- 1280 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BEDEN DEĞİŞTİREN RUHLAR
BEDEN DEĞİŞTİREN RUHLAR
-1-
Beraberlikleri bir yılı aşmak üzereydi. Kadın baş döndürücü gülümsemesiyle uzun konuşmalar yapıyor. Arada hüzünlü gülümsüyordu. Muharrem karısının rahatsızlığı nedeniyle onu Adana’da özel bir bakımevine bırakmış, iki yıllık tedavi süresini beklemekteydi. Evinde yalnız yaşadığını komşular da henüz fark etmemişlerdi. Gülendam bu eve iki yıldır süt getirmekteydi. Muharrem önceleri yoğurt çalmada bulaşıkta zorlansa da gitgide işi iyice öğrenmişti. Birbirlerini pek anladıkları söylenemezdi. Çok farklı kişilikleri vardı. Kadın bazen uçarı havalarda oluyor, bazen ciddi. Seyfi kadının davranışlarında bir ara fırsat bulup onu öpmüştü. Kadın önce gülmüş, sonra sırtına bir yumruk indirmişti. Sonra hediyeleşmelerle devam eden süreçte iş bilindiği gibi ilerlemişti.
Aşağıda tavuklar komşu tavuklara kızıyorlar. Yere bolca dökülmüş yemleri bölüşme işini kavgasız halletmeye çalışıyorlardı. Gülendam gelmiş, karanfilleri yoluyordu. İyilerini seçip alıyor, bazı dalları kırıp atıyordu. Muharrem çayları doldurdu. Birer bardak çay içtiler.
‘’Sen dünyanın en iyi erkeğisin. Seni sadece bu dünyada değil öbür dünyada yaşamımda sonsuza kadar yanımda tutmak istiyorum. Bu konuda söz de verdin.’’ Muharrem şaşkın bir şekilde;
‘’Nasıl, ne zaman söz verdim.’’
‘’Doğum günündü. Sabah saat 08.15’ti, sen içerde uykuya dalmıştın. Üzerimde iki elbise vardı. Bir şalvar, bir de senin hediye ettiğin bluz, soyunup koynuna girdiğimde kendine gelemedin şaşırmıştın. İlk defa birlikte olmak üzereydik. ‘Sonsuza kadar benimsin değil mi?’ Diye sordum. Sense;’yoluna ölmeye her zaman hazırım.’’ Demiştin. İşte bu bizim sonsuza kadar antlaşmamız.
Muharrem ,’’seni ben iki kez kucaklama biçiminde sınırlarını zorladım. Sonra kendi kişiliğimden utandım. Özür diledim. Mükemmel erkek olmak istemiyorum. Kadınlar onu arıyorlar bulunca çabuk terk ediyorlar. Mükemmel olmayan kadınlarla, mükemmel olmayan erkeklerin birliktelikleri daha uzun sürüyor.’’ Bunun üzerine Gülendam;
‘’Ben senin mükemmel olduğunu ilk günlerde fark ettim. Sana işveler yaptım. El salladım, öpücük attım. Kaçtım, geri geldim seni denedim. Saçımdan tutar da cins bir horoz gibi tecavüz eder mi? diye bekledim. ‘’ Ama sen kadınlığıma ve haklarıma abartılı bir biçimde saygı gösterdin. İkimizde birbirimize aşıktık, kavuşmak istiyorduk ama sabırlı olmayı da benimsemiştik.
Senin tecavüz etmeyeceğini anlayınca ben doğum gününde senin olmaya karar verdim.’’
Dedi ve ağlamaya başladı. Bunun üzerine Muharrem;
‘’En mutlu anlarımız neden ağlıyorsun? İlk defa ağladığını görüyorum.’’ Dedi. Mendilini çıkardı Gülendam’ın gözlerini sildi.
