Bir Çiçeğin Öyküsüdür Bu
Kar tüm naifliğiyle düşüyordu toprağa. Ve toprak tüm cömertliğiyle bağrını açıyordu kar tanelerine. Etraf göz alabildiğine beyazdı. Yer yer kar’ın içinde açmış kardelenler göze çarpıyordu.
"Kaptan!" diye seslendi Arif, "Şu çeşmenin yanında az dursak ? "
Yaşlı şoför, dikiz aynasından yolcuları süzdü. İtirazı olan yok gibiydi. Yavaşça çeşmenin yanına yanaştı.
Çamların yeşiliğiyle kar’ın beyazı dans ediyordu adeta. Soğuktu ama hoş bir hava vardı.
Derin bir nefes aldı Arif.Torosların ayazı iliklerini titretti.
Aldırmadı...
Ciğerlerine senelerdir özlemini çektiği diyarların kokusu dolsun istiyordu. Buram buram memleket kokuyordu işte. Tüm benliğiyle hissediyordu Akdeniz’i...
Garip bir ürpertiyle dolaşmaya başladı. Uzun zamandır görmediği doğanın keyfini çıkartıyordu. Neden sonra gözüne bir kardelen çarptı. Henüz açıyordu taç yapraklarını.
"Belli ki yârini arıyor." dedi kendi kendine. Çiçeğin efsununa kaptırdı kendini, seneler evveline gitti.
Daha 17 yaşındaydı. Deli gibi akan kanı, şairane bir yüreği vardı. Bir de cihana bedel aşkı. Çok seviyordu işte... Mecnun’dan da çok, Ferhat’tan da. Dahası o da seviyordu. Mutluydular... 17 yaşın tüm heyacanıyla akıyordu günler.
Ama mumun alevi söndü, her zaman olduğu gibi o günlerinde sonu geldi. Bir akşam üstü bir demet kardelen getirdi Elif. Bir de buruşuk bir mektup.
Hiçbir şey söylemeden uzaklaştı sonra.
Yürekte kalan sorulara izin vermeden, sır gibi gitti.
Delicesine atıyordu Arif’in kalbi. Koşarak sahile gitti. Ve titreyen elleriyle açtı mektubu:
" Elindeki çiçeklerin öyküsüdür bu. Ve aynı zamanda bizim, belki de tüm sevdalıların öyküsü...
Seneler önce dağların eteğinde yaşayan iki kır çiçeği varmış. Birisi kan kırmızı diğeri kar beyaz. Nasıl olmuş bilinmez sevdalanırvermiş iki çiçek. Fakat vakit güzmüş. Yani vakit firkat vaktiymiş.
Kırmızı çiçek diğerine kışın açmayı teklif etmiş. Ve eklemiş: "Yalnızca sen ve ben. Hem aşık hem cesur..."
Düşünme gereği bile duymamış beyaz çiçek. Hevesle kabul etmiş bu teklifi. Aylar geçmiş aradan. Vuslat vakti gelmiş. Hasretle, aşkla tomurcuklarını çıkarmış kar beyaz olan.
Ardından ipek misali yapraklarını salıvermiş. Ve hemen gözlemiş etrafı. Ne hayatında ilk kez gördüğü kar umrundaymış ne de soğuktan donmak üzere olan narin bedeni.
Israrla aramış yârini...
Ne yazık ki kırmızı çiçek yeterince cesur olamamış. Kim bilir belki de aşık bile değilmiş.
Ve o gün, sessiz sedasız can vermiş beyaz çiçek.
Çok sonraları beyaz olana "kardelen" kırmızı olana "hercai" demişler...
Ve her zaman iki kişiden biri çok daha cesur olmuş...
Aslında sen hep cesurdun.
Ama...
Diyebilecek bir şeyim yok,
Kendine iyi bak sevgilim..."
Kaptanın sesiyle anılarından sıyrıldı Arif. Herkes minibüse binmiş onu bekliyordu.
Usulca uzandı "Kardelen"e. İncitmekten korkarcasına kopardı toprağın bağrından.
Buruk bir tebessümle mırıldandı;
"Sen hepimizden cesurdun aşk’ın çiçeği..."