- 2201 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
EY AZİZ İSTANBUL!...
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
EY AZİZ İSTANBUL!
Hatırlar mısınız bilmem bir aralar “Bir İstanbul Masalı” adlı bir dizi vardı. Kendine özgü müziği ile hafızalarımızda yer etmişti...En azından ben kendi adıma hatırlıyordum ta ki İstanbul’a gidene kadar… İstanbul ancak bir masal şehri olarak anlatılabilir sanıyordum, sadece ekranda gördüklerim kadarıyla veya öyle anlatılmıştı öyle anlamıştık bizlerde..Yanılmışız…
İstanbul’a gidip geldiğim şu süreçten sonra İstanbul ‘u anlatacak; hiçbir dizi belgesel şiir veya şarkı ya da kavram içinde asla ”masal” sözcüğüne yer olmadığını, aksine İstanbul’un gerçek hakikatlerle dolu yaşayan bir şehir olarak gördüm anladım. İdrakim kadar İstanbul “gerçeğini” görmeye çalıştım.
İstanbul’u anlamak biraz da Fatih’i anlamaktan geçiyor. Hatta Fatih’i anlamakla da olay bitmiyor. İstanbul’u feth eden bir başka Fatih olmak gerekiyor ki, İstanbul gönlünü size göstersin…
“Ya İstanbul beni alır, ya ben İstanbul’u” cümlesini Fatih’e söyleten ne idi. Bunun altında yatan sebebe bakmak lazımdır ilk başta Fatih’i anlayabilmek için. Fatih “Avni” mahlası ile yazdığı şiirinde ne güzel kendini anlatır.
İmtisâl-i câhidû fillâh olubdur niyyetüm Dîn-i İslâm’un mücerred gayretidür gayretüm Allah için küfürle cihadın misalini vermektir niyetim Mücerret gayretim, (sadece) İslâm dini içindir.
Fazl-ı Hakk u himmet-i cünd-i ricâlullâh ile Ehl-i küfri ser-te-ser kahr eylemekdür niyyetüm Hakk üstünlüğü ve Allah’ın yücelttiği veliler himmetiyle Kâfirleri baştan sona kahreylemektir niyetim.
Enbiyâ vü evliyâya istinâdum var benüm Lutf-ı Hak’dandur hemân ümmîd-i feth ü nusretüm Peygamberlerle velilerdir istindım benim; Hakk’ın lütfundandır, fetih ve başarı ümidim.
Nefs ü mâl ile n’ola kılsam cihânda ictihâd
Hamdülillah var gazâya sad hezârân ragbetüm Nefis ve malla cihadıma şaşılmasın; Hamdolsun, gazaya binlerce rağbetim var.
Ey Mehemmed mu’cizât-ı Ahmed-i Muhtâr ile Umaram gâlib ola a’dâ-yı dîne devletüm Ey Mehmet, Seçilmiş Ahmed’in mucizeleriyle Umarım, galip gelir din düşmanlarına devletim.
Avnî (Fatih Sultan Mehmet)
Fatih’in İstanbul mücadelesi, O güzel Peygamberin mucizesini gerçekleştirmek, küfrü ve kâfirleri mahvfetmektir.
Peygamberimizin “Konstantiniyye (İstanbul) elbet Feth olunacaktır. Onu Feth eden Kumandan ne güzel Kumandan, Feth eden Asker, ne güzel Askerdir” hadisindeki o komutan ve asker olmak yanında küffarla yani gerçeğİn üzerini örten her yalanla, yanlışla mücadele etmektir Fatih’in hedefi.
Çünkü insanın ilk küfrü ihaneti kendisinedir. Küfr içinde olan biri öncelikle bedenindeki mucizelerin üzerini, aklını örter. İnanç noktasına bu örtü altında bakarken, kendi karanlığında gerçeği görmesi mümkün değildir. İşte Fatih bu örtüyle savaşacak gerçeği ortaya çıkarmada tüm gayretini sarf edecektir. “Dîn-i İslâm’un mücerred gayretidür gayretüm / Mücerret gayretim, (sadece) İslâm dini içindir “ diyerek bu gayesini de anlatacaktır.
