- 2547 Okunma
- 13 Yorum
- 0 Beğeni
ŞALCI BACIDAN İLKER BAŞBUĞA İÇİMİZE SİNMEYEN İDAMLAR -3-
13 Haziran 2012 de bu sitede yazdığım şiirde yukarıdaki resmi kullanmıştım.
Yaşı altımıştan kesin olarak daha fazla olan bir hanımefendi , yanındaki başka hanımefendilerle birlikte bir protesto gösterisinde bulunuyor. Elindeki pankartta yazan yazıyı sanırım herkes okuyabiliyor ’ Sevişirim evlenmem, hamile kalırım doğurmam.’
Bu yaşta bir kadın sevişebilir mi? Olabilir..Kadının cinsel performansını resmine bakarak anlamamız mümkün değil elbette. Peki doğurabilir mi? Bir mucize olur doğurursa ama günümüz tıbbında kaydedilen gelişmelere bakınca ’Olamaz’ da diyemiyoruz doğrusu.
İyi de ’ İster seviş, ister sevişme; ister doğur, ister kürtaj ol bana ne? O protesto da neyin nesi?’
Yok, öyle değil. Kadın diyor ki. ’ Beden benim bedenim. Ben bu bedenimi canımın istediğinin altına sererim. Sen devlet olarak benim yaşantıma, kiminle evliliğe dayanan ya da evlilik dışı cinsel ilşkide bulunacağıma karışamadığın gibi hamile kaldığım takdirde doğuracağıma ya da o hamileliğe son vereceğime karışamazsın.’
Haklı mı? Haklı elbette. Beden onun bedeni , nasıl isterse öyle kullanma hakkına sahip (!) Birileri çıkıp da ’ Olmaz kardeşim..Olmaz öyle şey. Ben sana ’Allah’ın verdiği o bedeni öyle kafana göre kullanma hakkı vermiyorum’ Deme hakkına sahip değildir.
O yetmiyormuş gibi ’ Her aileden en az üç çocuk ’ bekliyorum.’ Deme hakkına da sahip değildir. Her ne kadar bu sözler bir kanun maddesi değil de sadece bir tavsiye olsa da o insana ’ Sana ne kardeşim benim ne kadar çocuk yapacağımdan? ’ Diyebilirsiniz ve de derseniz %100 haklısınızdır.
Protesto da edersiniz, hatta küfür de edebilirsiniz.
Bu protestolarda, eylemlerde gördüğünüz en kötü muamele ne olur peki? Dikilir karşınıza polis. Yaptığınız eylemin kanunsuz olduğunu, dağılmanız gerektiğini söyler. Direnirseniz gaz sıkar, joplar, yakapaça sürükleyip gözaltı yapar, sonra salıverir..
İdam cezası yemezsiniz en azından. -Yaşam biçiminize müdahele edildiği için yaptığınız- bir protesto yüzünden.
Bir başka resme geçelim:
Devlet bir kanun çıkarıyor. Diyor ki o kanunda: ’Bundan böyle saat akşam ondan sonra alkollü içki satışı yasaktır. Açık alanlarda, herkesin ortak kullanım alanı olan mahallerde açıktan açığa alkollü içki satmak ve tüketmek de yasaktır.’
Al sana bir yaşam tarzına müdahele daha. Ne yapmak lazım: Protesto tabii ki.
’Alkolik Hareket engellenemez ’ Yürüyüşleri, gösterileri başlar. Polis yine iş başında... Gaz, jop, tekme, tokat vesaire vesaire. İdam edilen var mı? Yok. Yani protestolarınıza karşı devlet kötü bir şeyler yapıyor ama idam filan yok en azından.
Yukarıda yazdıklarım devletin yaşam alanlarına müdahalesi ve o müdahalelere verilen tepkiler ile o tepkilere verilen karşılıklarla ilgili hepimizin bildiği şeyler. 30 Mayıs 2013 te başlayıp kesintilerle günümüze kadar gelmiş olan ’Gezi Parkı ’ Eylemlerini de bu -daha önce yapılan- protestolara dahil edersek protesto eylemleri sonucu beş insan ölmüş olmakla beraber doğrudan doğruya mahkemelerde yargılanıp suçlu bulunan ve idam edilen yok.
