- 1612 Okunma
- 4 Yorum
- 2 Beğeni
ÇOCUK DUASI GÜNEŞ AÇTIRIR
Yazının başlığına bakıp, “Yahu bu ne ki?” diyerek merakla okumaya başlayacağınızı biliyorum. Onun için de böyle bir başlık seçtim zaten. Aslında anlatacağım bir anı.
Yıl Bin dokuz yüz seksen bir.
Yer: Erzurum’un Karayazı ilçesine bağlı Erenler köyü.
İlk görev yerim.
Öğretmen olarak mezun olup tayin beklerken 12 Eylül darbesi geldi ve atamalarımız gecikti. Kasım sonunda kura çekip, yeni yılın ilk günlerinde göreve başladık. Yarıyıl tatiline üç hafta kala vardığım köyde sıcak bir ilgiyle karşılanmıştım. İki öğretmendik. Benden evvel orada görev yapan arkadaşlardan birisi tayin olup ayrılmış ama kıdemli olan okul müdürü arkadaşım aynı köyde on birinci yılını çalışmakta. Çok çabuk kaynaştık kendisiyle ve tabii ki onun köyü ve köylüyü iyi tanıması sayesinde benim de uyum sağlamam hızlanmış oldu.
Ocak ayı sonunda yarıyıl tatili olunca memleketim olan Denizli’ye gittim ve şubat ayı ortasında geriye döndüm. Kar dolayısıyla Karayazı’da üç gün beklemek zorunda kalmıştım; köye ulaşım olmadığından.
Nihayet köye ulaştığımda ise ne zaman tekrar ilçeye gidebileceğim belirsizdi. Çünkü ben köye ulaştığım saatlerde öylesine şiddetli bir kar yağışı daha başlamıştı ki, akşam saatine doğru okul binası ile müdür lojmanı arasındaki boşluk tamamen dolmuş ve çatıya kadar yükselmişti kar seviyesi. Lojman ile okul arasında adeta bir tünel oluşturarak geçebiliyorduk. Ertesi günün sabahında öğrencilerin her biri ellerindeki kar tokmakları ile evlerinden okula kadar yol açarak gelebilmişler ve kuşluk vaktinden sonra sobalarımızı yakıp ısıttığımız sınıflarımızda derse başlamıştık. Birleştirilmiş sınıflar olarak 1.,2.,3. Sınıfları müdür arkadaşım okutuyor, ben de 4.ve 5. Sınıfları okutuyordum. Teneffüslerde öğrenciler dışarıya çıkamadıkları için sınıflarda soba başında sohbet ediyorlardı. Bir öğrencim bana doğru yönelerek:
- “Öğretmenim, Denizli’de havalar nasıldı; böyle kar var mıydı?” diye sordu. Ben de kendisine cevaben:
- “Hayır. Çok güzel, güneşli bir hava vardı. Hattâ birkaç arkadaş toplanıp ormanda piknik yaptık.” Dedim.
Keşke demez olaydım.
- “Piknik mi? Biz de yapalım!” diye aynı anda beş-altı öğrencim birden atılmaz mı? Şaşırdım. Niye söyledim ki bu lâfı diye kendi kendime de kızdım ama artık ağzımdan çıkmıştı bir kere.
- “Çocuklar hele havalar biraz düzelsin. Güneşli bir günde birlikte bir piknik yaparız.” Dedim.
Bunu söylerken de bir taraftan müdür arkadaşımın yüzüne baktım.
Müdür arkadaşımın müstehzî bir ifadeyle bana doğru bakması ve söylemese bile “Yandın kardeşim sen!” ifadesini takınması, ne kadar büyük bir hata ettiğimi anlamama yetti. Mevzuyu orada hemen kapatmak için başka şeylerden konuşmaya başladık ve hemen teneffüs bitti diyerek derse geçtik, ama, söz bir kere ağızdan çıkmıştı.
Aradan epey zaman geçmişti. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı hazırlıklarımızı son hızla sürdürmekteyken bir gün hava çok güzel oldu ve öğrencilerden bir tanesi bu piknik muhabbetini hatırlattı. “Şimdi bayram hazırlığı yapıyoruz. Bayramdan sonra gene böyle bir hava olursa; söz, gidelim.” Diyerek kapattım.
Mayıs ayına girdik. Havalar zaman zaman güneşli olmaya başladı ama yerdeki kar henüz erimedi, toprak görünmüyor.
Bir gün Hıdırellez’den bahsettim çocuklara. Bizim yörede bu günde güzel şenlikler yapılır, pikniğe bile gidilir, dedim. Çocuklar gene pikniğe gidelim diye tutturdular.
