- 1330 Okunma
- 22 Yorum
- 3 Beğeni
Paranın Hükümsüz Olduğu Gün
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Gerçek hikaye
Üşüdüğünü hissetti. Çıplak vücudunu kısmen de olsa örten ve ayak kısmına gelen bölgesi tamamen kızıllaşmış beyaz örtüye sıkıca sarıldı adam. Oldukça sıcak geçen gecenin ardından, gün doğumuna doğru hava serinlemiş, ovayı alabildiğine yoğun bir sis bulutu kaplamıştı. Şüphesiz üşümesinin bir sebebi de kan kaybedişiydi. Çünkü yaraları saatlerdir usul usul kanamaktaydı.
Hastane bahçesinin uzak bir köşesinde yer alan küçük ıhlamur ağacının gölgesini paylaştıkları hamile kadın, derin bir sızı ile inledi. Yattıkları yerden birbirlerini göremiyorlardı ama, soluk alışlarını, iniltilerini, hatta arada bir usuldan usula ağlayışlarını bile duyabiliyorlardı her ikisi de.
- Nasılsın?... diye sordu kadına...
- Sancılarım iyice sıklaştı!... diye karşılık verdi kadın...
- Sesleneyim mi birilerine?
- Gerek yok şimdilik!...Sen nasıl oldun?
- Hava soğudu, üşüdüm!...
- O kadar soğuk yok!...
- Kan kaybından olmalı!...
Acı bir siren sesi eşliğinde, hastane bahçesine giren ambulans konuşmalarını böldü. Koşuşturmalar, feryatlar, telaşla hareket ettirilen mekanik bir şeylerin sevimsiz gıcırtıları aksetti kulaklarına. Başlarını hiç o tarafa çevirmediler. Sustular ve kendi kaderlerinin nihayetini çaresizce beklemeye devam etiler.
Yaklaşık üç saattir yatmakta olduğu hastane avlusundan, önünde uzanıp giden ovayı rahatlıkla görebiliyordu adam. Sis olmasa idi, güneşin doğuşunu da görecekti ya, bu düşünce gözlerinin yaşarmasına neden oldu. Belki de şu anda çoktan ölmüş olacak, o korkunç geceden sonra güneşin doğuşunu bir daha asla göremeyecekti. Onun kaderinde, önce zifiri karanlıkta cehennem yolunda küçük bir yolculuk, daha sonra da ölümden hayata uzanan bir hazin kurtuluş hikayesini yaşamak yazılıydı. Yaralarının sızlamasını, üşüyüşünü, yaşamakta olduğu tüm olumsuzlukları unuttu, hayatının bu sevimsiz noktasında dudaklarında beliren bir mahzun tebessüme duygularını teslim etti.
Bir müddet sonra sis dağıldı, beklenen güneş sıcak yüzünü gösterdi. Hava, yavaş yavaş ısınmaya, güneş ışınları, hastane bahçesine serpiştirilen yataklarda yatmakta olan hasta ve yaralıları rahatsız etmeye başladı. Geceden beri pek hissetmemişlerdi ama, şimdi bir de susuzluk problemi baş göstermişti. Görevliler, ardı ardına gelen ambulanslardan, diğer hastalarla ilgilenecek zaman bulamıyorlardı...
Kadın, çokça acı çektiğini tam anlamı ile belli eden bir ses tonu ile fısıldadı;
- Su var mı yakınlarında biraz?
- Yok maalesef!...
- Çok susadım!...
- Sabretmeye çalış.. Sanırım ilgilenirler az sonra bizimle!...
Aradan biraz daha zaman geçti, güneş biraz daha yükseldi bulutsuz maviliklere, biraz daha kurudu ölümün kenarından dönüşün şaşkınlığı gölgesinde, Allah’a şükür dualarını fısıldayan dudaklar. Hararet dayanılmaz bir hal almıştı artık.
İşte tam bu sırada, yirmi yaşlarında bir delikanlı belirdi yanı başlarında. Bir kolunun altında bisküvi kolisi, diğerinde ise koca bir poşet dolusu su şişesi taşımaktaydı.
- Bisküvi, ya da su alır mısınız? diye sordu yaralı adama delikanlı...
Adam, önce elinde taşıdıklarına, sonra da gözlerinin içine baktı genç delikanlının. gayri ihtiyari;
- Hiç param yok!... dedi...
Genç adam bu durum karşısında önce biraz düşündü, sonra vereceği cevabı bulmanın sevinci ile gülümsedi.
- Ağabey!... dedi... Bu gün, bu memlekette, dünyadaki hiç bir paranın hükmü yoktur!...
Bir paket bisküviye ve bir şişe suyu yatağın kenarına iliştirdi ve diğer hastalara doğru acelece uzaklaştı. Yaralı adam, genç delikanlının arkasından şaşkın şaşkın ve yüreğini dolduran mahzun, mahzun olduğu kadar da büyük bir sevinçle baktı kaldı. Bu küçük cümle, çektiği tüm acıları, tüm sıkıntıları, tüm ümitsizlikleri silip süpürmüştü...
- Benim insanım bu!... diye mırıldandı kendi kendine...
İçgüdüsel bir refleksle başını önünde uzanan geniş ovaya doğru çevirdi. Terden sırılsıklam olmuş yastığına, göz pınarlarından doğup, şakaklarına doğru sakin sakin süzülen, sıcacık bir göz yaşı damlası düştü. Sevinçten ağlıyordu.