Konuyu madem yaşam tarzına, dolayısıyla yaşam hakkına müdahaleye getirdik o halde şuna bir bakalım: Bir kanun bu. Adı ’ Men-i Müskirat Kanunu.’
“Memaliki Osmaniye’de her nevi müskirat ( İçki ) imali, ithali, füruhtu (satışı) ve istimali (kullanılması) yasaktır. Aykırı hareket edenlerden, müskiratın beher kıyyesi (okkası) için, 50 lira para cezası alınır ve elde edilen müskirat imha olunur.”
“ Alenen içki içenler veya gizli olarak içip sarhoşluğu görülenler ya haddi şer’î (80 değnek) veya 50 liradan 250 liraya kadar para cezası veyahut 3 aydan 1 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.”
“Resmi sıfatı olanlar da memuriyetten çıkarılır ve bu husustaki hükümler kabilî itiraza istinaf (bir üst mahkemeye başvurma) ve temyiz değildir.”
“Mevcut içkiler için iki ay süre verilmiştir. Yoksa alet edevat gibi, bunlar da müsadere edilecektir. Tıpta kullanılacak ispirto için, düzenleme getirilecektir.”
Memalik-i Osmaniyeden bahsedildiğine göre aklınıza hemen IV. Murat’ın içkiyi yasaklayan kanunu gelmiştir. Ama değil...Bu meşhur Men-i Müskirat ( İçki yasağı ) Kanunudur ve Türkiye Büyük Millet Meclisinden 14 Eylül 1920 Tarihinde çıkmıştır.
Hemen bir hususun altını daha çizeyim:( Hiç kimsenin hakkını yememek adına ) Bu kanunun oylanmasında kabul 71, Red oyu da 71 olduğu halde meclis oturumunu yöneten Vehbi Efendinin oyu iki oy sayıldığı için kanun oy çokluğu ile kabul edildi. Bir diğer konu da Atatürk’ün böyle bir kanuna karşı olduğudur. O, yapılan oylamaya katılmamış ( Oysa katılsa kanun meclisten geçmeyecekti. ) ama Ali Şükrü Bey’e ’Ülkenin içinde bulunduğu kritik ortamda içki yasağı gibi meselelerle,memleketin zararına işlerle uğraşıyorsunuz.” Diye kızmıştır. Fakat daha sonra aynı meclisten Şapka İktisasına Dair Kanunu 1925 te geçirttiği halde Men-i Müskirat Kanunu 1926 yılına kadar yürürlükte kalmıştır. ( İlginç değil mi?) Tam altı yıl...Ülkede bir Allah’ın kulu çıkıp da ’ Alkolik hareket engellenemez.’ Dememiştir.
Konudan saptık biraz sanırım ama devam ettikçe konun tam da içinde olduğumuzu göreceksiniz.
Şimdi de bir zamanlar tüm illere, ilçelere gönderilmiş olan bir genelgeyi huzurlarınıza getirelim:
5 Ağustos 1925 tarihinde yayınlanan genelge:
* Memurların çalışma alanlarında ve bir üst makamda bulunan görevlinin yanına girerken başları açık olacak.
* Baş açık iken yapılacak resmi selamlaşma bir üst makamda bulunan kimseleri baş ile beraber vücudun üst kısmını hafifçe öne eğmek şeklinde olacak.
* Baş açıkken elle resmi selamlama yapılmayacak, salonda ve daire içinde yapılacak törenlerde baş açık bulunulacak, hizmetliler dahi daire içinde başı açık hizmet edecekler.
* Şapka giyen birisi dışarıda karşılaştığı insanları, şapkasını sağ eli ile başından alarak selamlayacak.
* Alelade selamlarda şapkayı biraz kaldırmak, elini şapkanın kenarına dokundurmak yeterlidir. Fakat bu uygulama samimi arkadaşlar arasında yapılabilir. Şapkanın baştan alınarak kol ve göğüs hizasına ve selamlanan zatın derecesine göre vücudun öne eğilmesiyle yapılan selam usulü, resmi selamlama şeklidir.