-“Çocuklar, siz Allah’a dua edin. Allah, çocukların dualarını geri çevirmez. Siz isteyince bu havalar düzelir ve piknik yaparız.” Dedim. Böyle söyledim ama, ne yalan söyleyeyim havaların pek düzeleceği de yok. Yerde yarım metreden fazla kar var ve arada bir de üstüne tekrar yağıyor. 15 Mayıs günü ilçede toplantımız var. Toplantıdan geldikten sonra çocukların karnelerini hazırlamaya, sene sonu işlemlerini tamamlamaya çalışacağız. Öğrenciler bunu biliyorlar. İkide bir soruyorlar:
- Öğretmenim, ne zaman piknik yapacağız?
Ben de hiç usanmadan aynı cevabı veriyorum.
-Siz Allah’a dua edin. Hava güneşli olsun; gideriz.
-Öğretmenim, Cumartesi veya Pazar günü olsa bile gider miyiz ?
-Tabii ki gideriz. Hem de daha rahat gideriz.
Böyle konuşmalar sürüp giderken bir Cuma günü öğrenciler kendi aralarında anlaşmışlar ve öğle arasında topluca Cuma namazına gitmişler. Öğleden sonraki derse geldiklerinde:
-Öğretmenim, biz Allah’a dua ettik. Yarın güneşli olsun dedik. Yarın gider miyiz, hava güneşli olursa?
-Tamam dedik ya çocuklar. Hele yarın hava güneşli olsun. Çay demlemek için büyük çaydanlık ve piknik tüpü ben götüreceğim. Siz de evden yiyeceklerinizi alır, hazırlanır gelirsiniz. Birlikte gideriz.
Cumartesi sabah.
Penceremden vuran kuvvetli güneş ışıkları gözlerimi kamaştırıyor. Dışarıda çocuk sesleri.. Çevredeki kar yığınlarından güneş ışıkları ile yansıyan yakamozlar ap ayrı bir güzellik katıyor çevre manzarasına.
Çocuklar hava güneşli olunca hemen birbirleri ile irtibata geçip hazırlanmışlar ve ellerinde yiyecek çıkınları ile sabahın ilk ışıklarında okulun önünde toplanmışlar. Müdür arkadaşım lojmandan çıkıp geldi benim bekâr odasının kapısını çaldı.
-Haydi bakalım kardeş, verdiğin sözü yerine getirme vakti.. Çocukların duasını Allah kabul etti.. Şimdi sıra sende.
-Sen gelmiyecek misin?
-Gelmez olur muyum?
-Haydi öyleyse, ya Bilmillâh!
Piknik tüp, büyük çaydanlık, demlik, çay, şeker, kumanya…derken yarım saat sonra öğrencilerle beraber köyün güney tarafında Hınıs istikametine giden yol üzerindeki su kaynakları olan yöreye doğru yola koyulmuştuk.
Köyde, dünya ile tek irtibatımız olan transistörlü, kısa dalgalı pilli radyo elimizde.. TRT’de Raci Alkır’ın billur gibi sesiyle söylediği “Dün Gece Yâr Hanesinde Yastığım Bir Taş İdi..” türküsünü dinleyerek yol alıyoruz. Kaynakların olduğu yere vardık. O güne kadar sürpriz olsun diye çocuklara göstermediğim siboplu plâstik topu çıkarıp önlerine koydum. O plâstik top, çocuklara bir bayram eğlencesi yaşattı. Kar üstünde top peşinde koşuşturan çocukların neşesi görülmeye değerdi. Çayımızı demledik, çocukların evlerinden getirdikleri haşlanmış yumurta, patates, peynir, lavaş ekmeği ile bir güzel karınlarımızı doyurduk. Üç saati aşkın bir süre orada eğlendik.
Hava bir taraftan kapanmaya ve rüzgâr kar savurmaya başladı ama, nerede biliyor musunuz? Bizim piknik yaptığımız yerden yüz metre kadar doğu taraftan geçen yolun alt tarafında.. Bizim olduğumuz yerde ise kar yağışının tanesi yok… Bu tam bir mucize.. Allah’ın hikmeti. Çocukları topladım :
-Çocuklar, Allah sizin dualarınızı kabul etti ve bugün güzel bir piknik yaptık. Bakın, aşağıda kar yağıyor, burada hiç kar yağışı yok. İşte sizin Allah’a ettiğiniz duanın karşılığı bu. Fakat artık toplanıp geriye dönsek iyi olur, haydi toparlanın!
Çocuklar, sözümü ikiletmeden hemen çıkınlarını toplayıp sıraya geçerek köye doğru yürümeye başladılar. Müdür arkadaşımla ben de ellerimizde eşyalarımız ve radyomuzla peşlerinden gidiyoruz.
