- 405 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Düşünce Devinimindeki Mutluluklar 28
Tek tanrı düşüncesinde, tüm yetkileri ele alan Tanrı artık insanın düşünme devinimini de eline alıp, insanları davranışça ve imani kılışla adeta kıpırdayamaz kılmıştır. İnsan ancak emir olunanı düşünüp, kıyaslar ve yorumlardı. Emirleri de, işi bilirler öğretirdi. Sıradan bir inanırın, haddi ve yetkisinde böylesine bir yorum düşünme ve akıl erdirme yoktu. Bu nedenle de ruhban sınıfları vardı.
Akıl erdirme anacak tek tanrıyı anlamak içindi. Yani mevcuttaki köleci sosyo-toplumu iman edip içselleştirip, içinize sindirmekti. Akıl etme hiçbir zaman insanın uhdesinde değildi. Bu Tanrı ile yarışmak olurdu. Küçük suyunu dökerken bile hangi eli ile işi kolaylayacağını imanları insanın kendisine söylenmeliydi. Hangi adımıyla içeri gireceği vs. imanıyla ona söylenecekti.
İlk ittifakı düzenler kendi içlerinde İNSAN kavramıyla saygıyı hoş görüyü ortaya çıkarmıştı. İttifakı düzen üzerine oluşla krallar, siteler, devletler; millet olmanın kendi içinde saygı ve hoşgörüsünü ortaya çıkarmışlardı. İmparatorluklarsa oluşan bu saygı ve hoş görüyü yıkarak zamanın ruhuna uygun dünya imparatorluklarını ortaya çıkarmıştır.
Artık hoş görü sadece monoteist inancın kendi içindekilerine kısmi oluşuyla kısıtlıydı. Kendi yönetimini tanımakla ve kendi yönetimine haraç vermekle müsamaha ediliyordu. Ki kendi içinde dahi hoşgörüsüzdü.
Monoteist anlayış kendi içlemi gereği, kendi Tanrı’sı dışındaki tanrılara saygı duymuyordu. Çünkü kendisi plüralizme karşı tek Tanrıcı bir ikame anlayıştı. Onlara saygı duyması demek kendisinin yadsınması olurdu! Aksi halde kendileri tek Tanrıcı olamazdılar. Oysa payenler (Hıristiyan olmayanlar) kendi tanrıları dışındaki tanrılara da saygı duyuyorlardı. Hristiyanlığın payen diye dışladığı İslam’ın putçu diye dışladığıyla aynı mantık ve düzlem devinmesidir.
Payenlik bunların, tanrı anlayışlarının içleminin zorunluluğudur. Yani payenlerle, paganlar, zorunlu olarak hoş görülü idiler. Aksi halde pagan ve çok tanrılı olamazdılar. Hoşgörücü olmalarından ötürü çok tanrılı idiler. Hoşgörüsüzlük monoteist anlayışla gelmiştir. Çünkü monocu anlayış sadece kendisini hoş görür. Hoş görü söylemler de, bu bağlamda gerçekçi değildir. Her iki zamanın ruhu neyi gerektirmişse öyle olmuşlardır.
Monoteistler, gerçeğe ulaşmanın, bir tek yolu var derlerdi. Bu yol da kendilerinin yollarıydı. Kendi tek Tanrı’larının yolu olduğunu söylerlerdi. Aslında hiçbir monoteist dinde, monoteist değildirler. Artık yola girilmişti. Yolun çelişkileri, yanlışları, o yolun terleten bir gerçeği olup çıkacaktı. Bu izahi anlayışlara göre, bu yolun dışındaki yollar, insanlığın mahvına sebep olurdu! Gerçi öyle olmuyordu ama olsundu!
Eski toplumların hayvan ya da insanları suya atıp boğarak kurban etme ibadetleri, tek tanrıcılığında sembolizmiydi. Yani suyun arındırıcı olma kültü, “Kurtuluşçu dinlerin de” yüz yıllardır Musa’dan beri bunları vaaz ettikleri külttü. Musa inanırları, müminlerini Ürdün Irmağı’nda, suya daldırma yoluyla, vaftiz etmiyorlar mıydı?
Totem kültteki toprağın arındırıcılığı İslam’ın teyemmümüydü. Tabi bu tek yol ve kurtuluşçu yol olma fikri, bir kısır döngü olup çıkıyordu. Bu tek kurtuluşçu yol olma ilkesi, bu kabil fikri düşüncenin çıkmazı idi. Hak dini olma, hoşgörüsüzlüğün ta kendisi olmakta idi. Milyarlarca inanırı da olsa bu böyleydi.
Çünkü tefekkür ederek değil iman ederek milyarlar oluyordunuz. Tefekkürünüz, şeytanı karşınıza alıp tartışma ve delil ortaya koyma üzerine olmayıp, şeytanı her gördüğünüz yerde taşlama ve şeytana laneti, iman etmenin kurgulanması üzerine bir etkileme ve sosyal öğrenmenin basıncıydı. Bunda da tefekkür değil, kısaca kararlı olmanın imanı ortaya çıkardı.
Oysa pagan payenler, gerçeğe ulaşmanın birçok yolu olduğunu söylüyorlardı. Kudüs’e bir yönden değil de, her yönden, (hatta günümüzde havadan bile) ulaşılıyordu. Ne kendilerinin tek kurtuluş dini olduğunu söyleyip, hücum ediyorlardı, ne de hak din olduklarını söyleyip hak din olmayanların malını mülkünü müsadere ederek, kılıcı ellerine alıp, Yahudiler gibi hak din ilan etmiyorlardı.
Aslında ilke olarak inançlar daima birbirine saldırırlar. Ve inançlar birbirine hep baskı uygular olmuşlardır. Bu inançlar, ister monocu olsun, ister politeist olsun. Politeistler belli bir anlama kararlılığını çağlar boyunun akış düzleminde kendi içinde düzey oluşla bir rota tutturmuşlardı. Bu rota düzlemi hoşgörü ile süreçleşiyorlardı. Oysa hak dinleri çıkıştan sonraki kullanımları içinde emperyalist bir hegemonya dini oluşla boy göstermeye başlıyordular.
Sürecek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.