- 477 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
sonra..
akşam çökmek üzereyken, bir köşe başı bir kitapçının önünde önce onun omuzları çarptı omzuma. sonra ben dağıldım.dağınıktı onun saçları da. dokunmadım yere düşmüş kitapları toplayan ellerine. beraber topladık yere düşen her şeyi...kaldırımlar arnavut tarzıydı. son kez alıp verdiğim kitabı sıkı sıkıya koydu kolduk altına. kenarından bir kaç kelime okudum. o hayret etti bir yaz günü pasaklı bir paltoyla gezişimden çok okumayı bildiğime. uzamış sakalımı ellerimle sıvazlarken o beni süzdü. ben okuduğum iki kelimeyi bir de onun dağınık saçlarını çözmeye çalışıyordum o an. ben diksinerek yanımdan geçmesini bekliyordum. O işaret parmağıyla karşıdaki k(c)afede beni beklediğini söyleyiverdi kırmızımsı dudaklarıyla...
daha ilk amerikan tarzı kahveyi içerken onun siyah gözlerini gördüm.o sordu ben söyledim.yokuş aşağı dilim konuştu. o yazdı...kahveyi yenileyen kısa boylu garson dinledi. sonra bir randevu istedi . tamam demeden önce çörekli bir şey istedim. adını bilmediğimden kısa boyluya parmağımla gösterdim...
O masaya düşen dağınık saçlarıyla kitaplarını, garson masayı topladı. toparlandık ayrıldık ertesi sabah için..ben sahildeki kayalıklara o muhtemelen sıcak evine gitmişti...
yağmur denizi doldurmak için uğraşa dursun ben üşümüştüm. ısınmak için parkama doldurduğum okuduğum kitaplardan birini sigara eşliğinde yaktım...kendi kendime kızdım dalgalara...bu kadar soğuk getirmek mi zorundasınız diye... sabah bir çay bir simitle o dağınık saçlıyla karşılaşmam için gece bilerek kendini uzattı. ben de sabrımı... saçlarına takılmasam oysa daha çabuk uyuyacaktım....parkamın sol omzunda hala onun kokusu gel de uyu uyuyabirsen uyu...
sonra yazarım belki gerisini unutmadan yazayım da