Piknik yaptığımız yerden ayrıldığımızda kar o bölgeye yağmaya başladı. Yaklaşık yirmi dakika sonra köye girdik. Biz köye girinceye kadar bize dokunmayan kar, çocuklar evlerine dağılınca tekrar köyün üzerinde savrulmaya başladı.
Mucize denilen şey işte buydu. Bunu hangi fizik kuralı ile açıklayabilirim ki?
Çocukların duası güneş açtırmıştı.
Bu olayı, ömrüm oldukça unutmam mümkün mü?
muhacir bozkurt
Mustafa KÜTÜKCÜ
02.03.2012 – Bayraklı / İZMİR.
YORUMLAR
Üstadım "başlık" dikkatimi çekti, biraz da ilerlerken baktım karayazıya doğru gidiyorsun, bende peşin sıra geldim....
Benim nenem karayazı cihanbey köyündendir...Tabi şu an hayatta değil.ALLAH taala rahmet eylesin....
Garip bir durum ki, "başlık" dikkatimi çekerken aklıma gelen konu da nenemle alakalıdır...
Çocuklarla ilgili konu, buna benzer olduğunda birkaç yerde anlattığım bir mevzudur....
Ben henüz 10 yaşlarında iken; Nenem yanındaki gelinlere, komşulara birşeyler anlatıyor...Bende öylesine kulak misafiri olmuştum...
Nenem, çocukluğundan kalma bir konuyu anlatıyor...Diyor ki; ben çocuktum sokakta arkadaşlarla oynarken, bildiğim yaşlı nine vardı iki gözden Âma ...Beni çağırdı... Asiye asiye kızım hele gel yanıma....
Nenem yaşlı kadının yanına gider...Yaşlı kadın göremediği için sorar....Kızım çocuklar hâlâ saplı süpürgeye eşek diye at diye biniyorlar mı ?...Nenem de evet biniyorlar der....Bunun üzerine yaşlı kadın neneme der ki; tamam kızım tamam...Demek ki daha kıyametin kopmasına çok zaman var.....
Bundan 30 sene kadar önce tesadüfen dinlediğim bir konu hep aklımdadır....Tabi anlatılan nenemim çocukluğu olduğu için konu 100 yıl öncesine dayanıyor...
Yaşlı kadın bir soru bir cevapla neleri anlatıyor...Bunu yıllar sonra idrak edebildim...
Çocuk sevinci varsa kıyamet kopmaz....Demek ki çocuklar ne kadar kıymetlidir ALLAH taalanın yanında....
Elbet duaları makbul olur....
Ayrıca bir ülemanın menkıbesi; Mazur görün ismi aklımda değil.... Adam şeyh, ülemadır bir kadın yanına yaklaşır...Belki de kadının bir suali vardı ülemaya.... Ülema kadını görünce hemen ayağa kalkar, bunu gören cemaat hemen sorar... Efendim siz şeyh siniz neden ayağa kalkıyorsunuz ?....Ülema der ki; görmüyormusuz ? kadın hamile karnında çocuğu var...O karnında taşıdığı çocuk bizden daha yakındır ALLAH taalaya....
Yazınız bunları aklıma getirdi paylaşmak istedim üstadım.....Selamlar, saygılarımla.....
Değerli Hocam.
Günün en güzel, en sıcacık, en anlamlı yazısı olmuş. Okurken sanki ben de sizinle beraberdim o piknikte.
Duanın gücünü de çok bariz bir şekilde görmüş olduk böylece.
Yüce Allah (C.C) Boşuna mı diyor '' Dualarınız olmasa siz nesiniz ki?'' Diye
Çok çok beğenerek okudum.
Ellerine sağlık
Selam ve sevgilerimle.
"Öğretmenlik, kutsal meslektir"... aksini iddia eden var mı!?...
Vatan, sulh hâlinde bile görev Şehidleri verebilir; ki, bu Şehidlerin mânevî desteği ile memleket ayakta duruyor.
Bugün, Sizin hayat dersi verdiğiniz yerde, yine bir genç öğretmen O Bayrağı taşıyordur...
Ne mutlu Size ve Siz gibi gönüllülere...
Yaşasın, Türkiye Cumhûriyeti Devleti ve O'nu yücelten Öğretmenleri...
Ananın, Babanın ve bir de Öğretmenin eli öpülür; Cumhurbaşkanı olsanız bile...
Sağlıkla kal... Gönül Selâmımla.
Bu gibi hâtırâlarınızı, her vakit kaydedin ve Millî Gururumuz adına paylaşın.
kadiryeter Kadir Yeter.
15 AĞUSTOS 2013- TRABZON.
tp://edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=119624
muhacir bozkurt Mustafa KÜTÜKCÜ 02.03.2012 – Bayraklı / İZMİR.