Fatih’in derdi dikkatleri üzerine çekmek insanlığın yüzünü kendisine çevirerek ön plana çıkmak değildi. Tüm gayreti dikkatleri Âlemlerin Rabbine çevirip bir nevi davasına olduğu kadar insanlığa da hizmet etmekti. Peygamber-i Alişan müjdelisi Sultan, padişahlar padişahına kulluğunu bir şiirinde şöyle açıklıyor:
“Bir Şah’a kul oldum ki, kulu Sultan-ı Cihândır,
Bir şâha kul oldum ki, cihân âna gedadır (muhtaçtır).”Derken Allaha kul olmanın cihana hükmetmekten cihanın sefasından çok daha önemli olduğunu vurgulamıştır.
Fatihden yola çıkarak İstanbul’u yeniden feth etmek lazım dedik. Bunun için Fatih, İtalyan Ressam Bellini’ye neden resmini bir gül koklarken çizdirmiştir iyi düşünmek gerekir. Fatih’in dinlere inançlara halklara gösterdiği ihtimamı, hoşgörüyü bir “Merkez Efendi” öğretisi ışığında görmek gerekir. Fatih’in bir milli Fatih olma yanında manevi fetihlerine çok büyük bir dikkatle bakarak Fatihi anlamak lazımdır..
Fatih İlk iş olarak İstanbul’u feth ettikden sonra o büyük sahabinin mübarek vücudunun bulunduğu yeri aramıştır. Bu konuda. Fâtih,bir sohbet sırasında Akşemseddîn’e (k.s.); "Hocam! Ashâb-ı Kirâm’ın büyüklerinden, mihmandâr-ı Rasûlullâh olan Ebû Eyyûb el Ensârî’nin mübarek kabrinin bulunması ricasında bulunmuştur. Peki, Ebû Eyyûb el Ensârî İstanbul’ nasıl gelmiştir incelersek ;
Ebu Eyyûb (r.a) Allah Rasûlünden şu hadisi nakletmiştir: "Kostantiniyye surunun dibine salih bir kişi gömülecektir." Umarım ki o kişi ben olayım gayesi ile yola çıkmıştır. Uzun bir yolculuk yapan Ebû Eyyûb yaşının çok ilerlemesinden dolayı İstanbul’a yaklaştıkları bir sırada hastalanmış, Yezid’e, öldüğü takdirde cenazesinin hemen gömülmeyerek ordunun varacağı en ileri noktaya kadar götürülmesini ve o yerde gömülmesini vasiyet etmişti. Ordu komutanı Yezid, Ebu Eyyûb’un tabutunu askerlerin ortasına almış, askerler de çarpışmalarda bu tabutu koruyarak ilerlemişlerdir. İstanbul surlarını korumakta olan Bizans kumandanı bu garip hali görünce, "Bu nedir?" diye sormuş, Yezid de, "Bu bizim peygamberimizin sahabesidir. Bize senin ülkende içerilere doğru götürülüp gömülmesini vasiyet etti. Biz de onun bu isteğini yerine getireceğiz. " Bizans kumandanı: "Sen ne akılsız adamsın. Sen dönüp gidince biz onu köpeklere yem ederiz." Yezid: "Eğer onun kabrini açtığınızı veya cesedine bir şey yaptığınızı duyacak olursam ben de bütün Suriye’de öldürmedik Hıristiyan, yıkmadık kilise bırakırsam bu ölüye ikramıma sebep olan zat-ı Peygamber’i (s.a.s.) inkâr etmiş olayım." Bunun üzerine kumandan şöyle demiştir:
" Ben onun kabrini elimden geldiğince koruyacağıma Mesih hakkı için söz veriyorum." Surların dışında defnedilen Ebu Eyyûb’un kabrinin üzerinde sonradan bir kubbe yapılmış ve bu mübarek adamın kabri Müslümanların ve Hıristiyanların saygı gösterdikleri bir yer olarak korunmuştur. Ebu Eyyûb el-Ensari hazretleri, Hayber savaşından dönülürken Rasûlullah’ın çadırının etrafında kendiliğinden gece nöbet tutmuş, Rasûlullah onun için, "Allah’ım, beni koruyarak gecelediği gibi, sen de Ebu Eyyûb’u koru" diye dua etmiştir
İstanbul’u Feth etmeye Eyyüb Sultan hazretlerinin makamından başlamak gerekir. Muhacir ve Ensar ruhunu canlandırmaktan Peygamber sünnetine olan bağlılıktan bu ruhu kavramaktan geçer fethin yolu. Kutsal emanetlerin bu topraklarda korunmasının bu ülke ve halkına sunulan ne büyük bir lütuf olduğunu görmekten geçer Fethi anlamak…
Yedi tepesi her bir tepesinde ayrı sırlar barındıran İstanbul’un Yuşa tepesine çıkıp, Bu büyük Peygamber buraya ne aramaya gelmişti diye sormak lazımdır. Ve o sorunun cevabını kendinde bulmadıkça İstanbul nasıl Feth edilebilir ki. Anadolu kavağı Mecmaül Bahreyn yani iki denizin birleştiği yerin en güzel göründüğü noktdan bakıp oradan iki deniz kıyılarının iç içe geçişteki hikmeti nedir diye sorgulamak gerekir İstanbul’u feth edebilmek için..
Bir Sultan Ahmed camiinde ecdat yadigârındaki letafeti inceliği her şeyden önce aşkı görmek gerekir. Minareler neden gökyüzünün sonsuzluğunu işaret eder, sanatı sanatçıyı hatta bunlardan geçip zanaat ile zanaatkârın ötesindeki nakkaşı görmedikçe İstanbul anlaşılabilir mi?
Ey Aziz İstanbul… Sözün, kelamın vebali vardır bilirim. Yanılmak hilkatimde olsa da, sana göz göre göre nasıl masal şehri derim… Ben senin varlığına yokluğuna taşına toprağına altınına gelmedim..Ey koca şehir ben senin gönlünü görmeye geldim.
Bilirim İnsanların ruhu vardır, evlerin, şehirlerin… Ruhunu bağrında misafir ettiği nice evliya ve velilerin himmetinden alan kutsal şehir iyi ki beni de gönlünde misafir ettin…
Konuk ettirene binlerce defa Hamd-u Sena ile;
Sana bir kez daha selam olsun Ey güzel İstanbul!
Perihan KILIÇ ESMİZE
YORUMLAR
İstanbul koca bir çöplük..Tertemiz ruhların kirlendiği,Günahlandığı yer.
Umudun kelepçeye vurulduğu,acıların gömüldüğü yer.
Kimilerini karun ettin,kimilerini sefada vurdun
Büyük aşklar yaşatırken bir çoğunu kaldırımlara attın.
Utanmadın !
Üzerinde okunan onca ezanı bile duymadın.
Acımadın!
Yalan İstanbul,kendine yalan.
Onca yalana sığınak oldun,korudun.Doğruları gece karanlığında boğdun
Yine utanmadın.
Sahici dedin,erkekçe dedin,yorulmadın
Utanıyorum...........Ben ağlıyorum,sense acımadın
Saygılar.
Ruhunu bağrında misafir ettiği nice evliya ve velilerin himmetinden alan kutsal şehir iyi ki beni de gönlünde misafir ettin…
Bugün İstanbul'day dım ve dediğiniz gibi manevi havası çok ama çok başka,inan insana huzur veriyor,tavsiyem o dur ki gelip görüle o manevi yönü ve bağaza iki yönden salınan eşsiz güzelliği.
Yüreğinize sağlık...