- 1536 Okunma
- 6 Yorum
- 2 Beğeni
ANAMIN GÜNLÜĞÜ
13 .05.1929,
Rahmetli anamın doğum tarihi,
Bu tarih çok kesin,
Çünkü köyümüze ilk yapılan taş mektebin alnında yazılı, halen de durur.
"Gediksaray Mektebi"
Dedem mektebin yapılışında taş duvar ustalığını yaparken haber vermişler anamn doğduğunu.
Rahmetli mektebin yapılış tarihini de kendisi taşa yontarak anamın doğumunu adeta belgelemiş...
Ben o mektepte okudum.
Anamla mektebin önünden ne zaman birlikte geçsek hep gözü o yazıya takılırdı.
Derin bir iç çeker, "Mektebin lakabını deden yontmuş," derdi.
Okuma yazması yoktu , ilkmektebin birinci sınıfı bile nasip olmamış.
Anam küçük yaşta iken babası ince dertten ölünce beş kızkardeş bir de ninem kalakalmışlar ortada..
Mektebe yazmamışlar mekanı cennet olasıcayı.
Biraz serpilince de kulağının pamuğu düşmeden kocaya vermiş ebem.
Ondördünde döşü gabarınca yüzüğü geçirivermişler parmağına.
Olmuş bir çoban karısı.
Yedi yıl çobanlıktan sonra birdenbire herşey değişmiş
Babamın hesap- hendese (Matematik) öğretmeni ona kadrolu iş bulunca çobanlığı terkedip kaçmış köyden.
Taa..Muş’a gitmiş tahta bir bavulla.
Epey bi müddet anamla ben dedemde yaşadık,gel zaman git zaman ben okula başladım.
Okumayı yazmayı iyice söküttüm.
Babamın eve gönderdiği mektupları dedem okutur biz de dinlerdik.
Adetten midir nedir bizde asker ve gurbet mektupları asla atılmaz ve yırtılmazdı.
Sandıkta saklanırdı.
Bir gün ebem beni yanına çağırdı,
-Anan sanduktan mektup çıkarıp sana okutursa; ben de bunu duyarsam, gıçına gızgın maşayı basarım, cozadanak dağlarım, dedi.
Ocaklıkta küllü közün içindeki maşaya gözüm takıldığında kalçamda acısını o anda hissetmiştim.
- Yapan mı ebe?
Cacık yeşili gözlerini büyüterek;
- Heç acımam, dedi.
İnsanoğlunu başına ne gelirse meraktandır, alelacele anamın yanına gittim.
- Anaa?
- Hıı?
- Sen alfabeyi biliyon mu?
- Çık
- Sökütürüyüm mü saa? Bellemek isten mi?
- Ey’olur oğul.
Ebemden gizli gizli anama alfabeyi söküttüm (öğrettim) bellettim.
İlk işi adını yazmak oldu garibimin...
Buna çok çok sevindi, gözlerini içi güldü.
-Niye güldün ana?
-Atuk bundan gayli bannak basmıyacaam oğul! Dedi.
Anam okumayı çat pat söküttü lakin yazamıyordu,
Ama ikimiz de çok çok mutluyduk,anamın öğretmeni olmuştum,
Ne güzeldi "öğretmek" lakin içimde bir sızı hiç beni terk etmedi o günlerde.
Çünkü anam artık sandıktaki mektupları okuyabilirdi.
İkimizden biri her an gızgın maşanın gazabına uğrayabilirdi.
Öyle de oldu zaten.
Açmış sandığı okumuş mektupları, evde bi gızıl gıyamet koptu,
Neyin ne olduğunu bilmeden kendimi çekişin ortasında buldum.
Rahmetli ebem gözümün içine bakarak;
-Seni arnavut tohumu, seni urumun (rum) dölü seni, ben sana ne didim len?
Anana mekdup okudun hemi?
-Ebe valla ben mektup okumadım. Kelami gadim çarpsın ki ben okumadım.
-Okumadın da şu bostan döşlü anan nerden biliyo?
Anam hakkatten de güzel kadındı.
