- 586 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Ezik Senfoni
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Ezik Senfoni
Senfoni: Sesdeşlik, ses uyumu.
Ezik söylemleri kimler sık kullanır?
Gözlediğim kadarıyla ezik söylemleri kullananların çoğunun ya geçmişinde zalimlik vardır ya da geleceğinde zalim olma hırsı saklıdır! Eline fırsat geçince zalim olacak ama fırsat bulamadığı için ezik söylemlerle durumu kurtarmaya çabalar, çoğu…
Ezik söylemlerin en sık kullanıldığı alan aşk ve din alanıdır! Siyasi ve ideolojik alanda da son dönemde ustaca kullananlar var elbet!
Ezik söylemlerin ardında saklı olan sahtekarlığı görmek için nötr bakmak gerek! Yani tarafsız olmak… Kolay mı? Değil elbet. İnsan tarafsız olurken dahi kendi algısının tarafındadır çünkü. Algılar reset edilmeden, sıfırlanmadan tarafsızlık da mümkün olmaz! Tarafsızlıktan kastım, haksızlara taraf olmamaktır! Yani iki haksız birbiriyle boğuşurken ikisine de taraf olmamaktır! Hangi durumda oldukları önemli değildir çünkü kavgaları vardır kavga da menfaat içindir genellikle. Yani zalim ve mazlumu oynayanlar aynı alanda çarpışırlar! Sadece bazı alta düşer bazı da üste çıkarlar! Alta düştüklerinde ezik söylemler, üste çıktıklarında da beylik söylemlerle insanları etkilemeye çalışırlar!
Aşk alanında kullanımına bakalım; basit ilişkilere aşk ismi verip amacına ulaşmaya çalışan aşık adayı maksadına ulaşamadığında başlar sızlanmaya. Aşk acısı falan ayaklarına yatıp yakınır durur! Maksadına ulaşınca susar mı dersiniz? Hayır başka maksat çıkarır ve ona koşar, çoğu… İnler dururlar işte! Sadık da olmaz çoğu aşkına. Çünkü aşk amaç değildir, araçtır! Aşk, amaç olmalı mı? Hayır, aşk asla amaç olamaz! Aşk bir vasıtadır, hatta vasıtanın yakıtıdır. Maksada ulaştırmaya yarar. Maksat ise kişiye görecelidir. İlahi aşk ayağı meşhurdur… Eleman maksadını ilahi sunup, kutsal aşk naraları atarak maksadını kovalar! Ve çokları maksadına ulaşamaz çünkü maksat başkadır genelde… Bırakalım onları bu alanda debelensinler!
İdeolojik ve dinsel alandaki ezik söylemlerin en etkili olanı insancıl olanlardır! İnsan hakları, ezilenler, aç ve fakirler üzerinden ideolojik ya da dinsel maksat güdülür. Tüm Dünya’da en eski yöntemdir ve hep tutar! Kurtarıcılar ve kurtarıcıların ayrıcalıklı yandaşları vardır. Bildik hikaye ilahlar ile başlar, aracılar ile devam eder. İdeolojik alanda ise fikir babalarıyla başlar sempatizanlarla devam eder… Bunları da bu alanda debelenişe bırakalım mıi ne dersiniz? Bırakalım, debelensinler; insanları kurtaracak olan yine insanların kendileridir çünkü. Bir insan sadece kendi içsel uyanışı ile kurtulur, toplumlar da böyledir. Kurtarıcıların kurtardığı toplumlarda “Kurtarıcı” söylemi hep vardır ve bu toplumlar kurtarıcılardan kurtulamazlar!
Kendi öz potansiyelini açığa çıkaramayan toplumlarda ortaya çıkan, çıkarılan kahramanlar tüm potansiyeli alır ve en yakınından başlayarak tabana yayar… Doğal olarak bir potansiyel kapma savaşını da körükler! “Sezar” yazımda bahsettiğim durum. Zalim ve mazlum edebiyatıyla yürütülen bu kısır döngü içinde rol kapma yarışı kaçınılmaz. Yani menfaat kapma yarışının adı zalimlere karşıt olmak ya da mazlumların yanında olmak şeklinde sunulur! Ayrıntısını biliyorsunuz bu durumun.
Zalim, mazlum?
Çünkü zulüm izafi. Birinin "Zulüm" dediğine diğeri taraf olabiliyor! Zulüm yapmak başka, taraf olmak başka, zulme hak kazanmak başka, zulmü bir zulme karşılık hak etmek başka, namus ise bambaşka. Tarafsızlık dahi bambaşkadır. Zulme karşılık zulüm göreni mazlum saymak aldatıcı olur. Unutmayalım ki zalim zalimle hem demdir. Yani zalim zalime zulüm eder, aslında mazlum sıfatı devamlı yer değişir. Tahterevallinin iki ucundakiler gibidir hal. Tahterevallide birbirlerini alçaltıp yüceltenlerin yani iki uçtakilerin dönem dönem zalimi, mazlumu oynaması vardır. Biri zalim iken diğeri mazlumu oynar; sonra da biri diğerini yükseltir ağırlığıyla bu durumda mazlum zalim yer değişir. Dengede duran ise tarafsızdır. Bu iki uçtaki zalim ve mazlumu oynayanlar devamlı ortada dengede olanı kendi yanlarına çağırırlar ki bu dahi çaresizliklerindendir. Çünkü bir sonraki dönemde de kendileri zalimi oynarlar. Sırat denge hali ise tarafsızlığın ta kendisidir. İki haksızdan birine taraf olmak gerekmez! Ama bu iki haksız zalim konumundayken tehdit edip yandaşlık ister, mazlum konumuna düşünce de acındırıp tüm kutsallar ve tüm insani söylemlerle destek ister. "Yemezler" desem ayıp olmaz! Bundan emin olun.
Tarafsızlık konusu da anlaşılmıyor galiba. Yani tarafsızlık, iki haksız olana da taraf olmamak olarak algılanmalı yoksa hakka ve doğruya taraf olmak zaten doğal bir tercih. Yani siyasi olarak tarafsızlık konusunda siyasiler tarafsız olamayabilir. Zaten olamıyor da. Hatta siyasilere taraf olanlar da tarafsız olamıyor. Bir mazlum bir zalim olarak debelenirler. Yani felsefi bir bakış siyasi alanda yamulabilir.
Son tahlilde; iyi, kötü görecelidir! Evrende aslen kötü yoktur. Çünkü tüm yansıma esmanın yansımasıdır! Tercihlere göreceli olarak iyi kötü belirlenir! Biri tercih eder iyi olur, diğeri tercih etmez ona da kötü olur! Birinin tercihine diğeri “Kötü” der! Bu dahi tercihe görecelidir. Felsefi açıdan bu böyle. Toplumsal adalet açısından ise ölçü şudur; bir tercih geniş manada insana zarar vermiyor ise iyidir! Yani birinin tercihi diğerine zarar vermediğinde diğerince “Kötü” de olsa tercih edene göreceli iyidir! Zaten sorun da burada, müdahale ile oluyor adaletsizlik! İnsanlar kendi iyi kötü algılarına göreceli olarak tüm insanlığı şekillendirmeye çalışıyor. Bu alanda kavga veriyor, kutsallarla ve ezik söylemlerle kavgasına destek arıyor! Güçsüz iken ezik söylemler, güçlenince de beylik söylemlerle aslen kendi tercihini, menfaatini güdüyor!
Selametle,
Ahmet Bektaş