- 3202 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
TRABZON DERNEKPAZARI İLÇESİNDE GEÇEN DÖRT YILIM....
1986 yılı yazında Ankara Teknik Öğretmen okulundaki Kütüphanede üç yıldır memur ve hoca olarak görev yapan Nazmi Sarıkılıç abimizin yanına vardım.
Öğretmenliğe başvuru formumu kendi elleriyle daktiloda üç suret doldurdu.Elden okula gereken yerlere teslim ettim.O yıl yazında yeterlilik imtihanı ilk defa yapılıyordu.
Çankaya’da bir lisede girdiğimde soruların kolay olduğunu bütün mezunların alınacağını yeterli mezun olmadığını öğrenmiş rahatlamıştım.
O günlerde bir yıllık evliydim bir an önce öğretmen olmayı çok istiyordum.Beklenen vakit gelmişti.
Bakanlıkta kuralar çekilmişti bize tercih hakkı falanda verilmemişti.Dua ederek kuranın neticesini beklemeye başlamıştık.
***
Yıl 1986 yılı aralık ayı sonunda, her öğretmen adayı gibi benimde ilk atanma işlemim Bakanlık binasında açıklandığı gün ilk işim odada asılı bulunan Türkiye İdari haritasında yerime göz atmak olmuştu.
Bakanlıktaki daire başkanı abimiz Trabzon ili Çaykara ilçesi Dernekpazarı Lisesine tayin olduğumu söylediğinde heyecanlanmıştım.
Türkiyeyi çok iyi tanıyan bu büyüğümüz çok iyi bir bölgeye atandığımı söyleyerek beni umutlandımış,sevinçle Kırıkkale’ye dönmüştüm.
Kuzeyimizde deniz kıyısında Trabzon ilimiz,biraz içerde Çaykara ilçesine varmadan yirmi km.kadar içerde Dernekpazarı Nahiyesinde bir lise ,nasıl bir yer,oraya nasıl gidilir hiç bir şey bilmiyordum.
Babamın otuz yıldır ticaret yaptığı tuhafiye dükkanımıza bir kaç yılda bir Delice Yeniyapan köyünden olan Süleyman Öztürk isimli şimdilerde rahmeti rahmana kavuşmuş olan bir asker arkadaşı müşterimiz,amcamız gelir,onunla sohbet ederdi.
Yine o sene gelmiş beraber yemek yerken,tayinimi sordular.Bende Trabzon’a tayin olduğumu söyledim.Benim orada bir ahbabım var dediler ve cebinden bir kağıt çıkartarak Of-Dernek yazılı adresteki Abdulvap Albayrak amca ile gittiğimde irtibat kurmamı tenbih ettiler.
Bir zamanlar Dernekpazarı Of’a bağlıymış.İkisi yıllar önce arkadaşlık yapmışlar,Hoca olan bu amcamız Süleyman Öztürk amcanın köyünde imamlık yapmış çok eski yıllarda babamın o zamanki dükkanına da gelip giderlermiş.
Şimdi daha bir rahatlamıştım,artık korkmadan diyarı gurbete gidecektim.Bendeki ilk zamanlardaki heyecan yerini,yeni yerler görme,öğrencilerle tanışma,öğretmenlik mesleğine başlama heyecanına bırakmıştı.
***
Bir pazar günü Nokta’dan Trabzon’a giden bir seyahat firmasına bilet alıp Trabzona vardım.
İlk önce Trabzonda Selimiye Talebe Yurdumuza vardım.
Hasan Arıkan Hocamla tanıştım,bana bir arkadaş verdiler ,şehri tanıttılar.Bir on gün kadar da Fatih Mahallesindeki yurtta kaldıktan,Trabzonu iyice bir gezip öğrendikten, oralı olan birilerinden bilgi aldıktan sonra
Değirmendere’den kalkan bir münübüse binerek Çaykara ilçesine hareket ettim.
Yolda Yomra,Arsin,Araklı,Sürmene’yi geçip Of’a geldik oradan içeriye koyulduğumuzda Taşhanpazarı ve Cumapazarını geçtikten sonra Dernekpazarı nahiyesinde indiğimde çarşı denilen etrafı dükkanlarla sağlı solllu çevrili yolda, tamda lise binasının yanındaydım ve beş on basamaklık bir merdivenden çıkarak Lise binasına ulaştım.