Üç yıl önce annemin hastalığında yoklamaya gidemedim. Anam iki gün morgda bekledi. Üçüncü gün geldiğimde gömülmüştü. Babam benimle konuşmadı.’’Yüzüm yüzünü bir daha görmesin, yüzünü de görmek istemiyorum bir daha’’ dedi. Şimdi hastaymış, ağlıyormuş. ‘’Bana onun yüzünü göstertmeyin diyormuş. Şimdi onu görmeye gideceğim. Kocam ve çevresi ‘’gidersen gelme’’ diyor. ‘’Orda da beni kabul edecek kimsem yok.’’ Bana amcam Tibet’te yapılmış bir buluş olan ‘’ruh nakli’’ aletini yolladı. Bu alet kabul edersen senin ruhunu bana benim ruhumu sana aktaracak.’’ Muharrem kızardı şaşırmıştı.
‘’Bunlara gerek yok. Sen de boşan ben de boşanayım evlenelim.’’Deyince Gülendam kafasını kaşıdı.
‘’Boşanmaya kalksam seni de beni de öldürürler. Biraz zaman tanı. Sonra sen çok mükemmel bir erkeksin. Mükemmel erkekler sadece terk edilir.’’ Dedi acı bir gülücük attı. Muharrem kalktı onu dudaklarında öptükten sonra; yeni bir bardak çay doldurdu. Sevgilisinin yanaklarını mendille sildi. Ruh değiştirmeyi de anlamaya çalıştı.
‘’Bu ruh değiştirme nasıl olacak? Ben sen olursam; senin evde üç gün sen olarak mı yaşayacağım?’’ Üç gün çok uzun göründü. Gövde kendisinin ama içinde Gülendam’ın ruhu kafası çok karıştı. Gülendam’ın gövdesi kendi ruhuyla inek sağmaya gidecekti.
‘’Şimdi ben senin gövdenin içinde sizin eve gideceğim. Çocuklar nasıl davranacak bana, kocan bana tecavüz etmiş gibi olacak.’’ Gülendam güldü.
‘’O bana ayın yirmisine kadar dokunamaz. Zaten de çok hevesli biri değil. Oraları kaygı etme. Sana bu saati vereceğim. Şuraya iki kez basarsan ben görüneceğim ve sana yol göstereceğim.’’Ruh değiştirme makinesi sabun kalıbına benzemekteydi. Masanın üzerinde koydu. Üç slogan tarzında söz söyledi. Kutunun içinden karanfil başlı bir yılan çıktı. Bir adam boyu yükseldi. Karanfilin içinden bir incecik köprü çıktı. Köprünün üzerinde bir çıplak denizkızı alçak sesle Çince şarkılar söylüyordu. Birden uzun kamasını çıkardı. Geldi Muharrem’i dudaklarında öptü. Boynuna kamasını değdirdi. Muharrem derin bir uykuya daldı. Ruh çıktı odada bir kuğu gibi dolaştı. Gülendam soyunmuştu. Sağ memesini kaldırdı. Denizkızı kamayı oraya değdirdi, iki damla kan çıktı. Muharremin ruhu bu kana karıştı ve Gülendam’ın ciğerlerine yerleşti.
Saat 10.30 olmuştu.
-2-
Muharrem uyandı. Göçmenin evinin az ilerisindeki evlerine girdi. Yolda iki bayana selam vermeden geçti. Çocuklar koşuştular. Onları öptü, sevdi. Birer lira para verdi. İki çocuk bakkala uçarak koştular. İnek meleyordu, gitti ona bir kova su verdi. Ahırdaki aynaya baktı. Muharrem aynada Gülendam’ı görünce bayılacak gibi oldu. Kolundaki saate baktı. Durumu anlamaya çalıştı sakinleşti. Hızla merdivenleri çıktı. Gülendam’ın evine girdi. Gördüğü yoksulluktan utandı. Televizyonu güçlükle açtı. Kürt Yönetmen Bozan Aksoy’un‘’ BELGESEL FİLMİMİZ ’’PÎVAZ’’ı buldu izlemeye başladı. Bu filmin ‘’İngilizce sürümü’’ idi. Merdivenlerden Gülendam’ın kocasının geldiğini duymadı bile. Filme dalmıştı. Adam geldi yanağından öptü. Gülendam’ın bedenine yerleşmiş Muharrem ürperdi. Osman geçti koltuğuna yerleşti. Sessizce oturmaya başladı. Beş dakika sonra bir ayı gibi horluyordu. Muharrem film üzerine notlar aldı. Boncuk gibi yazıyordu. Sonra, bir de şiir yazdı. Kenarda unuttu. Dolaba gitti. Buzluğa baktı. Orada Gülendam’a almış bulunduğu incikleri gördü.
