- 503 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Uzun Lafın Tweet’i
Hoş geldinli-beş gittinli, hiç gereksiz, fakat çok mecbur ziyaretler ciddi zaman zayiliğine sebep oluyor. Ben bu ziyaretlere elden geldiğince gitmeyen; gidince de hep “beş gittin” kısmının gelmesini bekleyen tiplerdenim. Beş gittin zengin kalkış vakti gelince hızla kalkıp; “Beş gittin vakti geldi… Biz kaçtık; hadi görüşürüz! Siz hiç kalkmayın, biz kapıyı çeker gideriz. Siz de zahmet verdiniz, bir daha vermeyiniz, zahmetinizi çarçur etmeyiniz. Siz zahmet vermeyi seviyorsunuz ama biz zahmet almasını seven tiplerden değiliz. İlla bir zahmet girişiminde bulunacaksanız bizim adımıza istediğiniz bir kuruma hizmet bağışında bulanabilirsiniz. Sakın bize çok mecbur hiç gereksiz ziyaret sebepleri yaratıp gereksiz zahmetkeş durumlara girmeyin.” diyemezsiniz.
Veya…
“Zahmet edip yaptığınız unlu mamulleri sosyal medya aracılığıyla gönderin; biz fotoğrafı tam ekran yapar, mutfağımızda demlediğimiz unlu mamul arkadaş yoksunu çayımızı içerek ve hiç kimsenin tesiri altında kalmadan “Beğen” tuşuna parmak basarak, unlu mamullerinizi yemiş kadar oluruz. Hatta isterseniz samimiyeti artırıp Facebook’tan birbirimizi dürtme tuşuyla pandikleyebilir ve size göre çok gerekli görünen, bize göre çok gereksiz hallerde birbirimize SMS sallayabiliriz. Hiç gerek yok bu seyrüseferli gidip gelmelere. Benzin olmuş beş lira…” diyemezsiniz.
Herkesin kişisel tarihinde benzer durumlar yaşandığını gözlemliyorum. Zaman hırsızlığı yapan bu ve benzeri gidilmese daha iyi olur evlerden birine bir kere girip çıktınız mı görevinizi yerine getirdiniz sanmayın. “Oh! Bitti gitti.” duygusuna kapılarak aklınızdan geçirdiğiniz “Geçmişte kalanlar geçmişte kalacak ve bir daha tekrarlanmayacak.” düşüncesi, daha siz evi terk etmeden -IMF tarzı bir yaklaşımla- “Bunu saymayız” lafıyla borçlandırılıp “Tekrar bekleriz.” cümlesiyle belirtilen ziyaretinizin ziyaretten sayılmaması ile beyninizin içinde tereyağı gibi erir gider.
Belli ki belli aralıklarla tekrar yaşanacak bu hiç de dejavu olmayan ama dejavu olduğu sanılan durumlar. En iyisi o kapı zilini hiç zillememek. Ya da diyelim ki zillediniz, küçükken yaptığımız gibi kapının açılmasını beklemeden koşar adım sıvışacaksınız. Sonra “biz geldik siz yoktunuz kapıdan döndük” diye zeytinyağlı bir mesaj atıp zaman hırsızlarına yavuz hırsızlık yaparak iadeyi hırsızlık yapılabilir. Nasıl olsa bu tür hırsızlıkların cezai bir müeyyidesi yok.
Kendi adıma, hiç gereksiz, fakat çok mecburca gidilen bu misafirliklerde olayın dejavudan çok daha spiritüal bir boyutunun olduğunu keşfettim. Ben dâhil birçok kişinin inanmadığı reenkarnasyonel bir durum var ortada.
Siz orada fiziksel olarak efendi efendi otururken, ruhunuz sıkılarak ve hiç kimseye çaktırmayarak –ayıp olmasın diye olabilir, ruhsal bir gelenek olabilir bilemiyorum- beş gittin vakti gelmeden çok daha önce kimseye haber vermeksizin bedenden çıkıp sizden önce eve gidiyor. Nasıl gidiyor, neyle gidiyor, evi nasıl buluyor? Hiç bilinemiyor.
Siz de, gidilen o yerde çok ruhsuz, biraz mutsuz ve sıkılmış portakal gibi oturursunuz.
O an sizin ruhsuzun firar ettiğini anlamayan zahmetkeş ev sahipleri yüzünüze karşı “çok yorgun gözüküyorsun, hasta mısın?” gibi sorulara ruhsuzca cevap verirsiniz ve arkanızdan spiritüalizm tarzı bir yaklaşımla “Ayy amma da ruhsuz bir adam bu!” diyebilirler.
Ruhsuz olmak benim suçum değil ki! Ruh sıkıldı ve gitti onun öyle görünür bir hali olmadığından ayıp olur düşüncesi de yok. Spartaküs bir ruhum var, ben n’apiyim?
Durmaksızın yapılmış unsal mamulleri servis ederek ve biten çay bardağımı bir tane daha içip içmeyeceğim sorulmaksızın ışık hızında doldurup getireceğinize iki müzik tıngırdatıp ruhuma da gıda takviyesi yapsaydınız belki Spartaküs ruhumun firar etmesine engel olabilirdiniz.
Gidilmezse ayıp olur, çağırmasak hiç olmaz derken; yanınızdaki kişi ne alsak sorunsalını başlatır. Zaten ne alsak “Niye zahmet ettiniz ki?” denilecek. Niye zahmet ediyoruz ki? “Hiç zahmet etmeyelim.” gibi laflar ederseniz yanınızdakiler sizi cimri olarak adlandırırlar. Hâlbuki “Gidilmek istenmeyen, ayak mecbur gidilecek yere neden ayrıca bir masraf edilsin ki?” mantığı vardır.
Maksat zahmetkeş durum gereksizce cebe ilişmesin!
Kalkan misafire “Daha otursaydınız?” ve saat kaç olursa olsun “Daha erken? Oturuyorduk?” denmezse olmaz. Ben kalkmaya yeltenmiş bir misafirin bu söylevler karşısında ”Peki, biraz daha oturalım.” dediğine hiç şahit olmadım. Zaten mecbur gidilmiş gereksiz bir ziyaret sonrası “Peki, Biraz daha oturalım.” diyen birine şahit olsaydım, aynı zamanda o kişinin tarafımdan şehit edilmesine de şahit olurdum. Şahit mertebesinden şehitlik mertebesine yatay geçiş… İstikamet yatay şahitler şehitliği.
Börekler yenmiş, kekler yenmiş, tatlımsı tatlılar tadılmış, çaylar kahveler içilmiş. Yetmemiş, meyve getirilmiş, çok yüklenildiği fark edilerek soda ikram edilmiş. Tüm mutfağı yemişiz midemiz sindirimle meşgul. Daha oturursak birbirimizi yiyebiliriz.
Daha ne kadar oturulacak ve neden oturulacak? Saat beş gittin’i geçeli çok oldu. Oysa ben beş gittin’e beş kala Sabancı kalkışı düşüncesindeydim.
Bu istesen de istemesen de yenilen kilo yapıcı şeyler için ayrıca bir zahmet verilerek derhal eritilmesi lazım. Ama önce Spartaküs’le bir görüşmeli. Bu böyle olmaz!
Uzun lafın tweet’i: Kalkmış misafirin dini imanı olmaz!
Ağustos 2013
ABDAL YAZILAR
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.