Yeşil gözlü, balık etli, hafif gıvırcık saçlı, gurşun galem bacaklı, gamze gülüşlü ve,
"bostan döşlü."
Ebem gıskanmış demek ki...
Dedemin hayat (Hayat: evin önü açık salonu) başındaki merdivenden çıkarken öksürük sesleri ortalığı yatıştırdı. Rahmetli dedem çok prensipli bi adamdı.
Eve gelirken "ben geldim" der gibi sesli sesli "öhö..öhö.. öööhhöö... " diye hep öksürüdü...
Sonradan bellediğime göre bu bir türlü; "kesin lan" demekmiş. "Erkek vaaarr!!"
Akşam olmak üzereydi.
Emmim inekleri ahıra dıktıktan sonra "ıslık çalarak" yukarı kata çıkarken, dedem,
-Hele iblisin yoldaşına hele, şeytandan gayde çalıyo, besmele bilmedük şikürsüz, diyerek homurdandı.
Akşam yemeği her zamanki gibi anamın hamarat ellerinden hazırdı.
Çalakaşık yemekten sonra semaver de demini almıştı.
Bi ara dedem;
-Gelin rahleyi getür, dedi.
Bu talimat kısa ama epeyce de kapsamlıydı, arif olan gelinin anlaması lazımdı ki.
Bu talimat rahleyi, meşhur kitabını, gaz lambasını ve şişe dibi gözlüğünü de beraber istiyor,
Hatta ebeme ve anama de üstü kapalı bir şekilde "dizimin dibine oturun ve dinleyin" demekti.
O ara emmim ayaklanarak dışarı doğru yöneldi.
-Nere len zibidi? dedi dedem emmime...
Emmim de kısık bir sesle;
-Şey buba, ayak yoluna gitcem de..sıkıştım.
-Hadi len deyyus. Ya gayfeye gaçacan ya da oynaşlarınla duman tüttürecen..
Gara babanın kökünü içesice,
Şu ilanet cuvarayı tergemedin getti.
Ambarda arpa bırakmadın cuvaraya ( sigara) sata sata..dedi
Salmadı dışarı...
Talimat seri bir şekilde yerine getirildi,
Ebem dedemin sağında eli bağlı oturuyor,annem solunda gaz lambası tutuyor,emmim iki dizi üstünde tam karşısında oturuyordu.
Benim yerim de emmimin arka planı.
İnce belli, geniş ağızlı, çiçek nakışlı bardağındaki son yudum çayı içtiti
Kuş iresimli çay tabağına boş bardağı koyup bardağın üstüne de çay kaşığını tersine koydu.
Bu kısaca "artık çay dökmeyin bana,yeter,içmiyorum" demekti.
Dedem rahleyi önüne çekti, meşhur kitabı rahlaye yatırdı,şişe dibi gözlükleri takdı,
Gözlüklerin lastiği eyice sünmüş olmalı ki bir düğüm atıp kısalttı.
Gara gaplı kitap açıldı, sağ işaret parmağını çörtem dudağına götürerek ıslattı,yaladı,
-Nerde galdıydık Arife? diyerek ebeme dünkü yarım kalan kısmı sordu.
Ebem şipidenek cevap verdi;
-Kadının erkeğine garşı mukaddes görevleri herif, dedi ebem..
-Hımm, tamam. Aferim, unutmamışın.
Dedem saatlerce okudu, anlattı, yorum yaptı, darbımisal verdi...
O anlattıkca anamla ebem gözgöze geliyor, emme basma tulumba gibi başlarını sallıyorlardı.
Uzun kış geceleri misafir gelmezse dedemin "mukaddes görev " dersini hep anlatırdı..
Anamla ebem dedemin okuduklarını dinlerken ben hep onlar adına üzülürdüm.
Mazallah bu görevler yerine gelmezse "cehennem kadınla dolacak sanardım"
Kimbilir anamla ebem nasıl yanarlardı..
Bu dersler epey sürdü.
Ebem yıllarca dedemin anlattıklarını,okuduklarını öyle bir benimsemiş olmalı ki;
Kendini "dedemin kölesi" olarak addetmiş ve kabullenmişti.