* Sokakta karşılaşan kişi ile ayakta konuşulduğu takdirde, eğer bu kişi yaşça büyük veya saygın bir kişi ise şapka elde tutularak baş açık olarak konuşulacak.
* Sohbet uzadığı vakit, muhatap olunan kişi `başınızı örtünüz´ dediği zaman şapka başa konacak. El sıkışmak suretiyle ayrılırken hürmet icabı yine şapka çıkarılmalıdır. Tanıdık birinin yanında eşi, kızı, kız kardeşi, annesi gibi kadınlar bulunur ise hanımefendiler resmi selam şekliyle selamlanacaktır.
* Kahve, gazino, tiyatro, lokanta sinema, yazıhane, ev, oda, salon gibi kapalı mekânlarda baş açık olmalı, resmi bir makama girilirken baş açılarak şapka ele alınmalı, şapka resmi dairelerde kendileri için ayrılan yerlere, evlerde portmantolara asılmalıdır. Dairede işleri olanların odalara şapkalarını ellerine almaları gerekiyor. Boş masaya ya da sandalyenin üstüne şapka koymak doğru değildir. ( Evin içi bile dahil edilmiş genelgeye)
5 Ağustos 1925te Genelgesi yayınlandı. 25 kasım 1925’te ise TBMM’de “Şapka Kanunu” kabul edildi.
Şapka İktisası ( Giyilmesi ) Hakkında Kanun’un maddeleri şunlardır:
Kanun no: 671(25. 11. 1925)
Madde 1. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri ile genel ve yerel idare ve bütün kurumlara mensup memur ve müstahdemler, Türk ulusunun giymiş olduğu şapkayı giymek mecburiyetindedir. Türkiye halkının da genel başlığı şapka olup, buna aykırı bir alışkanlığın devamını hükümet engeller.
Madde 2. Bu kanun yayın tarihinden itibaren geçerlidir.
Madde 3. Bu kanun Büyük Millet Meclisi ve Bakanlar kurulu tarafından icra edilir .
Şimdi ’ Ne var bunda..Her hükümet döneminde ve her zaman devlet memurlarının kılık- kıyafetleri ile ilgili genelgeler yayınlanır. Devlet memurları genelgelerde belirlenen kılık- kıyafet içinde olmak zorundadırlar’ Denilebilir. Doğrudur. Bize de gelirdi kılık kıyafet yönetmelikleri- genelgeleri. ’ Ense şöyle traşlı olacak, etek boyları şöyle olacak, saçlar taranmış-toplanmış veya örülü olacak, ayakkabılar boyalı olacak vs’ Ama hiç bir yönetmelikte ’TÜRK ULUSUNUN GİYMİŞ OLDUĞU,TÜRK HALKININ GENEL BAŞLIĞI... ’ Diye bir ibare olmazdı. Yani Türk Milleti ’ Genel ahlaka mugayir’ Olmamak kaydıyla istediği gibi giyinirdi.
Kısacası zannedildiği gibi şapka kanunu sadece ve sadece devlet memurlarını ilgilendiren bir kanun olmayıp halkın, milletin tamamını kapsamı içine alıyordu. Herkes bu şapkayı giymek zorundaydı.
Bu o kadar hayati bir konuydu ki şu tedbirler alınmıştı kanunun uygulanmasında aksama yaşanmaması için:
1-Takrir-i Sükûn Kanunu’nun verdiği olağanüstü yetkiler kullanılmıştır.
2-İstiklal Mahkemelerine şapka suçlularını yargılama ve idam cezası yetkileri verilmiştir. ( Bu konuda Erzurum Milletvekili Hüseyin Avni Bey ’ T.B.M.M. nin İstiklal Mahkemelerine verdiği yetkiyi Cenab-ı Hak, Peygamberine vermemiştir.’ Der.)