Soğanları, yeşilbiberleri doğradı. Kavurmaya başladı. Sonra tavuğun avcarlanmış inciklerini ekledi. Kavrulmaya başladılar. İki de domates doğradı, ekledi. Pişmeye başlayınca bir bardak sıcak su ekledi, tuzuna baktı. Yarım saate kadar üstü örtülü pişen yemeğin altını söndürdü.
Çocuklar geldiler, kanal değiştirdiler. Baba uyanmıştı. Filmle ilgili eleştirileri okudu. Çocuklara sordu .’’Bunları kim yazdı?’’ dedi. Çocuklar şaşırmış bir şekilde iyice yazıya baktılar, boyunlarını büktüler.
Muharrem içeri girdi. Osman ona da sordu. ‘’Bu yazıyı kim yazdı?’’ Dedi. Muharrem ‘’Ben yazdım.’’ dedi. Osman kızardı, yanakları titredi. Şaşkın bir şekilde;
’’Lan avrat beni deli etme senin okuma-yazman mı var? Bu ne iştir. İmzanı bile atamıyorsun?’’ Yazıyı oraya bıraktı. Muharrem (Gülendam görünümünde) Yazıyı eline aldı.
‘’Ben sana sürpriz yaptım. Gizlice yaza-yaza öğrendim.’’ Dedi. Adam her şeyi unutuverdi, tuvalete gitti. Döndüğünde sofra hazırdı. Sofraya oturdu ardından çocuklarda oturdular.
En kaba biçimiyle sofrayı ve havayı kokladı Osman;
‘’Bu koku yemekten mi geliyor? Şaşırdım vallahi bu yemek çok güzel koktu.’’ Hemen yemeğini hızla yemeğe başladı.’’Çok güzel olmuş hanım. İlk defa böyle güzel yemek yaptın.’’Deyince Muharrem’in tüyleri dimdik oldu. Renkten renge döndü. Kızgınca bakarak kocasına teşekkür etti. Osman bir haralı aldı, bir şişe de soğuk su aldı ot yolmaya gitti.
Gelelim Gülendam’a bir ev alamazsa bile bir arsa alabilecek kadar birikimi vardı. Bunu getirdi, Muharrem’le ilk birlikte oldukları yatağın yastığının altına koydu. İki bin TL. Parayı da gizli cebine koyup; Muharrem’in elbiselerini de giydi. Aynaya baktı, muharrem’i aynada öptü. Belediye otobüsüne bindi. Balıkesir’e bir bilet aldı. Yol on atlı saat sürüyordu. Konya’dan sonra boş olan yanındaki koltuğa üniversite öğrencisi bir kız geldi oturdu. Kendisini yaşlı ve güvenli bulmuş olmalıydı. Kız çok konuşuyordu. (Muharrem görünümündeki) Gülendam bu kızı hiç sevmedi, bıktı konuşmalarından. Uykuya daldı. Kız da kafasını omzuna koymuştu. Kız kendisine şu ‘’koluma bir imza at.’’ Demesi üzerine kara-kara düşündü. Okuma yazma bilmediği gibi imza atmasını da bilmiyordu. Ona ‘’önce sen şu kâğıda adını yaz ve bir de imza at.’’ Dedi. Kız adını yazdı, imzaladı. Çay molası verildiğinde bakarak imza attı ama imza kendi imzası değil kızın imzasının aynıydı. Öğleden önce Balıkesir’e indiler. Kızla öpüşüp ayrıldılar.
