- 773 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
NEREYE KADAR...
Nereye kadar sorgulayabiliriz ki hayatı… Ya da neyi, kimi; yoksa şartları mı? Belki de sunulanları, sunulmayanları, koşulları, elimizden kaçanları, arzularımızı, kabullenilen doğruları, yanlışları, eksiklikleri. Sürer gider bu liste, fütursuzca. Yeri geldi mi, inancımızı bile sorgulamak olası, her ne kadar yanlış olsa da. Kim bilir, belki de, sonsuz ihtimaller zincirini ve çok şıklı sorulara bile vakıf olmak neredeyse imkânsız.
Aslında şans faktörünü de dâhil etmeliyiz, elimizdeki donelere. Öyle ya, kimi doğuştan şanslı gelir dünyaya; kimi ise ağzıyla kuş tutsa yaranamaz ne hayata ne de kaderine. Yaranamaz dedik de; kime yaranacaksın ki… Kendine mi, etrafındakilere mi yoksa doğru bildiklerini tasdikettirip, içinde bulunduğun ortama mı? Neticede herkesin doğrusu ve yanlışı kendine özel. Kim kime neyi kabul ettirecek ki. Belki görünürde, prensipler ortak gibi gözükse de, aralardan yükselen çatlak seslere ne demeli…
Konumuza dönelim; hayatı sorgulamaktan bahsediyorduk. Kendi yolumuzda giderken, kesişen yollardaki insanlar ne derece etkin olabilir ki bizim için. Belki hatta kesinlikle, yine, kaderin oyunlarından biri ile karşı karşıyayız bu noktada. Rotamız beklenmedik bir anda öyle değişebilir ki; her anlamda ama: Lehimize ya da aleyhimize; belki iyi, belki kötü…
Ve ailemiz, dostlarımız, arkadaşlarımız: Bizim için özel ve kutsal kim varsa. Ya onların hayat görüşleri, kimlikleri, bizle çatışan fikirleri. Uyum sağlayalım ya da sağlamayalım, onlar bizim her şeyimiz. Onlardan öğrendiklerimiz, tutumları, aramızdaki kuşak çatışması ne derecede olursa olsun; elimizdekilerin kıymetini bilip, onların ışığı altında devam etmeliyiz yolumuza; kabullensek de kabullenmesek de. Her halükarda bizim ezeli ve ebedi destekçilerimiz onlar.
Varlıklı bir aileden gelebiliriz ya da tam tersi. Bunu sorgulama ve yargılama hakkına asla ve asla sahip değiliz. Eşimizi, işimizi, dostumuzu ya da düşmanımızı bile bir yere kadar sorgularken, ailemizle ilgili böyle bir hakkımız yok. Başımızın tacı onlar ve olmaya da devam etmeli hayatımız boyunca. İmkânlar değişebilir ama onları incitmeden.
Ve daha sayısız nice soru cevaplanmayı bekleyen. Bir şeylere inanmak, insan olabilmenin bir uzantısı, yoksa aklımızı yitirmek içten bile değil. Bu kâinat, Yaradan’ın gücü ve ışığı ile nasıl aydınlanıyorsa, bu inançla da bizim yolumuz aydınlanmakta. Ve güçlenen maneviyatımız. Her şey bir yere kadar, filozof olmaya gerek yok. Zira yaratılışımız hikmeti O’nun ulvi gücünde saklı.
İtiraf etmek gerekirse; gizemli bir âlemde hüküm sürüyoruz. Her an, her şeyin olabilme ihtimalinin olası olduğu upuzun ve bilinmezliklerle dolu bir yol ya da dünya. Her an bir ağaca toslayabiliriz, tabir-i caizse, her an dipsiz bir uçuruma yuvarlanma ihtimali de bir diğer şık. Kim bilir, belki an itibariyle; dünyanın ve kâinatın en mutlu ve en şanslı insanı da olabiliriz. Ya da bir bakmışız ki, tüm mekanizma çökmüş ve devre dışı kalmışız ve sürüklenip gidiyoruz. Hayat bu; ne zaman ne getirir ya da neyi çalar bizden, hiç mi hiç belli olmaz.
Bize düşen; dünü dünde bırakıp( her ne kadar zor olsa da), geleceğe umutla odaklanıp, günü yaşamak. Hele ki, istek ve arzularımıza gem vurup, elimizdekilerle yetinebiliyorsak, bizden mutlusu yok. Zira, mutluluğu inşa etmek, bizim inisiyatifimizde, sahip olduğumuz imkanlar dahilinde. Ne zaman ki, beklentilerimizi aşağı çektik, mutluluk hiç de uzak değil.
Sonuçta her birimiz, kâinatta ufacık birer kum tanesiyiz, her ne kadar kendimizi dünyanın merkezi gibi görsek de. Eğer ki, kendi küçük dünyamızda yetinmeyi biliyorsak, bizden mutlusu ve huzurlusu yok.
İçimizde sakladıklarımız, muhafaza ettiğimiz değerler baki olduğu sürece de, bu hep böyle sürüp gidecektir.
Aslında, kaderci olmakta da oldukça fayda var. Elbet, Yaradan’ın bir bildiği var ki, gidişatı O takdir ediyor. Sonuç itibariyle, zaman zaman bazı kapılar yüzümüze kapanırken, nice kapının da açılacağı ihtimali de yine O’nun takdirinde. Bu kapıların ardındaki bilinmezlikler, sürprizler ve güzellikler aklımızın almayacağı boyutta olabilir.
Değerlerimizi muhafaza ettiğimiz sürece; umut ve sabır asla tükenmez. İnsan olabilmenin hikmeti de burada saklı değil mi…
YORUMLAR
Sevgili Gülüm, bu yazı beni çok etkiledi. Kadere inanırım. Ama her olumsuzluğu da kader deyip hemen kabullenmem. Önce çalışır didinir uğraşırım. bütün uğraşlarım sonuçsuz kaldığında "kader" derim. Eğer O yüce yaratan istese idi olurdu derim. Demek ki, bazı şeyleri şer gibi görsek de hakkımızda hayırlıdır, bazıları da zorlama ile olmuyorsa bizim için hayırlı değildir. Allah, hepimiz için hayırlı olanı versin, verdiklerine de gönlümüzü razı eylesin.
Tebrikler, sevgimle....