- 786 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Labirent Çıkmazı 5. Bölüm
-Kimileri hiç hatırlamaz, devam eder kaldığı yerden hayata, kimileri bazen hatırlar gibi olur ama ötesine geçemez zihinleri dejavünün. Kimilerinin hayatları değişir, tanıdığı herkes değişir, yazgıları değişir. İşte böyledir Onun sınavları. O sözüne kefildir, vermek için bir ders sefil hayat sahiplerine sınavlara çeker aklın ve mantığın huzurunda. Kimse kader diyemez aldığı herhangi bir nefese, her şey bir irade ile ezeline gider yada varır ebedine.
Çıkmazdır hayatın labirenti, hem kim idda edebilir, adı bilinmeyen bir gezegende binlerce yıl bir ağaç olarak var olmadığını yada evrenini bilinmeyen bir boşluğuna gezinen bir zerre... Belki gerçek değildir Dünya denen bir gezegende insanların yaşadıkları, belki böyle bir yer gerçekte yoktur bile, belki bizler orada yazgılarımızla başbaşa bile kalmış olabiliriz; ama ya rüya üstü bir şeyse hissettiklerimiz ya uyumanın uzun soluklu bir evresindeysek?
Uyanmak için bazen düşmek gerekirken ruyadan, o ruyalar üstü gerçeklikten sıyrılmak içinse ölmek gerekebilir. Belkide bedenen yok olurken bir dünyada, başka bir dünyada belki yazgınız devam eder hiç hatırlanmaz hatıralar ve devam eder hayat kaldığı yerden, belki orada bile yok olur fani bedenleriniz, sonsuz sayıda paralelliğe sahip kaderleriniz kıyamete kadar şuursuzca sınava çekilebilir ve hiç biriniz hangi evrende hangi zamanda ne yaptığınızı hatırlayamazsınız.
Bunun nasıl bir paradoks doğuracağını tahayyul edebilir misiniz?
Hani bir odanın içerisinde eşit şartlarda, kendinizden ve birbirinizden habersiz bulmuştunuz ya birbirinizi. Hani çok merak etmiştiniz o odadaki boyluboyunca asılı olan perdeyi ve dört tabloyu.
O perde bir uyku haliydi gerçek dünyadan sizleri ayıran, tıpkı göz kapaklarınız gibi. Rüya yada başka bir şey değildi yaşadıklarınız. O dört tablo sizleri anlatan tasvirlerdi sadece. Kazanma hırsınızı, bakımlı vücutlarınızı, hiçe saydığınız onurunuzu yada bir çocuğun gülüşüne veremediğiniz değeri anlatıyordu. Gerçek yada başka bir şey değildi hissettikleriniz. O tiyatro salonu kürsümüzün adaletini anlattığımız bir sahneydi sadece. Tüm yaşayan aklı başında varlığa verdiğimiz şansları, bereketi, güzel olan her şeyi yada tekrara uğrattığımız hayatlarınızı anlatıyordu.
Ve kalem bu yazgınızın en can alıcı yeriyfi aslında. Kaleme yemin olsun ve onun yazdıklarına insanoğlu gafletteydi. Sizlere o kalem ile verilen mucize, okumak ve aklınızı kullanmanızdı. Düşünüp hayırlı işler yapanlar ezeli bir yazgıda sefa içindeler, zülmedip, sizler gibi pisliğe batanlar; onlara acıdı Tanrı ve iğrenç dünyanızda sonsuza kadar sizler gibilerle ömürler geçirmeye, doğup doğup ölmeye mahkum etti. Sınavınız işte bu; hatırlayamadığınız acılara ve yürek dayanmaz olaylara maruz kalacaksınız, sonsuza kadar. Bu size verilen bir lütüf ki cehennemin azabından güzeldir. Ve merhamet sahibidir Tanrı. Sizin batağa saplanmış, maddi kaygılara odaklanmış ve işletemediğiniz beyinleriniz bunu hak ediyor. Siz düşünmediniz ekmeği yerken ve giyinirken çünkü açtı birileri ve çıplaktı tabiki. Kucak kucak para kazanırken sizler gibileri, açlıktan öldü diğerleri. Yani paylaşmadınız kalemi anlamadınız, okumadınz.
