık bir sandal. Kaçıyor dedim ya, kim bilir belki de yaşanmış ve sonu hüsranla bitmiş bir hikâye’ye nokta koymuş ya da yeni başlayacak güzel bir hikayeyi yaşamak için yelken açmış. Karmaşık duygular içerisin de. Kendini işine vermiş, bu duygulardan arınma çabasında.Ya da yenilgiye uğramış bir savaşçı, ordusunu bırakıp kaçan bir kumandan veya…
Ben bunları düşünürken daha da çok korkmaya başladım. O sırada doktor bey:
-Hüma Hanım buyurun.
Doktor bey’in sesiyle kendime geliyorum. İşte bittiğim andır. Eyvah… O uzuuun dişçi koltuğuna bir kez Daha oturmak zorunda kalıyorum.
-Galiba korkuyorum. Diyorum, titrek bir sesle
-Korkulacak bir durum yok sadece bakacağım.
-Peki….
Çokta sinirli, sert, hırçın bir mizacı var doktor beyin
-Açın ağzınızı
Eyvah başladık işte
-Iııııı şey ….benim arkadaki dişim kırılmıştı da onun için şey etmiştim.
Ah birde konuşabilsem ‘’şey etmek ‘’de ne demek?
-Görebiliyorum.20 lik dişi çekmemiz gerek
-Ne ??
Koktuğum başıma geldi işte. Böylemi söylenir ya hu pat diye. Sen kansersin ve öleceksin demek gibi bir şey bu. Doktor işte, acımasız gaddar.O maskeyi çıkar da ondan sonra konuşalım doktor bey heeeeyy….
Ağlamaklı bir ses tonu ile:
-Şimdi mi çekeceksiniz diyorum.
-Yok haftaya gelin çekelim..
Doktor bey’in bu sözünden sonra ben birazcık rahatlıyorum, şöyle derin bir nefes alıyorum. Ben diş çekimi için yeni bir randevu aldım almasına da, daha oradan ayrılmadan kararımı vermiştim. Ben bu doktora gitmeyeyim, çok dalgın. Yanlış dişimi falan çeker neme lazım.
-İyi günler dedikten sonra ayrılıyorum arkama bakmadan kaçarcasına. Bu diş beni bir süre daha idare eder diye düşünürken,daha eve gitmeden dişim korkunç bir şekilde ağrımaya başladı. Eve gittiğim de beni annem karşıladı kapıda:
-Ne oldu kızım?
Diye soruyor, meraklı gözlerle. Ben ise zafer kazanmış edayla:
-Gittim. Dişimi çekeceğini söyledi.Ama
-Ama ne ama..!
-Ama anne bu doktor çok dalgındı. Ya yanlış dişimi çekerse? Ben buna gitmeyeyim.
Annem gülerek bana:
-Peki gitme bakalım dedi.
Muzip ve rahatlamış bir gülümseme belirdi dudaklarım da, zafer kazanmış bir kahraman edasıyla. Daha önce de söylemiştim. Sabahları diş ağrısıyla uyanmak insanı gerçekten asabi bir insan haline getiriyor. Artık ne tadım kaldı, nede huzurum. Böyle bir şarkı vardı sanırım. Kim söylüyor hatırlayamadım ama, şarkının sözleri:
‘’Huzurum kalmadı, şu fani dünya da’’ diyor ya, aynen öyle işte.
Annem ve kardeşim telefonda yine:
-Anne ablam nerede, ne yapıyor, hiç sesi çıkmıyor?
-Dişinin ağrısından konuşacak hal mi kaldı onda.
-Ne inatçı. Bak bu sefer de randevu alıyorum. Başak Garipoğlu Ören’den.
Bende hiç karşı çıkmadan kabul ettim. Hani derler ya insanın neresi ağrıyorsa canı orada diye. Gerçekten de öyle. Bu kadar acı çekerken korkum aklıma bile gelmedi. 3 gün sonra randevu saatinden önce gidiyorum hastaneye. Bu 3 günü nasıl geçirdiğimi gelin bir de bana sorun. Bütün vücudum ağrıdı korkudan. Dişimin ağrısını söylemiyorum bile. Karnım, başım, midem offf… Geceleri gördüğüm kabus da cabası.