4-Diyanet İşleri Başkanlığının manevi gücünden fetva ve vaazlar yoluyla istifade edilmiştir. [ Madem din ile alaksı yok neden Diyanet İşleri Başkanından fetva alınıyor?]( Zamanımız Diyanet İşleri Başkanlığının çeşitli konularda verdiği Fetvalara ’ Laik bir devlette fatvanın işi ne ?’ Diye itiraz eden dostların dikkatine )
5-Halkı şapkaya alıştırmak için memurlara “Elbise ve şapka avansı” adı altında bir maaşlık mali destek verilmiştir. ( Bir ekmeğin beş kuruş olduğu günlerde seksen lira şapka avansı!-Geri ödemeli ve taksitle tabii ki )
Peki vatandaşın tepkisi ne oldu bu genelgeye ve hemen peşinden gelen kanuna karşı?
’Beden benim bedenim ister sevişirim- evlenmem, ister hamile kalırım- doğurmam’ Diyen zamanımızın çağdaş Türk kadını gibi o zamanın insanları da ’ Kelle benim değil mi kardeşim. İster sarık, fes giyerim, ister giymem’ Dedi... Yok yok şaka..Ciddiye almayın..Öyle demedi o zamanki halk.
Sadece sormuşlardı: ’Cemaatle namaz kılarken bu şapka ile secdeye varamıyoruz. Ne yapalım?’ Diye ve Diyanet İşleri Başkanı Rıfat ( Börekçi) Genelge yollamıştı tüm imamlara..
( 3 Kanun-ı Sani 1926 tarihli bir tamim) şöyle diyordu:
“Şapkanın badema bir kisve-i milliye ve medeniye olarak kabulü zaruri ve tabii olduğu gibi, eda-yı salât hükkamında da cevami-i şerifede telebbüsünde hiçbir mahsur-ı şer’i kalmamış29 olduğu aşikâr bulunmasına nazaran esna-yı salâtta bazı kimselerin başları açık veya takye telebbüs suretiyle intizam-ı eşkâl ihlal edilmekte olduğundan bu hususta muhafaza-i yeknesakîyi temin edebilecek surette halkı tenvir etmeleri için...
Kısaca: ’Bu kenarlıklı şapkalar ile namaz kıllmakta dinen bir sakınca yoktur. Yeknesaklığı bozup da her kes kendi kafasına göre bir örtü ile örtmesin başını. Ne o öyle kimi baş açık, kimi takkeli...Birliği sağlamak için herkesin şapka ile namaz kılmasının sağlanması husunda milleti tenvir edin. ( Yani aydınlatın )’
Bütün bunlardan sonra insanların dışarıda şapka giymeleri ve camiye gelince de “terekli şapka”larını çıkarıp açık başlı olarak namazlarını eda etmelerine izin verildi. ( Yani Camiye sarıkla, fesle, takkeyle girmek yasak...Şapka yine olacak ama namazda ille de başta olması şart değil) Ancak bu durumda da yüzyıllardır görülmeyen bir küçük mesele gündeme geliyordu: İnsanlar camiye girince başlarından çıkarmış oldukları şapkalarını nereye koyacaklardı? Zira özellikle kalabalık merkezlerin büyük mabetlerinde böyle problemler ortaya çıkmış ve insanlar milletvekillerine bunu nasıl halledeceklerini sormaya başlamışlardı. Bu sorular üzerine Şarki Karahisar mebusu Ali Sürûrî Bey bir takrir sunarak(Önerge) camilerde pencere ve kapı kenarlarındaki ahşap kısımlara çiviler çaktırmak suretiyle şapkaların o yerlere asılmasını, bunun “masrafsız” bir yöntem olduğunu ifade eden bir teklifte bulunmuştu. ( Yani yüzlerce yıllık ata yadigarı camilerin duvarlarına,o el emeği göz nuru ahşap aksamına çivi çakılacak ve şapkalar o çivilere asılacaktı ! Bu teklif yasalaştı mı bilmiyoruz. )
İşte halkı isyan ettiren husus buydu. Yoksa mesele sadece devlet memurlarının şapka giymesi olsaydı kimsenin kılının kıpırdayacağı yoktu pek. Ama caminin içine bile karışılıyor ve ’ Ya şapka ile namaz kılarsınız ya da başı açık, başka türlüsüne izin yok’ Deniliyordu.
