- 1094 Okunma
- 5 Yorum
- 1 Beğeni
DÜNDEN BUGÜNE
Geçenlerde bir tanıdığın evine misafirliğe gitmiştim ve beş yaşındaki kız torununun kıyafetini değiştirirken şimdiki çocukların ne kadar bilinçli mi demeliyim ya da bizler mi çocuklarımıza kötü örnek oluyoruz artık, şaşkınlık içinde kaldığım o günü irdelemek istedim…
Çekmeceler dolusu kıyafetler ve her birinin altına uyumlu ayakkabıların haddi hesabı yoktu, fakat küçük kızımız anneannesine resmen işkence ediyordu; yok onu değil bunu, bu rengin altına ayakkabım yok!
Büyümüş de küçülmüştü sanki. Kadıncağız ne yapacağını şaşırıyor, çocuğu üzüp ağlatmakta istemiyordu.
Gördüklerimi yazmamdaki amacım, asla yargılayıp ayıplamak değil, o anki korkularımdan ibaretti.
Çünkü kızımdan bir erkek torunum var. Yakında da oğlumdan bir kız torunum olacak olması, beni korkularımla yüzleştirdi.
Bizler neler yaptığımızın farkında olmadan yanlış örnek oluyoruz gelecek nesillere. Hayat, sadece giyim kuşamdan ibaret değil. O, duru, saf beyinlere oysa ne güzel şeyler verebiliriz…
Ebeveynlerin kendilerinin kıyafet seçimi, giyimlerindeki tutum ve davranışları çocuklarına nasıl yansıdığının farkında olmamaları ve görsel medyanın özendirmeli reklâmlarıydı değinmek istediğim.
Tam yeri gelmişken çocukluk anımdan bir kesiti anlatmadan geçemeyeceğim; Daha sekiz yaşımdaydım, bunu çok iyi biliyorum. Annem, 1970 de Almanya ya gitmişti. Aynı yıl, bizler babamın görevinden istifa etmesiyle şehir hayatımızdan geri köyümüze dönmüştük.
Artık ailemizin geçim kaynağı olan bir maaşı yoktu. Babam, bütün ailemizi köye bırakıp İzmir’e çalışmaya gitmişti. Annem de elinden geldiğince terzilik yapıyordu.
Köy yerinde tarlan, ineğin, davarın yoksa yaşam çok zordur. Dedemin ve iki amcamın malı mülkü vardı; ama dedem hayatta olduğu için mallar hep beraber ekilip biçiliyordu.
Ancak annem onlara yardıma giderse yaptığı iş karşılığında bize de bir miktar kalkan üründen veriyorlardı.
Köy hayatı, bizim o görkemli kıyafetlerimizi ve iskarpin ayakkabılarımızı eskitmişti. Üstelikte bayram yaklaşmaktaydı. Annem çaresiz, kasabamıza gidip ablamla bana birer çift naylon ayakkabı ve elbiselik kumaş almıştı.
Elinden az çok dikiş geldiği için elbiselerimizi kendi dikmişti. O gün nasıl sevinmiştik anlatamam… Bayramlıklarımıza sarılıp uyuduğumuzu hiç unutamam.
Aradan bir hafta geçmişti ki, benim elbisemin eteğindeki bir çiçek yırtılmıştı. Bu olay beni çok üzmüştü. Üstelik elbisemizi temiz giymemiz gerektiğini, seneye bayrama yine bu elbiseleri giyeceğimizi defalarca söylemişti annem.
Elbisemin yırtığını anneme göstersem, kızacağından adım gibi emin olduğum için, evde kimsenin olmadığı bir günde dikiş kutusuna koşmuştum. Elbisenin artık parçalarından çiçeğin renginde olan bir parçayı bulup yırtık yeri öyle bir yamamıştım ki, bazen ben bile bilemiyordum.
Yine de tedbiri elden bırakmıyor, elbisem kirlendiğinde kimsenin yıkamasına fırsat vermeden kendim yıkıyordum. Yamayı görüp bana kızmalarından çok korkuyordum.
Bir gün ben okuldayken annem, çamaşır yıkamaya koyuluyor. O zamanlar çamaşırlar üşenmeden tek tek çevrilirdi renkleri solmasın diye. Annem, benim elbisemi çevirince yamayı görüyor ve yırtığı unutup yamanın muntazamlığına şaşırıp komşu kadına dahi gösteriyor.
Sekiz yaşındaki bir çocuğun yaptığı yamayı hayranlıkla inceliyorlar. Annemin ve komşu kadının takdirini alınca, dikiş dikmeye öyle heveslenmiştim ki, gizli gizli makineye oturup parmağımı çok kez delmiştim. E, terzilik zor zanaatmış.
Şimdi benim şaşkınlığım, bizler böyle yoklukla büyüdüğümüz halde savruğuz. Bazen alış veriş güdümüzü kontrol edemiyoruz.