İşte hastanedeyim. Korkudan yüzüm kireç gibi. Ellerim ise buz gibi. Elim de kitabım vazgeçilmezim. Ama okumak ne mümkün. Bekleme salonun da otururken durumuma uygun bir şarkı düşünüyorum.Tamam buldum. Eskilerden bir şarkı. Hani vardı ya:
‘’Ah kalbim ben senden çok çektim
Söyle nedir bu halin vallahi sen delisin
Olmaz ki böyle çarpılmaz ki’’
Bu şarkıyı herkes bilir, bilmeyen yoktur neredeyse. Ama ben bu şarkıyı:
‘’Ah dişim ben senden çok çektim
Söyle nedir bu halin
Olmaz ki böyle de ağrı olmaz ki
Vallahi sen delisin delisin
Ne oldu bak doktora geldiysen
Korkularını yendyisen’’
Hay Allah, devamı aklıma gelmiyor. Sonunu uyduramadım. Ben bu şarkıyı içimden tekrar ederken içeriden ince tiz bir ses adımı söyledi:
-Hüma Hanım, buyurun lütfen.
Derin bir nefes aldıktan sonra, içeriye giriyorum, kalbim sanki yerinden fırlayacakmış gibi çarpıyor. Girer girmez tıbbi sekreterle göz göze geliyoruz. Gayet kibar ve nazik biri. Feyza hanım’da tıpkı Esin hanım gibi cana yakın, güler yüzlü, sevecen, neşeli birisi. Doktor Başak hanım’la karşı karşıyayım işte. Daha önce doktor Başak la ilgili çok güzel şeyler duymuştum. Başak hanım hastalarına karşı her zaman saygılı, sevecen, güler yüzlü davranan birisi. Hastalarının merak ettiği sorulara da oldukça nazik bir şekilde cevap veriyor. Evli ve bir çocuk Annesi. Çok tuhaf, insanı rahatlatan ve güven veren bir ses tonu var. Biraz muzip, şaka yapmayı seviyor. Yerin de duramayan bir yapısı var. Sürekli hareket halinde. Sanıyorum öğrencilik yıllarında da aktif birisiydi. Program organize etmeyi seviyor. Bir gezi, okul patisi ya da herhangi bir program olacağı zaman, hocalarının ilk aradığı isim Başak Gariboğlu oluyordur herhalde. Okulda hocaları ile arası oldukça iyi. Hocalarına karşı her zaman saygılı, seviyeli bir öğrencilik dönemi olmuştur. Doktor Başak hanım’ın genel de insanlarla ilişkileri oldukça iyi. Neşeli ve sıcakkanlı olduğu için, hastalarıyla da arkadaş gibi. İnsanları kendine çok çabuk bağlıyor. İşinde ki başarısı düzenli bir aile hayatına sahip olmasından kaynaklanıyor. Öğrendiğim kadarıyla doktorasını yapıyormuş. Başak hanım benim gibi korkan hastalarını da konuşarak rahatlatıyor:
-Hoş geldiniz Hüma Hanım. Nasılsınız?
-İyiyim sağolun.
İlk defa hatırımı soran bir doktorla karşı karşıyayım.
-Biraz korkuyorsunuz galiba
-Biraz…
Biraz mı? Fazlasıyla. Maskeyi de takmış nasıl korkmam.
-Korkulacak bir şey yok.Bana güvenin. Korkudan rengim kaçmış olacak ki, doktor hanım bana:
-Hüma Hanım birkaç kez derin derin nefes alıp verin lütfen, bu sizin rahatlamanızı sağlayacaktır.
Bana bunları söylerken çok sıcak bir gülümsemeyle söylüyor. İster istemez rahatlıyorsunuz. O uzun dişçi koltuğuna bir kere daha oturmak zorunda kalıyorum. Biraz korku ve doktorumun bana güven veren ses tonuyla. O sırada içeriye başhekim Sinan Ölçer giriyor. Sinan bey’i ne zaman görsem, sürekli düşünceli, sanki içinde bir başka Sinan var ve onunla karşılıklı plan, proje üretiyor. Hırslı, azimli. Üniversiteyi birincilikle bitirmiş. Ufku geniş, her işini planlayarak yapan birisi. Dt. Selim bey, Dt. Başak hanım ve Dt. Sinan Bey, bu üç arkadaşın bu kadar iyi anlaşmasındaki sebepte üçünün de hayata aynı paralelden bakıyor olmaları.
Başak hanım ağrıyan dişime baktıktan sonra:
-20 lik dişiniz bayağı kötü görünüyor.
-Çekecek misiniz yoksa?
-Yok hayır kanal yapacağım. Eğer siz de kendinizi hazır hissediyorsanız.
Bütün bunları bana söyledikten sonra, bana yapacağı işlemi anlatıyor. Biraz rahatlıyorum. Korkum hafifliyor gibi. Hiç bir şey anlamadım ama arada bir anlamış gibi görünüp:
-Hı hı…evet…tabi tabi diyorum.