Bilmiyorum şimdi oturup başı açık ya da kapalı namaz kılma üzerine de bir şeyler yazmak gerekir mi? Çünkü özellikle Gezi Parkı eylemlerinden sonra millette Kur’ana karşı öyle bir ilgi arttı ki sormayın...Millet fellik fellik kendi haklılığı ile ilgili ayet aramaya başladı...Başbakanın şeytanın ta kendisi olduğu ile ilgili bir sürü ayet var sosyal paylaşım sitelerini süsleyen (!)...Haaa...Ben genelde başı açık kılarım namazımı. Evde de camide de.
Neyse efendim...Konu idamlardı değil mi? İçimize sinmeyen idamlar.
İşte bu Şapka kanununa karşı oluş sebebiyle yapılan idamlardan bir kaç tanesini yazarak iş bu yazının bu günkü kısmını noktalayalım: ( Sadece Şapka kanunun çıktığı gün yapılan protestolardan bahsediyorum yanlış anlaşılmasın..Sonraki günlerde ve aylarda devamı gelmiştir bu idamların.)
Yasanın kabul edildiği gün Erzurum’da protesto gösterileri oldu ve bu ilde bir ay sıkıyönetim ilan edildi. Tutuklananlardan 13 kişi idama mahkum oldu.( Gayrı resmi rakamlar daha fazla diyor )
24-25 Kasım tarihlerinde Kayseri’de Şeyh Ahmet Efendi ve dört arkadaşının yönlendirmesi ile büyük bir yürüyüş yapıldı, 300 kişi tutuklandı. Şeyh Ahmet Efendi ve dört arkadaşı İstiklal mahkemesinde yargılanarak idama mahkum edildi. ( Yürüyüş, gösteri bir haktır diyenlerin dikkatine )
25 Kasım günü Sivas’ta duvarlara şapka aleyhine afiş ve bildiri asılması nedeniyle şehrin bütün muhtarları tutuklandı; suçsuzluğu anlaşılanlar beraat etti; ulemadan İmamzade Mehmet Necati Efendi ile Abdurrahman Efendi idama mahkum edildi.
Rize’de on gün kadar süren olaylar sonucu 143 kişi tutuklandı; içlerinden 8 kişi idama mahkum edildi.
Maraş’ta ise Camii-i Kebir etrafında toplanıp “Şapka İstemeyiz” diye bağıranlar tutuklandı, 5 kişi idama mahkum oldu.
Toplamda otuz iki mi oldu? İki günün hasılatı...Hiç de fena sayılmaz değil mi? Ama hepsi bu kadar değildi tabii ki.
DEVAM EDECEK
NOT. BU GÜN MISIR’DA YAŞANAN KATLİAMI ŞİDDETLE LANETLİYORUM. ALLAH(C.C) TÜM KATİLLERİN BELASINI VERSİN İNŞALLAH.
YORUMLAR
Ülkelerin bölünmesi kafalarda başlatılır.
Türk, Kürt, Alevi, Sunni, Çerkes (ki ben Çerkes'im) dinç,laik,vs..
Zamanın ABD Dışişleri bakanı Siyahi bir kadın ismini hatırlayamadım özür, Ortadoğu' dan 22 devletçik çıkacak tabii çıkarılacak demişti.
Sonuç oraya doğru.
Toplumların dönüşümünü zorlama ile yaparsanız böyle abuk-subuk kanun ve uygulamalar görürüz.
O pankarttaki slogana bak
"sevişirim
evlenmem
hamile kalırım
doğurmam"
Ya sonrası ömür boyu karnında mı taşıyacaksın.be kokana
Gezide bir ağacın kesilmesine razı olmayanlar
Canlı canlı bir bebeğin kesilmesine ,katledilmesine nasıl rıza gösterebilirler.