Okul küçücük bir kaç katlı bir binadan müteşekkildi,her yandan insanı kucaklayan,kuşatan bir sıcaklık içerisinde o gün akşamı etmiştim.
Babamın asker arkadaşı rahmetli Süleyman Öztürk amcanın hoca olan arkadaşı okuldaki daktilo memuru Hüseyin Günaydın abimizin halasının oğluymuş.
Bir kaç gün sonra ziyarete gideriz hocam ,hele sen dur deyip bizi bir güzel müsafir ettiler.
Okulumuzun müdürü Mahmut Keskin Bey’in çok yardımlarını gördüm,o akşam Müdür beyin evinde geç vakite kadar öğretmen arkadaşlarla birlikte sohbet edip geceledim.
Evimi taşıyana kadar sağolsunlar bir kaç gece daha müsafiri olmuştum.Karadeniz insanının müsafire gösterdiği ikram gerçekten görülmeye değerdir.
Okula öğrencilerime alıştım,ev tutup taşınma işlemlerine başladım.
Kış günü zaten oldukça küçük olan nahiyede bütün evler dolu olduğu için ev tutabilmek neredeyse imkansızdı.
Dostuklar araya girdi ,bizim Abdulvahap Hocamızın akrabası olan Mehmet Zeki Birinci (Terzi)Abinin bir evi vardı.
Kendi dükkanının üzerindeki evini kalmak için kullanıyordu.
İçini boşaltarak bu evi bize kiraladı böylece kış günü ev işimizde halledilmişti.Annemle eşimi alarak eşyalar önde, biz arkada otobüsle Trabzon’a gelmiş olduk.
Birgün baktım dersten sonra eve geldiğimde sağolsun Abdulvahap Hocam ve yakınları bir kamyonete doldurduğu kuru odunları bizim eve yollamışlar.
Küçük oğlu Fevzi olacak birde testere getirmişti,babam yolladı bununla kesersiniz büyükleri diyordu.
Getirenden götürenden Allah razı olsun.
O sene bunlarla ısındık.Ertesi sene Belediyeden bir ton odun almıştık bu odun bize bir kış yakacak olarak rahat yetiyordu.Resmi daire olan okullar ve karakol dışında kömür yakılmazdı.
Halk belediyeden alarak veya kendi imkanlarıyla odunla ısınırdı.Her şeyin rahatça bulunabildiği küçük ,şirin bu Doğu Karadeniz nahiyesi bizim çok rahat ettiğimiz bir tatil huzur beldesiydi artık.
Annemi yanımıza getirdiğimiz o ilk senelerde hafta sonları Trabzona gider,arkadaşları ziyaret eder,alışveriş yapar dönerdik.
Gözüm hiç arkada kalmaz,evdekilere bir şey olur diye düşünmezdim zira çok güçlü dostluklar ve vefakar komşularla etrafımız kuşatılmıştı.
***
Bizimle aynı yörelere tayini çıkan tanıdığım bazı arkadaşlarım vardı.Giresun Şebinkrahisar’da görev yapıyordu.Çarşambadan yola çıkarlardı haftanın belli günlerinde vesait vardı ona yetişirlerdi.
Ama bizimki öyle değildi.Pazar günü akşam altıda bindiğimiz Ulusoy-Günaydın firmalarının otobüsleri bizi ertesi gün sabah yedide evimizin altına kadar götürüyordu.
Çoğu zaman pazartesi nöbetçi olduğumu ve kahvaltımı yaparak bayrak törenine katıldığımı biliyorum.
Herşeyi bulabiliyorduk,nahiyede cumartesi günleri büyük pazar kurulurdu,tüp vs.ekmek fırınları mevcuttu ve ulaşım çok güzel sağlanıyordu.
Dışardan gelen müsafirler için bir eksiklik bir otelin,öğretmenevinin olmayışı olabilirdi.Yakındaki Çaykara veya Trabzona,Of’a gitmek mecburiyetinde kalınıyordu.Bunu da fedakar Karadeniz insanı evlerinde müsafir ederek çözerek hallediyorlardı.