Günlerden Salı, tarih 17 Ağustos 1999 idi... O gün, Sakarya ovasına güneş acıyla doğmuştu...
Bir tutam hayat-12.09.2013-Sumqayıt-Azerbaycan
YORUMLAR
malesef insan oğlu ne zaman ne olacağını nasıl bir hayatın kendisini beklediğini sağlığında bilemez ve düşünmez,, , yüce rabbim, hayırsız hiç bir şeyi bizlere yaşatmasın,,ve zorda bırakmasın, hayatın içinden bir kesit paylaşmışsınız, tebrik ediyor saygılar gönderiyorum
Altıncı hisse inanırmısınız bilmem! ...içimde ki o ses, sağ duyu; bana birşeyler söyler ve söylediği anda çok çekmez korktuklarım başıma gelir.. Allah muhafaza etsin bundan sonrakilerde de
Sakarya yolundayım yıl 1 şubat 1999 ..radyoda Barış Mançonun ölüm haberi..o sıralar hayatım da dalgalanmalar oluyordu, siyaseten ve kahrolmuşluğun, kahredilmişliğin acısıyla yol alırken bu haberlede bir daha yıkıldım sanki çok üzüldüm..Boğazıma yine birşeyler takıldı. Burnumda duyduğum sızıdan, gözlerimden gelen acının acısını ve bağazımdaki acıyı anlatamam kimselere.. Göz damarlarım patlıyacak sandım..ve sakaryadan geçip giderken toprağa ilişti gözüm toprağın üzerinde su vardı sanki su dolu bir havuzu toprakla doldurursun öyle algıladım Sakarya'yı ..niye kine dedim, ve Prinçe elverişli bir bölge mi dedim..sonra İzmite varınca yanyana dizilmişolan fabrikalar, yani sanayi bölgesi beni çok korkutmuştu ilk defa görüyordum buraları ..içimden bir ses bir deprem olsa bunlar birbirini yuvarlayan domino taşları gibi üstüste düşse ne olur bu Türkiyenin hali dedim....yarabbi sen koru diyerek tevekküre daldım ..o an içimde ne fırtınalar kopuyordu bir Allah biliyordu...ve aklıma nerden geldi böyle bir düşünce bilemiyorum ...Belkide sakaryanın toprak üstü suyunu içimde kaynayan sulara benzetmiştim ama ben dışarıya veremiyordum duygularımı..dik durmaya çalışıyordum..içim kaynadıkça su küreyi düşünmüştüm birde ateş küreyi ..ve üzerinde yaşadığımız bu dünyada ne kadar aciz bir o kadarda isyankar olduğumuzla pekiştiriyordum ve yaşadığım olaylarda hayata ve hayatın düzeni ile oynayanlara sitemler ediyordum..
sonra İstanbul'a geçtik ilk defa istanbulu görüyordum ve köprüden geçerken yine deprem aklıma geldi..hay körolası şeytan dedim..nedir bu karamsarlık..nedir bu seneryolar dedim ve süreler okumaya başladım..meğerse o içten gelen dalgalanmalar istemeden kalbimin ortasından çıkan bu heyezanlar ilahinin kudretindenmiş..birkaç ay sonra güneş tutulması bekleniliyordu deprem öncesiydi bu... o hafta içinde, herkes bir şeyler konuşuyordu, bir takım olumsuzluklar. Güneşin tutulmasına ilişkin... ben yine o korkulara kapıldım..derken bu olay gerçekleştiğinde ateş küre su küre ve insanların kaçışmaları , çatırdayan duvar seslerinin acısını hissettim yüreğimde..
Allahın bir kaderi ve tecelli ettiğinde nefesleri yetmeyenler ebediyete bu dünyaya yetenler ise acı anılarıyla yaşamaya devam ediyorlar..Rabbim birdaha göstemesin diyorum..
Dünya, şefkati ve merhameti ile arz da sallanan bir beşik..bu beşikte iyi kullarıda var çok kötü kullarıda..ve insan oğlu ecirlerince muhakkak ki imdatlarına bir şekilde varılır ve yetişilir..tıpkı susuzluğunuzda o genç in imdadınıza yetişmesi gibi
ne verirsen elinle o gelir seninle dedikleri veya başka bir ata sözü gereğince
kalemin daim olsun ..hiç unutulmuyacak bir anı pamuk ipliğine bağlı bir hayatın hikayesiydi..kaleminiz daim olsun saygılarımla
GÜLESEN SANCAR tarafından 9/13/2013 12:51:58 PM zamanında düzenlenmiştir.
o anı hiç unutamayanlardanım..... eğitim için gittiğimiz Bursa yakından hissetti o anı ...hayatımda hiç öyle bir ses duymadım...o müthiş bir çığlık yer yerinden oynuyordu.... evin bir ara yere kadar eğildiğini toprağı gördüğümü farkettim yangın merdiveni sallanıyordu... kaldığımız misafir hane çok katlı değildi.. ama göz gözü görmüyor bir tek yıldız bile yoktu ortalıga bakalım telefonlar çekmiyor...
allahım bir daha öyle anlar yaşatmasın... şimdi biri sandalyemi bile sallasa ellerimi başımın üstüne alıp hıçkıra hıçkıra ağlıyorum...seneler geçti.. üstünden ama o an hiç unutulmuyor....:(((
ve o an ne para ne pul... gözde sadece olan evlatlarıma sağ sağlim beni kavuştur yarabbim diyişim kaldı...
ne yaptın sen böyle ,:((( hiç unutulmayan bir acı...
kutluyorum usulca susarak..