- 637 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TEK GERÇEK...
Sessiz kalmak, daha doğrusu ani ve bilinçsiz tepki vermemek. Suskunluğumu korumak idi hep bana öğütlenen. Ya da ön görülen ve hep gözlemlediğim bir tutum diyelim. Disiplin odaklı bir yaşam tarzı, bir o kadar tutucu zihniyetler ve ek olarak öğrencilerinden beklentisi maksimum düzeyde olan eğitimcilerin görev aldığı bir eğitim camiası. Sonuç itibariyle insan ister istemez kanıksıyor tüm bunları. Hele ki ilk gençlik yılları, gelişim psikolojisinin de ön gördüğü üzere, ayrı bir gösterge sizi etkileyen.
İmajım, takdir görmek bir yana, kişiliğimin saygınlığını korumak adına şekillendi. Genel kabul görmüş kurallar; şimdilerde çoktan zaman aşımına uğrayıp yok oldu. İki arada bir derede kalmak bu olsa gerek…
Kamufle ettiğim hiçbir yönümün olmaması itibariyle, kartlarımı her daim açık oynadım. Büyük hata! Hele ki, ilk gençlik yıllarında bunun cezası oldukça ağır oldu.
Güven duygusunun verdiği rahatlama, anladım ki; yanlış bir algı imiş. Hele ki, genele mal etmek bu duyguyu; hayatımın hatası oldu. Ne var ki, bana öğretilen bu idi. Ve bunu bertaraf etmek çok zamanımı aldı.
Belli bir saatten sonra değişmek acı veriyor insana. Aslında pek becerdiğim de söylenemez. Peki, bu bir itiraf mı: Hayır, asla. Değişmek gibi bir kaygım olmadı hiçbir zaman. Öte yandan, insanların nasıl bir mutasyona uğradıklarını da çözebilmiş değilim. Zaman içinde yaşanan olumsuzlukların, insanı törpülediği bir gerçek ve umutlar az da olsa kayboluyor ne var ki; yüzde yüz değiştiğimi söyleyemem. Yoksa kendime olan saygımı kaybetmek olurdu, elime geçen.
Psikolojiye merak sardığım yıllardan itibaren; irdelemeyi, sorgulamayı hep sevmişimdir. Yalnız, başarılı olup olmadığım konusunda hep çekincelerim olmuştur. Zira somut göstergeler yok bu bilim dalında. Belli tanımlamalar, kabul gören teoriler, ekoller haricinde iyi bir de gözlemci olmak gereken. Yani kabaca insan sarrafı olmalı. Lakin kamuflaj tekniğini sergileyen insanların olması büyük bir handikap. Velhasıl, sonuç müphem…
Hele ki zaman zaman detaylara girmek oldukça yorucu bir eylem.
Aslında var olan tek bir gerçek var: İnsanın kendini koruma içgüdüsünün baskın olması. Bunu adına da kendinden taviz veren sayısız emsal var. Üstünlük kurma gayesi öylesine baskın ki, bazen ortalığı yıkıp geçiyor çoğu insan. Tabii ki, ek olarak onun güdümünde olan sayısız takipçi söz konusu. Kolaysa baş edin…
Esas itibariyle; varılması gereken nokta şu ki: Hayatı fazla ciddiye almamak lazım, zira çok ama çok yıpratıcı. Ve tabii ki, herkesi olduğu gibi kabullenmek de ikinci madde. Toplumla barışık olmanın sırrı da burada gizli.
‘’Yalnızlık’’ ise, bize ön görülen bir seçenek sadece. Kimine göre iyi, kimine göre de yaşanan bir fiyasko.
Bazı seçimlerimize muktedir olsak da, elimizde olmayan nedenlerden dolayı mecbur bırakıldığımız nice durum var. Ve bu akıl karışıklığının tek derman: Kader ve inanç.
Bazı şeyleri ne kadar zorlarsak zorlayalım, nihayetinde her şey olacağına varıyor. Aklımızın almadığı, tahmin bile edemediğimiz sayısız örnekle dolu her birimizin hayatı.
Bize sunulanlar ve tabii ki kabul edilmesi gereken gerçekler.
Sanırım; ipleri gevşetip, az da olsa bırakmalıyız dizginleri. Kendimizi zamana ve hayatın şelalesine bırakıp, akıp gitmeliyiz. O kadar zor da değil bunu gerçekleştirmek. Bilmediğimiz, bilme ihtimalimizin bile olmadığı yaşanmışlıklar ya da yaşanmamışlıklar zaten bir noktadan sonra kontrolümüzden ve görüş alanımızdan çıkmakta.
İnsan çok şeye muktedir olabilir ama bizim dışımızda gelişen bu durumlara hazırlıklı olmalıyız. Zaten senaryo çoktan tasarlanıp, hayata geçmiş değil mi… Bize de bunun keyfini çıkarmak düşsün o zaman. Olayları, yaşanacakları daha heyecanlı ve kabul edilebilir düzeye getirmek sadece bizim elimizde.
Her yeni günü yeni bir macera gibi görüp, yaşamanın tadına varalım…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.