İlk zamanlar derenin sesi ve dik yamaçlar bizi tedirgin ediyordu.Hocam zamanla açılır,alışırsınız demişlerdi.
İç Anadolunun bozkırlarına alışkın olan bizlere Karadenizin denizi,ormanları,yemyeşil örtüsü çok iyi geliyordu.
Sabahları karşı ormandan gelen kuş cıvıltıları ile güne uyanmak,dere manzaralı balkonumda kahvaltı yapmak insana huzur veriyor adeta güne bir sıfır değil,üç sıfır önde başlamanın mutluluğunu vucudunuzun her hücresinde hissediyordunuz.
Böylece bu şirin nahiyede biz ordayken 1989 yılında Dernekpazarı ilçesi adını alan bu yerde o kadar güzel günler geçirdik ki anlatmakla bitirilemez.
Yeşilin sadece kışları bir kaç hafta biraz solduğu, mümbit gür çam ormanlarının arasında bir tarafından Solaklı Deresi akarken bir taraftan çam kokulu dik yamaçtaki ormanların arasındaki Güney Mahallesi,Zincirlitaş köyü yolundaki ilçeye bakan büyük kaya bizim hergün dersten sonra çıkıp piknik yaptığımız,çay yudumladığımız doya doya Allahın nimetlerini temaşaa ettiğimiz yerler olmuştu.
Önder Gülbahar Hocamla termosa doldurduğumuz çayımızı alır,düz yoldan yürüyerek kayaya tırmanır gelirken ormanın içerisinden geçer,her an vahşi bir hayvan bize saldırabilir endişesiyle birbirimizden hiç ayrılmazdık.
Birgün öğleden sonra Akar ticaretin sahibi Ahmet Türk ağabeyin oğluyla,Önder Hocamla onların incir ağaçları olan meyve bahçesine gitmiştik.Sarı sarı incirler çok hoşumuza gitmiş biraz fazla kaçırmıştık.
Ev sahibi Hocam dokunur fazlası,zarar verir diye aşağıdan seslenmişti.Daha neler,neler...
Güney Mahale’sindeki Abdulvahap Hocamızın evi,Hüseyin Abinin evi,Eyüp Güney Hocamızın evi ve diğer dostların evlerini kışları sırayla gezer,uzun kış gecelerinde fındık yenilen sohbet ortamlarında bulunur,Önder Beyle gecenin bir vaktinde patika yollardan evimize dönerken şen kahkahalar espiriler patlatır,milleti rahatsız ettiğimizin farkına sonradan varırdık.
Önder Bey neşeli şen şakrak bir arkadaş,kahkahaları meşhurdu.Eyüp Güney Hocamın evine ve Güney Mahallesine giderken akşam lazım olacağını bildiğimizden bir feneri yanımızda bulundururduk.
Hey gidi günler.Bir daha gitmek orada o güzelim yerlerde,o güzel insanlarla birlikte olmak isterdim.
Bizi ziyarete gelen arkadaş ve akrabalarımla Çayeli,Akçabat ve Rize’ye defalarca gidip gelmiştik.
Amcamın oğlu bir abim Rize’de Vergi Dairesi’nde müdürdü o zamanlar.Ona müsafir olmuştuk.
***
Yazları hafta sonları hiç evde durmazdık,mutlaka bir köyde icazet merasimine,bir cenazeye veya bir tarafı gezmeye çıkardık.Burası tam benim gönlümün rahat ettiği,huzurla dolduğum bir yerdi.
Okulllar açıldığında hafız olanlar parmak kaldırsın dediğimde sınıfın nereyse yarıdan fazlası el kaldırırdı.
Bu ne muhteşem bir manzaraydı.
Çaykara alimler,hocalar yatağı olarak bilinir,halada öyledir.
Bölümlü’ye,Of’un İşkenaz köyüne,Holo boğazının bir kaç köyüne,lmon suyuna,Uzungöle, Sultan Murat yaylalarına,Halman ve Mavran’a icazet merasimine Yusuf Kumaşsoyla gitmiştik.
Çaykara’dan pazara gittiğimde bir kaç defa yalnız başıma Yeşilalan eski ismiyle Holaysa’ya patika yollardan gittiğimi ,Dursunbey Pakoğlu adlı bir okulu,Taşören köyünü(Çarşı camii imamı rahmetli Necati Hocamın köyü) daha bugün gibi hatırlıyorum.