Bizler böyle davranırsak, çocuklarımızın ve torunlarımızın farklı olmasını nasıl bekleriz…
ÇOCUKLUĞUM
Duvarda çiviye lamba takardık
Fitili gaz tutan evde büyüdüm
Soba kömür nerde tezek yakardık
Ocağı köz tutan evde büyüdüm
Bağ bahçemiz vardı bostan ekerdik
Kış hazını pahla kumpir sökerdik
Babamın iznini iple çekerdik
Hasreti öz tutan evde büyüdüm
Radyomuzda yurttan sesler dinlerdik
Soframıza konu komşu ünlerdik
Kavga kargaşayı hemen önlerdik
Uşağı söz tutan evde büyüdüm
Günlerce sürerdi düğünü toyu
Toplardı başına sülale soyu
Metreyi aşardı karların boyu
Saçağı buz tutan evde büyüdüm
Has buğday ununu seçerdi elek
Çok işe yarardı bildiğin kelek
Azıktı tere yağ peynir çökelek
Kaymağı yüz tutan evde büyüdüm
Kilidi küreği kapısı açık
Yaz odası büyük kışlığı küçük
Türbanlı değildik başörtü keçik
Beliği düz tutan evde büyüdüm
Korundum dillerden söz olur diye
Konu komşularla yüz olur diye
Uzadı gelinlik kız olur diye
Çeyizi tez tutan evde büyüdüm
BOZOK kızı işte böyle yaşardı
Evin işi gücü baştan aşardı
Babam dedem bir çift öküz koşardı
Harmanı güz tutan evde büyüdüm
ALİYE UYANIK (BOZOK KIZI )
YORUMLAR
- Yazınızın bir yerinde annenin almanyaya gittiğini(Annem, 1970 de Almanya ya gitmişti.) cümlesinde kapalı ifâde var. Devamı yok.
Çocukların şımartılmasının temelinde, para kazanma kolaylığı var; zorlukla elde edileni kim saçabilir ki... her anne- baba çocuğunu çok sevindirmek ve mutluluklarını yaşamak ister.
Şehir yaşantısında, büyükleri, çocuğa verilemeyen şevkat duygusunun yerine o'na, maddî harcama yapılarak, bilinçaltındaki eksikliği hafifletmeyi hedefliyorlar sanırım?.
Kalabalık yerlerde, abartılı şekilde çocuk sevmeyi, şaşkınlıkla karşılıyorum...
Sağlığınızı diler, teşekkür ve Selâm ederim; Babaanne ve Anneanne: ALİYE UYANIK (BOZOK KIZI )
kadiryeter Kadir Yeter. 01 MART 2014 TRABZON.
Ayakta alkışlıyorum kocaman yüreginizi saygılarımla.
Radyomuzda yurttan sesler dinlerdik
Soframıza konu komşu ünlerdik
Kavga kargaşayı hemen önlerdik
Uşağı söz tutan evde büyüdüm
Günlerce sürerdi düğünü toyu
Toplardı başına sülale soyu
Metreyi aşardı karların boyu
Saçağı buz tutan evde büyüdüm
Güzeldi anlamlıydı...Beni de eskileren götürdü kara lastik ayak kabılar, dizleri dirsekleri yamalı pantolonlar,ve çeketler...Yırtık çaputlardan yapılan kilimler azlığın içinde içimizi aydınlatan gaz lambalarındaki sevinçlerimiz...Şimdi eskilerden sıyrılıp baktığımızda her seferinde arzuları ve istekleri sürekli karşılanan çocuklar ve an gelir tatminin zirvesine geldiğinde doğacak bir mutsuzluk...Gördüğüm çoğu çocuk istekleri ne kadar kusursuz karşılanıyorsa ilerde o kadar mutluluğu göremez oluşu. Misal haftada bir dondurma yiyen çocuk sekiz köşe sevinirken her gün markalı dondurmanın çikolatalısını yiyen çocuk bir dolap dolusu dondurmaya bakarken bile hüzünlü bakışa sahip oluyorsa belki de biz büyükler; çocukların bu isteklerini özleyene kadar frenlemesini bilmeli ve onlara her şeyin kolay karşılanmadığını tarif ettirmek ve yok luk içindekileri onlara göstermeliyiz diye içimden geçenleri söyleyerek yorum hakkımı kullanmak istedim....
anlamlı yazı ve harika şiir için kutlarım kaleminizi ve içten yüreğinizi...
saygılarımla...
Sevgili arkadaşım, yazı ve şiir öyle uyumlu ki, hele fondaki küçük kızı yiyesim geldi.
Yazının özeti; zor günlerden geçmemize rağmen, hala savruk olduğumuz ve çocuklarımıza da bu savrukluğu aşılamamız. biz çektik, onlar çekmesin. Bıraksak da biraz ekip varı yoğu anlasalar olmaz mı?
Tebrikler, sevgimle.