Hatta annemin de babama karşı aynı olması için bek çaba harcadı.
Bir gün anam evde ikimiz yalnızken;
-Hele oğul şurayı bir de sen oku, ben yanlış mı okudum deyince;
Dedemin kutsal mukaddes gara kitabını aldım ve annemin gösterdiği yerleri okumaya başladım.
"Erkeğin kadınına karşı mukaddes görevleri" diye başlıyordu
Neler yazıyor neler.
Şimdi tek tek buraya yazsam hem sığmaz, hem de tüm erkekler isyan eder.
Doğru ana dedim.
-Eyi de oğul deden heç burayı okumadı, niyekine? Dedi.
Belli ki işine gelmiyo töm töm geçi sakallının, dedi.
Rahmetli annem kitabın o kısım yaprağını üstten muska şeklinde büktü.
Belli ki dedem yeni dersine muhtemelen yanılıp burayı okuyacaktı...
Ya da anamın " biraz da buradan oku" talebi olsa gerekti.
Dedemin yeni bir dersi başlamak üzereydi.
Hazırlıklar yapıldı, herkes yerini aldı. Amcam dahil...
Dedem meşhur kitabı bükük yerden açarak, "burda galmışık," dedi ve okumaya başladı.
Biraz kekeleyerek, "Eee.. Erkeğin kadınına karşı.."" dedi ve kaldı.
Okumayı kesti, kükredi.
-Len gobeller! Bu kitabın yarağını kim büktü?
Kim goydu bu işareti buraya?
Kitabı kim okudu?
Kimseden ses yok.
Emmimin gözüne baktı..Emmim,
-Çık, dedi.
Ebem omzunu silkeledi.
Ben de kaşımı yukarı çenemle birlikte kaldırarak "çık, " der gibi yaptım.
Ebem annemi işaret ederek,
-Gelin okumayı sökütmüş herif, olsa olsa odur, dedi.
Ortalık buz gibiydi.
Kimseden çıt yok.
Dedem kafasını sağa sola sallaya sallaya "başımıza daş yağdıracak şu gadın milleti" dedi..
Belli ki hoşuna gitmemişti.
Bunu çok uzun zaman sonra anlamıştım.
Dedemin o kitabını bir daha bizim evde görmedim. İmama göstermiş, İmam da ;
-Amet emmi, kitap doğru söylüyo da sen işine geleni okumuşun hep.
Biraz da bizim mukaddes görevleri okusaydın ya! Dediğini çoook zaman sonra imamın ağzından duydum.
Nede olsa "saçı uzun aklı kısa"ya....
Kadını kendi hizmetine göre eğitmek ve kullanmak..
Ne güzel deği mi?
Gel keyfim gel...
Keser gibi hep kendimize yontalım.
Kadını köle gibi erkeğin hizmetine sunalım,
Eksik etekten sayıp söz hakkı bile vermeyelim.
Kas gücümüzü kullanarak ezelim ,miras mahkumu yapalım,
Meclise sokmayalım ve yasaları hep erkekten yana çıkartalım.
Ekonomik özgürlüğünü kısıtlayıp erkeğe bağımlı ve zorunlu halde yaşatalım,
Kadını ikinci sınıfa sokalım.
Hai saçı uzun aklı kısa ya; fikrini hiçe sayalım,
Öğrenirse rahatım bozulur diye eğitimden nasibini keselim...
Bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de "Kadına şiddet" uygulayalım...
Şimdi soruyorum;
"Var mı böyle bişey ?"
Utanmadan bir de akşam olunca "gel koynuma"
Egoistce hayvani duygular tatmin olacak ya "erkek müsvettesinin"...
Kullanılacak metaa ya kadın...
Madem öyle; bu kadar çekmesin kadınlar şu erkek bozutularından yahu,
Cahiliye devrinde olduğu gibi doğardoğmaz kuma gömelim daha iyi..
Hiç olmazsa bir kere ölürler...Hoş onu da yapmadık değil ya...
Kadın dediğimiz kah anamız, kah bacımız, kah kızımız, kah gelinimiz, değil mi ?
