- 712 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Hangi Pencereden Bakmalıydık Dersiniz?
Nagehan amcasının evlatlık aldığı ilkokul çağlarında kıvırcık saçlı çakır gözlü bir kızdı,
anne, babasını elim bir trafik kazasında kaybedince kıza komşuları sahip çıkmışlar sahil kasabasında..
2 Ağabeyi de o dönemler İstanbul’a çalışmaya gitmişlerdi..
Kendilerini koruyacak kadar erginlerdi, fakat küçük kızı koruyup gözetecek kadar güçlü değillerdi..
Amcası devreye girerek, kasabaya gidip yeğenini aldı..
Bu öksüz günahsız kızı büyütmek zorundaydı, yoksa nerede kalırdı kardeşlik yarısı ?
Kız evlatlarının olmaması da ağır bastığından küçük kızı evlatlık edinmeleri ise avantajdı onlar için..
Hem yetim büyütüp sevaba erecekler, belki de kızı evlatlıktan öte; hafif bir tebessüm ve bakışla;
Kızımız ederiz ha, gözleriyle adeta eşinle konuşarak; öyle değil mi hanım ?
Aradan geçen zaman içerisinde büyüyüp serpilen kızı istemeye geldiklerinde amcasının gönlü olmuyor
ve onu oğluma alacağım diyerek, gelenleri başlarından savıyorlardı. aslında isabette olmuştu..
Nagehan amcasının küçük oğlu Halil’i seviyordu, bu her gün yüz yüze bakıldığından mıydı ki ?
Göz göze gelmek!
Zamanın durmasını istediğimiz an, ne nazik ve de nazlıdır bu eşref saati..
Ekrem içten içe Nagehan’ı seviyorsa da!
Beraber büyümenin dezavantajı bu olmalıydı, beraber büyüdük ama sen aldın sevdiğimi elimden dercesine !
Bu içsel haykırışı duymasa da!
Hangi pencereden bakmalıydık dersiniz?
İki kardeşi birbirine düşürmek mi? Böyle bir var sayım olamazdı bile !
Ebeveynler, durumun farkındalardı lakin kız yeşil gözlüm diyordu da başka bir şey demiyordu.
Ekrem’in bu meyilli tavrı ise hoş değildi hem de hiç, ne yapmalılardı şaşkınları dışa vuruyordu..
Acaba, Amcasının son dönemlerde bu içkiye düşkünlüğü bu olmasındı ?
Ekrem vardiyalı bir işte çalışıyordu, günün 24 saati onun için çalışmaydı bir nevi..
Halil yeşile bakan gözlerle seviyordu Nagehan’ı aralarındaki bu küçük bakışmalar elbette annesinin
gözlerinden de kaçmıyordu. Yaşları uygun olmasına uygundu ama, ya askerlik, ee ne olacaktı ki, es geçilip
evlendirdiler..
Tabi, gerekçe hazır, oğul askere gidecek, gelin yanlarında kız konumunda olacak, bu durumdan herkese neydi.
Ekrem’in haricinde !
Aradan geçen zaman içerisinde Halil askerliği bitirir ve evine geldiğinde adeta sevinç onları boğar..
Annesi babası eşi yavruları, nasıl da mutlulardı, diğer oğulları oldukça soğuktu Halil’in aksine.
Derin sevildiğinde, sevdaların sonu gelmezmiş dediğinde; Halil bu gözler seni nasıl bırakır
dercesine bir buse kondurur eşinin burnuna, merak etme her şey güzel olacak canım..
Olacak mıydı ki?
Canı yine balık çekmişti karısının, eşinin de dikkatini cezbetmişti..
Neredeyse sabah akşam balık yiyecekti Halil’in çakır gözlüsü..
İki oda bakla sofa dediğinde biraz buruluyordu Halil ve; ev müsait yarın çoluk, çocuk, sen, ben,
annem, babam Ekrem derken, büyük bir aile olacağız, sıkma canını!
Böyle diyerek sevincinden karısını kucaklayıp adeta defalarca döndürdü, ama nazlı eşi dur yapma
2. bebeğimiz yolda dediğinde, yine sevgi dolu bir birlerinin gözlerinde dinlenmişlerdi işte bir solukta..
Yıllar su gibi akıp gidiyordu, evlatları, ev işleri, pazar alışverişi..
Bir iki derken üçüncü bebekte yoldaydı, bir oğulları ve iki kızlarıyla mutlulardı..
O kara gün kimlere gün yüzü göstermeyip kimi güçlü kılacaktı?
Kocası sabahın ayazında, arkadaşlarıyla balığa çıkacaktı, eşi ise boş ver deyip duruyordu,
oysa balık hayattı onun için Karadeniz’in azgın suları eşini çekip almıştı derinlerine..
haftalarca arandıysa da bulunamamıştı yeşil gözlü sevdalısı..
O günden sonra aynalara küsmüştü Nagehan, kendi gözlerinde eşini görmemek için..
Ekrem’e gün doğmuşmuş meğer !!
Neler yapmadı ki Nagehan’a ne baskı ve zulümler, o nazlı gelin yırtıcı bir kedi olmuştu evde..
3 çocuk kaynana kayınbaba ve kayınbirader..
Onları amca ve yengelikten çıkarmıştı yaşadıkları daraltıcı ortam..
Kardeşlerine sığındı çoluk çömlek, ama olmadı olmadı işte..
Sözler verildi erkek kardeşlere bacılarını üzmeyeceklerdi hem de hiç!
Tamam denilse de olmadı hiç tutulanlar..
Çocukların amcalarından aklı çıkıyordu ama, anneleri çalışmıyordu ve babalarından sadece aylık alıyordu..
Bayram gelmesini ise hiç istemezdi genç kadın, hele Ekrem’le el tokalaşıp iyi bayramlar dilemesi yok muydu..
Cehennem azabı ne çokmuş meğer diye düşünürdü hep..
Eskiden vardiyalı çalışmaya sıcak bakmayan adam, gündüz saatlerinde Nagehan yanımda olup, hep beni sarsa diye hayaller kurarmış yattığı yerde, evde o saatlerde yalnız olmamağa oldukça özen gösteren kadın, bir gün saldırıya uğramış her hangi bir bahaneyle, tabi bardağı taşıran en son damlada o olmuş..
Evden kaçış ki ne kaçış, hem de çocuklarını görmemek uğruna!
Mahallede her kafadan bir ses çıkıyordu, oysa o çocukların ruh durumlarını ise kimse yoktu Nagehan’ın haricinde..
Nasıl alabilirdi çocuklarını nasıl ? Hep bir tahmin varsayım..
Ağabeyleri şart koşmuştu, ya çocuklar kendi ayaklarıyla gelip seni bulurlar ya da buraya kadar bu yolun sonu..
Onları istemek o eve dönüşünse Ekrem’i kabul etmen demektir ki, o halde neden bize geri geldin ?
İşte hazır koca işte çocuklarına baba!
Evet aynen böyleydi aralarında geçen konuşmalar, dönmemişti eve genç kadın, dönememişti..
Peki ya çocuklar ? Maalesef onlarda öyle, gelmek isteseler de gelememişlerdi !
Bir eşref saatinde, yad edilen hayatlar kaderin çarklarında döndükçe dönmüyor muydu?
Kim bilir daha, nice Nagehan’ları nice sevdalıları ve nice günahsız yavrucakları da içine çekerekten !