PTTde Baçanlı (Maraşlı)Fehmiyi unutmak mümkün mü,hafta sonları santralden bizi Kırıkkaleye o bağlayıp konuştururdu.
Banka müdürünü,kurumlarda çalışan arkadaşları,cami hocalarını,Ramazan Hocayı ve kıymetli öğretmenlerimi nasıl unuturum..
Şimdi gitsem elimle koymuş gibi kendi memleketim gibi dolaşırım.Aklımda köylerin isimleri kalmış.Holo Boğazında yedi köy bulunmaktaydı.
Yenice,Ulucami,Tüfekçi,Taşçılar,Ormancık,Günebakan ve Çalışanlar adını taşıyan bu köylere de iki üç kez bir vesile ile uğramıştım, görmüştüm.
Öğrencilerden öğrendiğim kadarıyla bazılarının eski isimlerini de not alırdım.
Birde Kabataş diye yakında bir köy vardı heyelan sahasıydı,orayada tırmanmıştım.Yanlış hatırlamıyorsam bu köylerin adları şöyleydi.Zeno akköse(Akköse),Kalonos(Çalışanlar),Visir (Gülen),
Zenozeno(Günebakan),Makidenos(Ormancık) bizim Çaykaradaki saatçi abimin köyünün,Fotgene(Taşçılar),Arşela(Tüfekçi) ,köyünün,Fotgene(Taşçılar),Arşela(Tüfekçi) ,
Yenice Sadık Albayrak beyin köyü olduğunu,Şinek(Ataköy) köyünün Eski Cumhurbaşkanının köyü (Cevdet Sunay) olduğunu büyük bir hastane olduğunu hatırlıyorum.Bütün bu köyleri yakından görüp gezmiştim.
Çaykara İlçemizin Uzungöl Beldesi görülmeye değer bir Allahımızın tecelliyatını gösterdiği muhteşem bir belde.
Mutlaka görmek lazım.
O çoğu zaman yağmurlu havalarda Karadenizin bakir,ormanları arasından yağmurun altında ıslanarak zamanında okula yetişen çocukların,ayağında o günün şartlarında iskarpin ayakkabı olmadığı,sekiz km.yolu yaya,şemsiye olmadan sabah akşam gidip geldikleri,ama başarılarının bir o kadar yüksek olduğu gözlerimin önünden gitmiyor.
Kışın yazları, memleketimizi,yaz tatilinde de Dernekpazarı’nı özleyerek,karınca kaderince Allahın bu nimetlerine şükrederek dört yılımızı geçirdiğimiz bu ilçeye nedense memleket özlemi ya da doğu görevini yapmak için veda zamanı gelmiş çatmıştı.
İnsanın ilk görev yeri hiç unutulmuyor.Karadenizde bir yere görevi çıkan arkadaşlar,anne babalar gözünüz hiç arkada kalmasın.Gönül huzuruyla yavrunuzu gönderin ama sizde mutlaka gidip oraları görün.
Rabbim oraları bir başka güzel yaratmış her yeri yarattığı gibi.Ordaki kardeşlerimizin Allaha bu nimetleri verdiği için daha bir ziyade şükür etmeleri gerekir diye düşünüyorum.
Zaten vatanına ,milletine sarsılmaz bir imanla bağlı fedakar Karadeniz insanı onca olumsuz şartlara rağmen isyan etmiyor,sağ duyulu davranarak vatan toprağını şenlendiriyor,haline şükrediyor.
Oradan bir başka vatan toprağına taşındığımız,sonrada Kırıkkale’ye geldiğimiz 1994 yılından beri bazen defalarca rüyalarımda o şirin ,güzel ilçeyi gezer seyre dalardım.
Oradaki arkadaşlarımla hiç irtibatımızı kesmedik,bayramlarda arar hal hatır sorarız.Karadenizin bu güzel köşesinde bir dört yılı geçirdiğimiz için mutlu ve bahtiyarım.
Herkese Allahın selamı ve rahmeti ve berekatı olsun.Hoşca kalın.
13.08.2013//KIRIKKALE
HİDAYET DOĞAN OSMANOĞLU***