Şimdi ne ölüsünüz ne de diri. Özel bir tabiatta ve özel fiziki kaidelerle yani sanal bir dünyada sonsuza kadar acı dolu sınavlar sizi bekliyor ve dört yılda bir ve şubat 29 çekerken dört akıl sahibi tekrar bir lütufla gerçeğe yani sefa içinde sonsuzluğu tadanların yanına yani cennete girecekler. Kendine zülmedenlerin sınavı işte budur. Şimsi siz dört kişi verdiğiniz snavlarla o güzel yeri hak ettiniz mi? Bir kişi dışında evet.
-Yani her akıl sahibi şubat 29 çekerken şuan yaşadığımız türden bir sınava mı tabi oluyor?
Soruyu soran Livaydı, gözlerinden korkusu ve tedirginliği belli oluyordu, tıpkı odadaki diğer üç kişi gibi oda biraz terlemişti.
Ve kaldığı yerden devam etti yaşlı adam;
-Sizin kurallarınıza benzer Tanrının sınavları, yani sadece hak edenler girebilir bu sınavlara. Dört yıl boyunca sizin için yaratılan bu özel dünyada günahlarınızla ve kötülüklerinizle boğuşurken aklını kullanıp güzel şeyler yapmak isteyenlere verilen bir ödüldür bu sınavlar. Ve salt insan olmanız istenir.
Siz kendi dünyanızda hırslarınızla, bencilliklerinizle, paylaşımsız yaşam tarzlarınızla oyalanırken, yaptıklarınız size hoş görünüyordu. Pahalı ayakkabılarınız ve son model arabalarınız sizi salt insan olmaktan uzak tutuyordu. Sahiplik olgusu benliğinizi elegeçirip size sahip olurken siz ancak salt insanın verimsiz bir alt modeli olabilirdiniz. Öyle bir pislik sarmıştı ki içinizi, hiç görmeyeceğiniz adaları kirletiyordunuz kara duman saçan para makinası fabrikalarınızla ve duman solutuyorsunuz doğmamış çocuklara.
Hangi akıl sahibi böyle bir pisliği ödüllendirebilirdiki? Tabiki hiç kimse. Sizler sadece özel olduğunuzu düşünerek ve sizden aşağı sandığınız insanları sümüklü böcekmiş gibi vars sayarak yaşadınız. Ama o içi boş kafalarınız sizlerinde çürüyen ve tüm zerreleri parçalanan bir beden taşıdığını asla düşünmedi. Evet öldünüz ve artık sürekli yok oluyorsunuz ve sürekli yenileniyorsunuz ve hiçbir şey hatırlamadan sürekli acı dolu sınavlarla ve size hoş gelen para kazanma hırslarıyla zamanı çürütüp duruyorsunuz. Sizin tek çıkışınız insan olabilmekte, salt insan.
Yaşlı adam öylece ona has takırtılı adımlarıyla geldiği gibi tekrar ve son kez gitti. Ve sanırım salt insan olana kadar insanlık sürekli bir sınavın içinde olacak. Ve yine sanırım güzel işler yapanlar ve ruhunu dünyaya satmaktan vezgeçenler şuan bizim içinde bulunduğumuz türden bir şeyle karşıkarşıya gelecekler, bunu başarabilenler kurtuluşa ermiş olacaklar ve tıpkı Aktan gibi maddi kaygılarını her şeylerinin üzerin de tutanlar sürekli bu kurgunun içinde bocalayıp duracaklar. Ve bu kurgudan ancak ölmeyi hak eden, salt insan olmayı başarabilenler kurtulup Tanrının cennetine gidebilecek.
SON
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.