- 588 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
YOLLAR ve YILLAR
YOLLAR ve YILLAR DEDELERİMİZİN ANLATTIKLARI
Yüz on yılı yaşamış dedelerimizin anlattıklarıydı. Dün gibi gözlerimizin önünde. 40 yıl önceydi hala gözleri görüyor kulağı işitiyor, ayakları basıyor, söyledikleri de hala yansıyordu her geçen güne. Öyle ki çınardan esintiler kurtuluş savaşı öncesinden esintiler ve el birliğiyle gelinen bu günler. Anlatılanlarda yollar ve yıllar vardı. Uzun süreli gidip gelmemelerin askerliklerin ve de çekilen açlık ve sefaletin geride bıraktıklarıyla bugüne ve torunlarına yansımasında vazifeydi. Sanki anlattıklarında bugün ki yollar ve yıllar hep saklıydı alınacak onca derslerle.
Herşeyin ama herşeyin insan için olduğu gerçeği ile hareket ediyor vede kıymetini biliyor bilmesine ama bir şey eksikti yetmiyordu nedense, defalarca anlatmaya. Dededir yine söylenir dendiğini hem de bile bile. Gözü gönlü bolda olsa kullanılan her nesnede gözü gibi değerliydi. Bulmak zordu bir zamanlar yoksulluğun pençesinde olanların onları dirhem dirhem elde etmenin vede yerli yerinde kullanmanın sabrı ile yaşamışlıklardı. Söylemesi kolaydı yaşaması zordu o dönemleri bir başa bir ele birde ayağa sormalıydı ne çekti ne çekmedi diye. Dokundukları herşey yeniden can buluyor nur nimet içinde olduğumuzdan hep bahsediyorlardı.
Askerlikler küçük yaşta evlilikler ve geride bırakılan çocuklar ile aylarca günlerce hal ve ahvalden habersiz olan günlerde bir resim vardı koyunlarında siyah beyaz yarı buğulu yada yırtıkta olsa tesellisi yanında aç kalsada, açıkta kalsada o resimle belkide hayatta tek çektirebildikleri resim ile anlatılan 20- 30 yıllık askerlik süreçleri karşılığında verilen araziler, hoş o araziler sahiplerine hiç ulaşmasada hazine malı olarak kaldı hep orda, burda diğer ülkelerde. Zaman zaman hikayelere konu oldu elde kalan miraslar.
Anlatılan çok yönlü kadının çilesi bekleyen sabırla yol gözleyen kadın ile çol çoluk yarı aç yarı çıplak ayaklı okur okumaz tarlada bağda bostanda kimi zaman küçük köhne damın dibinden seslenişlerle. Bir yol gözler bir yol eyler samanı, harmanı, ineği buzağısı vede öküzüyle kendine bir yol eyler kurtuluşta kurtuluş diye. Bir oğul var sadece, bir koca öküz çatılır oğul uşaktır aslında kendi de büyüdü mü büyümedi mi bilemez. Lakin hem öküzün yükü hem de oğulun yükü ağırdır.
Öküz öküzlük edemez boyun eğer olana bitene, oğulda ana yükü, bacı yükü, kardeş yükü ağırdır soramaz sorgulayamaz doğuştandır vede doğaldır sorumluluğu. Haberin kaynağı fısıltıdır şehirden şehire, nahiyeden nahiyeye, köyden mezraya bir yol uzanır, kulağı bükülen gıcırtılı radyolardan, bin ses vardır ahaliye. Herkesin tek vücut olduğudur, düşmansa tektir, top yekûn zarar verir zarardan öte can alır, candan öte yakar yıkar geçer.
Zaman zaman gelir haber üzücü zaman zaman gelir haber sevindirici. Bilirler yokluk yoksulluk zordur ama e zoru boyun eğmeye boyundan olmaya razı değildir. kenetlenir dil bilen de bilmeyende sağır dilsiz kör sakat topal bir aradadır bunun adı birlikteliktir. O birliktelik bu günlerin habercisidir adeta. Hem dar gününde ömrü geniş gününde ömrü kısadır aslında zaman akar zaman durur zaman geri döner olasısı hep yanı başlarındadır. belki Bu yüzden nasihatler laflar sözler bir asır ötesinden de gelse hala anlam ve değeri o günkü kadar özeldir. Bir başka diyardan yansımadı onca şey.
Doktor yüzü görmeyen dedeler yaralarını kendi sarardı, tedavilerde bitki otları doğadan alınır, pan zehire de bünye yeterdi. bağışıklık sisteminde güç kuvvet veren bulgur aşı. Şöyle derdi dede buğday bulunmaz arpa, çavdar ve de darı ekmeği yapılırdı kılçığı boğazı yırta yırta yutulurdu. Bir damla yağla bir yumurta pişirildi mi lorttun adeta. Bir avuç mercimekle bir külfet doyurulurdu. Kül ile yıkanan çamaşır tokaçla vuruldu mu pak temiz olunurdu. Hikayeler görmemişlikten öte hayal ürünüydü Kaf Dağının ardından gelirdi anlatılanlar üstüne kona kona Bağdat’a, Şama yol alırdı gidenler.
Devran döner bir gün der, dönmese de hem kendi görmese de hani, bir gün torun torba görürdü elbet. Tüm etnik kökenler, inançlar sevinçler bir ve birliktelikten geçer. Bana dokunmayan yılan bin yaşarsa nice olur haller hem bugün bana yarın sanadır hiç mi hiç yoktur farkı diyenler, kışın ayazında yola düşenler, bir can dünyaya gelsin derken üç beş insanın karlı, dağlı, buzlu yollarda sırt sırta verdiği onca haller, akıl karı değil dense de yol alanlar başardılar zamanında bir olmanın birlikte yaşamanın yolunu. sofrayı seren gelin arkada aç kaldı çoğu zaman, misafir yesin diye ayıp olmasın diye.
Anneler sadece sütüyle beslediler uzun yıllar yoksulluğun gözü çıksın dahi demediler hem. Bu yüzdendir insanoğlu birbirine anne sütün gibin helal olsun diyerek helalleşir. Yumruk gibi olmayı unutmadık, bir elin beş parmağı var bir insanda on parmak hangi biri aynıdır parmakların hem, bir elin nesi var iki elin sesi de var, tek elden ses çıkar mı ola, bir sorun varsa bin çözüm vardır yeter ki çözmek isteyelim. Bir yarayı hep birlikte saralım, kabuk bağlasın hele iyileşir. Yalanın riyanın yanlışın kimseye faydası yok diyen affeden affettiren zalimden zulümden uzak duran dedelerimiz.
Dede, yıllarca yollar yerler gördü yüzlerce insanlar ülkeler gördü, savaşlar gördü, zararlar ziyanlar gördü, barışlar zaferler gördü, yıllarca da anlattı çoluk çocuğa akli selim olmanın sükûnetin sabrın zaferlerini yormadan yorulmadan. Bu ne işti ki o gün anlatılanlarda çocuktuk bugünse anlamını daha iyi kavrayabilen onlar olduk.
Yazan - Hülya COŞKUN
Fotoğraf - Levent YAVUZ
YORUMLAR
onlar faklı dünyanın insanları...bugün onlara yabancı..az ile yetinmenin elde olunanla kavrulmanın kuşağında yaşayanlar...keşke bu adetler bugün ki insanlara da örnek olabilse...yazı anlamlı ve hüzünlü ..tebrik ederim..sevgilerimle..
SEVİLAY DİLBER tarafından 7/29/2013 12:17:15 PM zamanında düzenlenmiştir.