Kulaç
Daha dün ilgimi çekti televizyonda. Henüz yaşını ancak tamamlamış küçük bir çocuk havuzda yüzüp duruyor ve hemen herkes onu izliyor. Gerçek mi değil mi diye düşündüm bir anda. İrkildim, korktum. Daha bir bebek ama balık gibi adeta. Kulaç atıyor,ters dönüyor,takla atıyor, sırt üstü yüzüyor şov yapıyor. Henüz konuşamazken, anne baba bile diyemezken havuzu bir baştan öbür başa arşınlıyor ve bir nefeste katediveriyordu onca mesafeyi.
Aslında o hayata kulaç atıyordu. Daha o çağda hem de suda. Ayakta ve hayatta kalmanın mücadelesini veriyordu.
Bunu başarmıştı.Yüzeydeydi. Suda ayakta kalmayı başarmıştı. Sırtı yere gelmezdi bundan sonra. Her şeyin üstesinden gelirdi daha sonraki yaşamında.
İlk yüzme denemelerini hatırlattı bu olay bana. O çağda olmasam da, belki bir iki yaş ilerdeyim ancak o çocuktan ve henüz dört beş yaşlarındayım. Zar zor hatırlıyorum o dönemi.
Zaten bir hevestir gider. Sizden biraz büyükleri suda görmüşseniz eğer dayanılmaz bir tutkuya dönüşür yüzme isteğiniz.
Hiç düşünmezsiniz, dalıp da çıkmamayı, çamura ve bataklığa saplanmayı, sarılıcı otlara kapılmayı, su yutup nefessiz kalmayı..
Atlayıverirsiniz hemen su gördüğünüzde,sonunu hiç düşünmeden.
İşte biz de kaptırıvermiştik kendimizi.Suyu görmüş ve girivermiştim hemen.
Bir söğüt dalından tutunarak çırpınmaya başlamıştım.
Hurman’ın serin sularında.
Önce yüzeyde kalmayı başarmıştım.
Sonra kulaç atmayı.
İlerledikçe nehrin dibine dalıp, çakıl taşları toplamayı.
Su cezbedicidir, çeker götürür bizi.
Dayanamayız gördüğümüzde, kapılırız sihrine.
Atarız kollarına; bu kimi zaman bir dere, kimi zaman bir nehir, kimi zaman bir göl olur.
Cazibesine kapılmıştım suyun ve çıkmak nedir bilmiyordum artık.
Hergün kendimi Hurman’ın serin suyuna bırakıveriyordum.
Endişelenmiyor da değildim ama isteğime boyun eğiyordum.
İradesiz dalıveriyordum.
Aslında yoklaya yoklaya ilerlemek gerekiyor ama ben hiç aldırış etmiyordum buna. Su boyunuzu aştığında artık dönüşü olmayan yoldasınız bilmeniz gerek bunu.
Dönüşü olmayan bir yola girmiştim ve biraz ilerisi girdaptı.
Önce çeker sizi merkezine.
Daldırıp daldırıp çıkarır ve kurtulamazsınız hiçbir şekilde.
Her daldıkça suyu yutar, nefesinizi kaybedersiniz.
Bir dalış, iki, dalış, üç dalış…
İradesiz daldırır daldırır çıkarır ve engel olamazınız bir türlü.
Artık her çıkarttığında boş gözlerle bakıyordum çevreye.
Sesimi çıkarıp kimseye duyuramıyordum.
Boğuluyorum yetişin diyemiyordum.
Minnacık suda ölüp gidiyordum.
Belki normal zamanda paçalarınızı bile sıvamazdınız girip geçmek için ama nefes alamıyor boğuluyordum işte.
İmdat yetişin diyemiyordum.
Dalıp dalıp çıkıyordum. Belki son kez dalacak ve gözden kaybolacaktım ki:
Bir elin kavradığıyla o küçük bedenimi, kıyıya aldığını hatırlıyorum.
Olsa olsa ben ancak beş altı, Ramazan’sa sekiz on yaşlarındaydı ve tuttuğuyla kıyıya aldığı bir olmuştu beni.
O güne kadar çok haz almadığım, pek hoşnut olmadığım Ramazan..
Beni tekrar yaşama dönderen Ramazan.
Bunu da bu güne kadar hiç mesele etmeyen Ramazan..
Hayatımı borçlu olduğum Ramazan.
O gün bugün hemen hiç görmediğim Ramazan.
Hani izler işitiriz ya iki kardeş, iki genç, iki komşu çocuğu falanca derede boğuldu diye..
Hiç düşünmez işte o gençler, arkadaşlar ve çocuklar. Hiç yüzmediği, hiç kulaç atmasını bilmediği halde giriverirler derelere ırmaklara.
Kapılırlar suyun cazibesine ve hiç çıkmamak üzere kaybolurlar gözden.
Sonrasında bağırış çağırışlar,feryat figanlar..
Gözyaşları dökülür arkalarından.
Ne acılar ne ıstıraplar yaşanır.
Bir yaşam daha böyle kararır.
Kimi zaman bir derede, kimi zaman bir havuzda.
Kimi zaman durgun bir göldür, kimi zaman çağlayan bir ırmaktır bir canı daha alan.
Ders olmaz hiç birimize ve her seferinde yeni canlar veririz akan sulara.
Bir tedbir geliştiremez, bir önlem alamayız.
Her sene sayısız evladımızı veririz kara topraklara.
yazık çok yazık. Hem de çok yazık...
Kemal GÜL
15.07.2013
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.