FUTBOL OYNAYACAK SAHAMIZ YOKTU
FUTBOL OYNAYACAK SAHAMIZ YOKTU
Sevgili okur,1967–70 Yılların da, spor yapacak sahamız yoktu. Bizler, çakal tepesi altında ki “Zurnacı Kayası”nın diğer yamacında ki “Cevizli”ye çıkar, şayet şansımız varsa boş saha bulur, bulamazsak futbol oynamak için, bizlerden önce oynanacak maçların bitmesini beklerdik.
“Cevizli” deyince, öyle dağ başı filan gelmesin aklınıza. Orası biz gençler için bir özgürlük ve rahatlama bölgesiydi. Birçok arkadaşımın ve tabii benim de oralarda sıkıştıkça gittiğimiz “sota” yerlerimiz vardı. Buraya başta Çengelköylü gençler olmak üzere, Havuzbaşı ve Güzeltepeden’de gençler gelirdi. Öylesine iddialı maçlar oldurdu ki, Çengelköy’den tepsilerle baklava, börek ve kasalar dolusu gazoz ile biralar getirilirdi. Futbol oynayanların dışın da seyirciler de ateşli olunca, o maçın seyrine ve sonrasına doyum olmazdı.
Şimdi villalarla kaplı bu bölgede, hemen her çeşit meyve ağacı vardı. Bizler maç için sıramızı beklerken, istediğimiz meyveyi, mevsimine göre ağacından taze taze yerdik. Cevizli’de, papaz eriği, kiraz, vişne, böğürtlen, altın ayvası, hurma, ham yenen hurma, ceviz, fındık, incir, armut, elma gibi meyveler yetişirdi.
Bizlerden önceki ağabeylerimiz, “Kemalettin Tuğcu” caddesinin üzerinde ki “Galip bey”in bahçesinde top oynarlarmış. Kimler mi? Köpekçi Taner, sarı Saim, ciğerci Mehmet, arap Kamil, Orhan abi, arap İlhan, ayı Tarık, simon Taner, yeni sinemanın makinisti Haluk ve Faruk ağabeyler…
Aynı yıllar da, şimdi üzerinde dört adet villa bulunan, Nur sinemasının arkasında kalan dere yolunun arka bahçesi olan ve bizlerin “Teksas” diye isimlendirdiğimiz, bu bahçede de güzel futbol maçları yapardık. Buraya da Allah, tıpkı “Cevizli” gibi meyve bakımından bol miktarda yağdırmıştı. Sahanın arkasından akan “Bekâr Deresi” şırıltılı suları ve kenarında devasa “Söğüt Ağaçları” yetişen güneşten gelen bol miktarda ışınlarla, görülmeye değer bir manzara oluşurdu. Şimdi ki villaların bulunduğu arazide ise, rahmetli elektrikçi Yılmaz ve ailesinin kaldığı, diğerinde de manifaturacı Altıparmak’ların ve kanun yapımıyla uğraşan bir ağabeyin oturdukları, iki ahşap ev vardı.
“Teksas”ta da, çok güzel maçlar olurdu. Bu arsanın karşısındaki iki apartmanda oturan, çocukluk ve gençlik arkadaşlarımız, Nuri, Tevfik, Aytaç, rahmetli Nihat, Hayri, Sadi, Haldun, Tarık, Necmi ve bendeniz, “Volkan Spor” ismi ile bir takım kurmuştuk. Beyaz t-shirt ve önünde bordo kurdeleden ”V” harfi işlenmiş formalarımızla, birçok takımı ağlatmıştık. Bazen dört takım yan yana ve uzunlamasına çift maç yapardık. Efendim, şöyle bir zaman perdesi açılsa da görmeliydiniz, içimizde mükemmel futbol oynayan (Nihat, Sadi, Hayri, Haldun, Necmi gibi) ne arkadaşlarımız, ne cevherler vardı… Ama sahamız yoktu…
Sevgili Çengelköy, yukarıda adı geçen arkadaşlarımla “Döküntü 69” adlı bir orkestra kurmuştuk. Onların oturdukları apartmanın çatı katında, rahmetli babaları bizlerin çalıp söylememiz için, bir yer yaptırmışlardı. Bizler vakit buldukça burada toplanı, çalar söylerdik. O kış Bağlarbaşı Neşe Düğün Salonunun devamlı orkestrası olmuştuk. Yaz geldiğinde onların Ağva’da yazlıkları olduğu için oraya giderlerdi. Tabii ki bizlerde takımları toplayıp, onların ardı sıra peşlerinden giderdik. O zamanlar Ağva’nın meşhur gazinosu “Motel Tahir” de hem bedava pansiyoner olarak kalıp, hem de akşamları bedava program yapardık.