Hatta koynumuzda bize ömrünün en değerli çehizi bekaretini hediye eden değil mi?
Erkeği Allah yarattı da;
Kadını Allahın yardımcısı mı yarattı?
Ya da biz mi yarattık haşa..
Tövbe estağfurullah..
Diyorum ki;
Bedensel bekaretini seve seve erkeğinin uğruna veren kadını bu kadar ezersek;
Kadın erkeğe gerdekte sunduğu bedensel bekaretini geri alamaz ama,
Kalbinin bekaretini "bal gibi" geri alır.
Kalbini bekaretini de özgürce istediğine verir...
Kimbilir belki "ikinci baharında rastladığı yüreği büyük erkek kalp bekaretinin kıymetini bilir"
Kızlarımızı okutalım,
İnsanda cisiyet farklılığı var elbet, kimi erkek kimi kadın, lakin;
Asla cinsiyet üstülüğü yoktur.
Bize çok mu yükledim erkekler?
Bu sorumun cevabı "evet" ise lütfen şunu düşünün:
Kadıların beyni içideki söyleyemediği DÜŞÜCELERİNİN fotoğrafını çekecek bir cihaz olsaydı;
Kimbilir oların gözlerinde ne kadar küçüğüz ve ne kadar insanız ancak o zaman anlarız.
Ne demişti Neşet Ertaş?
Kadınlar "insadır", biz insanoğlu.
"KANATLARINI GÖRMESİNİ BİLENE, BÜTÜN KADINLAR MELEKTİR""
Sürç-i lisan affola
Saygılarımla
Erdem Gümüş
AMASYA
YORUMLAR
Sevgili üstadım yazınızı doya doya okudum zorlu bir hayat kutsal bir sevgi zor bir mücadele ve siz bunu öyle bir derinden samimi bir şekilde yazmışsınız ki bütün dogallıgı gözler önünde al oku da ders al diye hayat bir kesit ama yaşanmış bir kesit çok duygulandım ve benim de bir satır ilavem var .aAnnelerimizin ellerinden öperim kadınlarımız her türlü saygıyı hak ediyorlar saygılarımla
-Amet emmi, kitap doğru söylüyo da sen işine geleni okumuşun hep. Biraz da bizim mukaddes görevleri okusaydın ya! Dediğini çoook zaman sonra imamın ağzından duydum.
- Yazıyı baştan sona gözümü kırmadan okudum yer yer gülümsedim, yer yer Rahmetli dedem gözümün önüne geldi.
Kısacası her dönem, her yörede benzerlikler yaşanmış.
Bu arada umarım kadınlara karşı olan bu koruyucu zihniyetiniz tarafsız yanınız h,ç değişmez.
Yorumumda taraflı olmak istemiyorum ancak, genellikle kadınlar konu da geçen anneniz gibi korumaya kollanmaya laik hanımlardır. İstisna dışı olanlara sözüm yok.
Tebrikler şive ve konu çok güzeldi. Allah annenize, ölmüşlerinize rahmet etsin.
Sizin de, kaleminize yüreğinize sağlık Erdem bey. Çocuk yaştada olsanız çok güzel bir gözlem güzel bir anı.
Erdem Bey, yazınız gayet duru bir dille anlatılmış, yöre şivesiyle çokça samimi bir yazı.
Eskiden çoğumuzun yaşantısı aynı anlattığınız gibiydi. Benim de ebem, dedem, anam, babam ve amcalarımla yengelerim aynı çatı altında yaşamıştık yıllarca.
Dede, ne derse yanlışına doğrusuna bakılmadan kanun gibi kabul edilirdi.
Ama babam aynı anneniz gibi açıkgöz biri idi ve dedemin safsatalarına inanmayıp çoluk çocuğunu kaptığı gibi iş bulabildiği ilk yerleşim yerine yerleşmişti.
Ne yazık ki senin baban sizi bırakıp kaçmış adeta çünkü yazınızda babanızdan fazlaca bahsetmediniz. Sahi ne oldu sonra gerçekten merak ettim.
Annenize Allah'tan rahmet diler, bu güzel yazınızı tebrik ederim.
saygılar...