Hayaldi... Yoksa ne?
Sevgili sen!
Şimdi sana "seninle" ve "sensiz"i nasıl anlatabilirim ? Anlatmaya başlasam nasıl çıkarım yazacaklarımın içinden ? Öyle çok sensizim ki, seninle’yi ne kadar bulabilirim ? Sana ne kadar ulaşabilirim ? Dilimde bir davet var ama o davetten kendimi nasıl kurtarabilirim?
Bir hayal vermiştin bana, ben ona sarılmıştım. Sarıldığım o hayalle gülümseyerek uyuduğum uykularım ve beni görmeyecek birine uyanışlarım vardı sabahlara; hazırlanıp, yola koyuluşlarım....Saçlarımı sözcüklerinle yıkayıp, taranışlarım vardı bir de, en şefkatli dokunuşlar halinde.
Ne kadar uzak bir ihtimal olsa da gelişini bekleyişlerim, geldiğin güne hayaller yükleyişlerim.
Çocukça yani safça inanışlarım vardı sana aşığım diyen sözüne.
Zaten ayrı olan iki bedeni ayırmak böyleymiş öğrettin.
Ki uzakta olmanın ayrılık olmadığını da sen öğretmiştin.
Sesini hiç duymadığım bir adamın türkü söyleyişiydin. Bense çaldığın bağlamanın en konuşkan teli. Yüzünü görmediğim birinin gülümseyişi, kaş çatışı, dudak büküşü, göz kırpışı, dil çıkarışıydın muzipçe. Ben en turuncu haliyle sana gülümseyen gelinciğin.
Dokunuştun elime, telime...Bir çocuğun mızmızlanışı, küsüşüydün arada bir, ben senin delin. Kendini şefkatime terkedişteydin, ben senin dizin...
Bir keman yayının ağlayışıydın yalnızlığında ve ben senin kimsendim sözümona... . Senin neyin olduğunu bilmiştim, "şimdi değilmiş" deyişimdesin.
Bana bir hayal verdiğin gibi, senin de bir hayalle konuştuğunu, isteyince bir el harketiyle ve bir silkelenmeyle o hayali kovabileceğini kanıtladın... UstaCaydı gerçekten. Kendi yarattığını yok etmen çok tanrıCaydı. Ölmek yok olmak değil ya, sen kafandan ve kapından kovdun diye ben de yok olmadım sevgili!
Öfkeli, kırgın ama hasretteyim şimdi. Bir parmak oynatışınla gelirim biliyorum. Nasıl ezik. Nasıl zavallıca değil mi?.
Ama ne biliyor musun? Sen çağırırsın, bütün ihtişamın, karşındaki zavallıya karşı tüm gururunla, ben içimdeki kelebeklerin coşkulu kanatlarıyla gelirim. İkimiz arasındaki fark: Ben sevdiği adama gelmiş, mutlu ve razı biri olurum, sen, ben’ini doyurmuş, "ben neymişim" diyen adam olursun. Hangimiz büyürüz sorgulamıyorum.
"Aşk teslim olmaktır" demiştim. Sözümü doğrulayışının, uzak olmak biçimindeki çelişkisindesin ve işte ben böyle teslim olurum, eksilmeden, tamamlanarak, çoğalarak, severek, can kurban ederek...
Nerede durmak istiyorsan orada dur; ben biliyorum yerimi. Bildiğimce durmaya devam edeceğim. Senin baktığın yerden nasıl göründüğümü umursamadan...Çünkü ne olduğumu biliyorum, ne olmadığımı bildiğim kadar.
Gelme sevgili... Ben çağırdım diye gelme. Ben istiyorum diye de çağırma sakın!
İçini titreten bir kavuşma özlemi değilse bana gelişin, gelme!
Hele ne zaman gideceğin belli olmayacaksa hiç....!
şaziye
YORUMLAR
Hayal de olsa hazan çiçekleriyle bezeli bir anlatı; şiirsel anlatısı bir şölendi adeta ve kırıklar, ayrılıklar, yol beklemeleri ile naif bir özlem kokusu vardı. Özlem, bazen ulaşılmayası bir uzaklıktır bazen de bir hayal kadar içinde...
içtenlik hissediliyordu, mavi pupa yelken/ gök bahar yeryüzün aşk/ posta kuşları konar sağ omzuna, sol göğsünden şiirler biriktirirler...
Hayaller kurabildikçe varız, yıldızlar ışık saçtığı sürece aşk olacaktır bizler ise kısa ömrümüze yanar gideriz! Sevgiliye mektup; deneme, mektup ve edebi yazılar yazabileceğe dair; ustaca ve şık eseri beğenerek okudum
Yüreği selamlıyor ve daha nice yazılarda buluşmak dileğiyle