Sevgili Çengelköy, o yıllar da Çengelköy’de gezi programlarını rahmetli “Maymun Erol” ve “Uzun Lütfullah” yaparlardı. Bazen otobüs, bazen büyük motorlarla yapılan bu geziler, Çengelköylüler için hem bir ucuz fırsat, hem de bir neşe kaynağı olurdu. Tesadüf bu ya, o yılda bizler Ağva’da hem çalıp, hem de tatil yaparken, bir sabah iki otobüs ve bir de rahmetli Yaşar Ağabeyin münübüsü ile Çengelköylüler geldi. Hepimiz çok sevindik ve kaynaştık.
Günlerden pazardı ve Ağva’nın ezeli rakibi “Kandıra” ile futbol maçı vardı. Ancak duyduğumuza göre Ağva son yıllarda Kandıra’ya karşı bir türlü başarılı olamıyormuş. Bizlerin daha önce tanıştığımız Ağva’nın öğretmenleri yanımıza gelip dertlerini söylediler ve Çengelköy’den bu maçta oynamaları için futbolcu istediler. Hemen maymun Erol devreye girdi ve beni sağ bek, rahmetli köpekçi Taner’i kaleci ve orta uç olarakta, taş kafa Haldun’u verebileceğini söyledi. Onlarda memnuniyetle kabul ettiler.
Sahanın sağ yanı silme Çengelköylü dolu, bir o kadar da Ağvalı. Ben sağ bekte canımı dişime takmış adam geçirtmemeye çalışırken, ne olduysa Kandıra bir penaltı kazandı. Köpekçi Taner penaltıyı kurtardı. İşte bu kurtarış bizleri ve seyirciyi ateşledi, artık sahada Ağva oynuyordu. Sağda orta çizginin birkaç metre gerisinde bana bir hata yaptılar. Ceza atışı için topu diktim ve Bismillah deyip, topu tam altı pasa, taş kafa Haldun’a gönderdim. Hafif falso alan topa taş kafa öyle bir röveşata yaptı ki, herkes bu estetik hareketin güzelliğine bakmanın tadını çıkarmaya çalışırlarken… Top Kandıra kalesine girmişti bile.
Sevgili Çengelköy, maç bitti ve ağva 1–0 maçı kazanmıştı. Öylesine bir coşku vardı ki inanın kalemim yetmiyor. Ağvalılar ezeli rekabetin verdiği hırs ile yeri göğü inletirken, Çengelköylüler, işte bizim çocuklarımız diye bağırıp, ağlıyorlardı. Vakit akşamüstü olmuştu ve Çengelköylülerin yolu uzuncaydı. Arkadaşlarımızla vedalaştık ve Çengelköy’ü uğurladık. Ağva’da ise bayram vardı. Hemen uzunca bir sofra kurdular, donattılar, iki veya üç koç kestiler ve ateşte döndürerek kızarttılar. Gerçekten bizleri gönülden kucaklayıp, duygularını saklama gereği duymadılar. Ancak biz, tedbirli yiyip, içmeliydik. Ne de olsa akşam yine sahne vardı… Ramazan Bayramınız Mübarek Olsun… Sağlıkla kalın…
Hüseyin A. Tuna
T U N A C A N
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.