Ayvalık’ta indi. Köy garajlarında babasının olduğu köye gitti. Babasına kendini söylemeden bir gün sohbet ettiler. Babası hiç anlamamıştı. Ona özel yemekler yaptı. Gözleri de iyi görmüyordu. Kalbini ve evini vefasız kızının komşusu olarak kendini tanıtan (Muharrem görünümündeki) Gülendam babayı çok etkilemişti. Konuşuyorlar dertleşiyorlar. Bu özlemi bu kadar büyütmedeki kusurlarını gören Gülendam çok sızlandı.
-3-
(Gülendam görünümündeki) Muharrem inek sağmaya gitti. Refleks olarak elleri ineği sağıyordu. Kendisi de şaşırıyordu, bu ineği nasıl sağdığına. İneği okşadı, sevdi. İlerlerdeki evine gitmek için can atıyordu. Osman çayını içti, horlayarak uyumaya başladı. Çocuklar annelerinin açtığı kanallara direndilerse de avuçlarına birer lira koyunca sesleri kesildi. Çocuklar ve aile uykuya dalmışlardı. Osman gelip yatağa sokulmuş, yalvarıyordu.
‘’Başımdan git. Kafamı bozma çıkar İzmir’e giderin asla da gelmem.’’ Dedi. Sonunda adam fazla uzatmadı.
‘’Yarın Suriyeli bir sosyete getirmezsem yüzüme tükür.’’ Dedi.(Gülendam görünümündeki) Muharrem ertesi gün ineği sağdı. Sütleri dağıttı. Kendi evine gitti, başkasının bedeninde. Tavuklar kaçıştılar, tanımadılar sahiplerini. Yumurtaları topladı. Bedeninin evine döndü. Adam yumurtaları görünce, sorgulamaya başladı. ‘’Nereden aldın kaça aldın?’’ Muharrem ağabeyin evinden aldım.’’O eve sık gidiyorsun, kafanı koparırım.’’ Dedi. İkinci gün de şaşkınlık ve heyecanla devam etti. Üçüncü gün adam akşam yemeğinden sonra beklentilerini duyurdu. .(Gülendam görünümündeki) Muharrem sağlık ocağından aldığı ilaçlardan iki tane içti. Derin bir uykuya daldı. Yine rahatsız edilerek uyandı.
Tuvalete girdi. Saatin antenini çıkardı Muharrem göründü. Kendisini görmüştü.
‘’Kocan beni çok rahatsız ediyor. Ben ne yapacağım çekip evime gitsem bu adam evimi yakacak. Dedi. Bir bardak süt ısıt, Tuz kabında küçük bir şişe var. O şişeyi bul altı damla süte koy. Ruhlarımızı geri otomatik değiştireceğiz. Saat 10.00 dan dan sonra evinde yatağında ol. Ben ona gereken cezayı vereceğim. Sen de İzmir’e gel. Kalan yaşamım senindir. Seni mutlu etmek için ne gerekiyorsa onu yapacağım.’’ Bunun üzerine mutlu bir biçimde yattı. Tatlı düşler içindeydi. Uyandı öbür odada bir kanepeye yerleşti. Sabah ezanı okunmuştu uykuya daldı. .(Gülendam görünümündeki) Muharrem birden uyandı. Tecavüze uğramaktaydı. Ne yaptıysa adamı üzerinde atamadı.
Saat yedide ekmek almaya gidiyormuş gibi yapıp kendi evine girdi. Ruhu mu tecavüze uğramıştı, yoksa bedeni mi anlayamadı. Gitti, üzüm topladı. Kahvaltı hazırladı. Saat 10.00’da kendisi olmuş ruhu geri dönmüştü.
Uçakla İzmir’e indi. Muharrem görünümündeki Muharrem’le buluştular. Mutlu bir yaşamları oldu. Onları hiç kimse durduramadı. Artık özgür olmuşlardı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.