Sonra bir sürü alet çıkardı. Soran gözlerle kendisine ve aletler baktığımı görünce, daha ben sormadan başlıyor ne işe yaradıklarını anlatmaya. En azından merakım gitmiş oldu. Beni ameliyata hazırlarken, kendisi de hazırlanıyor. Dikkatle izliyorum doktor hanımı. Ameliyat elbisesini giyiyor, maske değişiyor, bone ve gözlük takılıyor.(Çok zorlu bir ameliyat olacak galiba, testere ve çekiç nerede ? ) Eller uzuuun uzun yıkanıyor ve hiçbir yere değmeden eldivenlerini giyiyor. Ya hu ben yanlışlıkla cerraha mı geldim, nakil mi yapılacak benim haberim yok.İyice korkuyorum.Alt tarafı kanal yapılacak.Dişime kanalı yapmadan önce bana narkoz verir mi acaba,yada sevdiklerimi tekrar görebilecek miyim,diye düşünürken:
-Hazır mısınız Hüma Hanım? diye soruyor doktorum maskenin arkasına gizlenerek.
-Iııı…şeyyy…siz hazırsanız bende hazırım diyorum ama..!
-Korkmuyorsunuz değil mi?
Ben sadece gülümsemekle yetiniyorum. Korkmamak elde mi hale bak.
-İğne yapıyorum ve bitti.
Acıyı biraz hissettim, dişimin uyuşmasını beklerken konuşuyoruz biraz. Bir ara eli dişime gitti, kanalı ne zaman yaptı anlamadım. Hani acıyor gibisinden oflayıp poflamak istedim ama doktor Başak hanım işini öylesine itina ve titizlikle yapıyor ki, acıyı hissetmedim bile.İşlemi yaparken Feyza hanım bekliyor hemen yanı başımda .Hani olur da bayılırsam diye tetikte. Elin de kolonyalı pamuk ile hazır ve nazır bir şekilde. Ben ise şaşkın bir şekilde ağzımı ne zaman kapatacağım diye düşünürken doktorum bitti dedi. Sonra bana:
-Çok acıdı mı? diye sorduğunda ben
-Hissetmedim ki, diyebildim.
İnanamıyorum, ben dişçiye gittim ve bağırmadan, ağlamadan, tekmelerim havada uçuşmadan bana kanal yaptı. Bana işlemin bittiğini ve sadece bir tane dolgumun olduğunu söyledi. Seve seve gelirim eğer acımayacaksa.
Teşekkür ederim Doktor Başak Hanım ve yardımcısı Feyza Hanıma. Türkiye’nin sizin gibi değerli doktorlara ihtiyacı var.Başarılar dilerim….
YORUMLAR
Gecenin Sessizliği
Öncelikle tekrar tekrar büyük geçmiş olsun. Demek ki diş hususunda herkesin ortak bir anısı varmış. Erkek adam korkar mı dişçiden hiç? Korku değil de benimkisi, dişim bir türlü uyuşmuyor. Mesele bu. Yani uyuşmadan başlıyorlar diş tedavisine bende. Psikolojik diş korkuları. Ama benim korkum gerçek.. Dişim bir türlü uyuşmuyor. Tıp literatürüne çoktan girmişim :)
Sağlıcakla kalınız.
Gecenin Sessizliği
Gecenin Sessizliği
DİŞÇİDE
( Şiirin Hikayesini Görmek İçin Tıklayın )
Gönüllü gidip oturdum o koltuğa .
Koltuk meraklısı da değilim ama .
Acılar çektirdim vücuduma .
Anlamış değilim hala .
Saç sakal gibi ,
Yaslandım arkama .
Açtım ağzımı ,
Gökten düşmedi üç elma .
Morfini yiyince ,
Düştü resmen çenem .
Çenesi düşük neymiş ,
Öğrendim..
Tükürünce kan ,
İnce hastalık mı dedim .
Az kaldı demelerine ,
Alışamadım gittim .
Tüneller kazıldı resmen:
O ses yok mu ,
Beni deli eden.
Bir daha gitmem .
İnşaat yapıldı .
Kazıldı ,dolduruldu .
Kışın rahat geçer mi,
Bilemem ..
Bir daha laf atmam kızlara .
Yan gözle bile bakmam .
Kızın babası dişçimiydi acaba ,
Ne olur sökmeyin dişimi...
Geçmiş olsun bilirim o korkuyu,saygılarımla.