Yazıklar olsun
O tatmin gıdan olan et parçasını Yüce Rabbim zevklerini tatmin edesin diye vermedi.
Sadece üç kuruşluk geçim elde edesin diye vermedi
Sadece kadın olasın diye vermedi
Doğurmazmış bayan kokana.
Annelik çok kutsaldır
Onu sana nasip etmez Yüce Yaratan.
Senin doğurmaman ona bahane
Hala anlamadım mı park cemaati
Sevgili hocam kusura bakma zapt edilemeyen öfkeler bunlar.
Yazınızı daha sanra okuyacağım inşaallah.
Pankartı görünce dayanamadım
Allah'ın selamı üzerine olsun.Saygılarımla
Çok ilginç bir yazı. Bir şapkanın bu kadar baş aldığı hiç bir yerde görülmemiştir heralde özgür ve demekrotik bir ülkede.
Ama şu da var bizim ülkemizde baştakilerin haberi olmadan çook işler çevrilmiştir. Atatürk'ün bu olanlardan haberi varmıydı bu kadar idamlardan.
Günümüze gelirken İlker Başbuğ'un ordunun içinde dönen dolaplardan haberi varmıydı o da tartışılır bence. Bazen bazı şeyleri bastırmak yada örtbas etmek için birilerinin kellesi gerekir o biri suçlumu yoksa kurbanmıdır.
Çok şey öğreniyorum senden. Çok ilginç konular seçiyorsun tebrikler
Selam ve Sevgiler
evet değerli dostum bir iiiiince yerlerden kalıııın kalın şeyleri sökmüş toprağın altından aşikar etmişsiniz ki zaaten devekuşu da avcılardan kaçmak adına kafalarını gömerler baltalarını değil o baltalar nerde müslüman topraklarında
daha doğrusu demokrat müslüman toprakjlarında
işte seçilip başa gelemeyen hamasta
mısırda
gazzede
:(((((
şu aklıma geldi ki iyiki alafranga hela kanunu çıkmadı çıksaydı ne olurdu :)))
tam sizin kulvar ki teharet nasıl yapılır
dinen işte ilmen
kağıt kullanmak ne denli doğru ?
koli basili meselesinin sağlıksal aşamaları vs, vs,
kdıköyde sıkışmıştım rica ettim tam önümdeki dükkana
vakko yazıyordu tabelasında
inan kıyamadım tuvaletine girince tut sen bunu içinde dedim deeee
abi bu seferde münübüse binemedim ne sen sooor ne ben söyleyeyim dostum :)))
daha düneçe derimi bile kime vereceğimi bilemiyordum işte kurban derimle alem yapılıyordu :(
benim kayınpeder alaturka helası olmıyan eve misafirliğe bile gitmiyor her eve taşınmada hadiiii alaturka hela tedariğine bakıyoruz da o yüzden önem arzediyor bizim aileye bu mesele
istediğime ederim b...k benim değil mi
yahu tabiiki edersin de neden midemi bulandırıyorsun git et allah allaaah
azıcık desem yakalayın bu cülmü teşvükledi deyip vallahi boynumu bile vururlar çünki diyor ki adam birde ekmek partisimi çıkardın lan diye hadiiii kafa göz per perişan
üniversite bahçesinden girmek fetihti mazallah...
SAÇMALADIM GALİBA
konuya dönelim
yazınız muhteşem gri hücrelere hitap ediyor
bende böyle şeyler peydahladı
kimene yahu peydahlarım peydahlamam
haa birde teharet tarifi olmalıydı bu kadar dışkıya :))
onu da bidahaki yazınıza sakladım...
anlıyana davul sazmış
yahu neden saz dururken davula saz diyeyim ki değil mi
ama bu yazınız resmen köroğlunun sazından nağmelerdi
tebrik eder saygılar sunarım varol nurol sen
katarın kralı değişmiş yahu şimdi tv söyledi
para akıyoooooor para ....
kimse görmüyor...
fırat ve dicle gibi akıyor...
yok,sul tarafından 8/15/2013 10:41:07 AM zamanında düzenlenmiştir.