- 17403 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
OY GELİNİN ÖYKÜSÜ
OY GELİN
Köye gitmem gerekti ve otobüs bileti bulamadığım iyi oldu, direk köye giden köy dolmuşunda orta yaş üstü bir kadın ve uzun süre yaşanılmışlığın tam ortasında yine bir garip hazin öykü yol boyunca. Bir ananın çocuklarına düşkünlüğü ile yansıdı bana. İçinde yazmaya değer insan ilişkileri var. Kaderlerin kederlere, kederlerin sevinçlere yol alışıydı anlatımlar. Ana bu ya, söyler de söyler hem de hiç tanımadığı bir yabancıya. İçli iç çekişleriyle yollara düşmüştü bir oy gelin peşinde.
Irgatlıklarla geçmiş tüm zaman. Çoluk çocuğu okutmaya okutup adam etmeye, bir baltaya sap etmeye adanmış yaşamı. Öncelikle yaşımı sorar benden inanamaz 25 de 25 der lafın arasında sorar durur bana ama 40 üstü olduğuma yine de inanamaz şeker ana hiç mi hiç göstermiyorsun. Hem seni ALLAH çıkardı karşıma sanki, yoksa bu yol biter mi ola. Arada bir yanağından makas alır dururum anlatışı hoştur, ifadesi güçlüdür, şivesi de yerli yerindedir. Yine de ben çok şiveyle konuşamıyorum. Önemli olan anlattığı hikayedir, içindekilerdir. İçselleştirdiği onca şey de zamanı geri getiremez.
Çocukları büyümüştür kızı yoktur ananın. Bir gelin olsun demiş zamanında, ona buna demeden bacısına gizlice der ’kızın alam oğluma’... Bacısı bulur havadan sudan sebep, sonuçta yok der demesine, kızına da demez hani teyzen ister seni. Zamanla araları soğur iki bacının ama yine de yola devam ederler. Kendi de oğluna kız bulur ve evlendirir tabir yerindeyse baş göz eder. Oğlu okumuş meslek sahibi olmuş hayatına yön vermiştir. Oğlu ve gelini mutludur mutlu olmasına. Ama kader teyze kızının yüzüne gülmez. Zamanla birine verirler. Çocuğu olur ama kız mutsuzdur. Eşi ise evdeki hesaba uymaz yalan yanlış karmaşık yolda yürür durur. Durum klasik aile içi şiddetine döner artık. Kız da hastalanır, zamanla kaldıramaz hale gelir ve yaşamdan kopar kalır ortada çocuk. Öyle ki teyzenin içine dert olur bu durum.
Bacısına hiç açılamaz ama ’keşke öyle olmayaydı da…. bana vereydi bu kızını hem böyle mi olurdu sonu o kızımızın’ demekte. Şeker ananın büyüğü hala durur ama üç oğlundan küçüğü de nişanlanır. Ona uzaklardan alır oy gelinini. Yabancıdır ağzı yanmıştır, akrabadan isteyemez. Gelinim için kapının önünü dahi ben süpürüyorum, konu komşu ve diğer kaynanalar şaşırıyor, gelinimin kıymetini biliyorum, onlar da benimkini bilirler, hem ben onları hoş tutam ki onlar da beni hoş tutsun diyerek böbürlenir şeker ana. Kocam bana kızsa da ben ’çocuklar bilir’ derim. O kadar okumuşlar. bizden daha iyiler. Hem onlar seçsinler mutlu olabilsinler. Bir hatır gönüldür der, kızım dersem kızım olur, gelinim dersem gelinim olur. Onlar için o kadar çalıştık biz yaşamadık onlar yaşasın. Ne çok şeyin değiştiğini de yansıttı bize. Yeni nesilin hep rahatı yerinde olsun demekte şeker ana, görmemişliğin acısını verdiği rahatlıklarda sunmaktadır adeta.
Şimdiki zaman gibi değildi nerde o rahatlıklar; eskiden bir kızı on kişi ister kimsenin haberi olmazdı, olursa da bir başkası istemezdi hani ayıp olmasın diye. Kızın haberi hep sonradan olur yada hiç olmazdı. Akraba evlilikleri annelerin iki lafıyla daha hamileyken başlardı. Ultrason yoktu. Halk diliyle görünüş itibariyle tahminler yapılırdı senin kızın, aha da benim oğlum olacak diye. Beşikler kertilirdi kertilmesine, sözler verilir şartlar koşulurdu. Lakin çocuklar büyüdüğünde evdeki hesap çarşıya da uyar uymaz yol alınırdı. Kimi sevdalar yüreğe kazılır dile gelmez, dile gelenlerinde de aileler davul dengi dengine der, yok sayardı gençlerin varlıklarını. Pek nadirdi sevdiğine varmalar. Her şeyi büyükler bilirdi. Su küçüğün söz de büyüğündü. Erken yaşta evlilikler kendiyle büyümelerle yol alır, göz açıp kapatıncaya dek de çocuklarıyla birlikte büyüdükleri, torunlarıyla birlikte çocuklaştıkları anlara dönüverirdi. Kimine göre kader kısmet, kimine göre de hayırlısı olsundu hep.
Değer verdiğim bir yakınım anlatmıştı yine bir sevdanın dışa vurulmamışlığının 70 yıl sonra yansımasını; Hiç tanımadığım biri ziyaretime gelmişti, 90’lık babamı sordu, çokta yakından tanıyormuşçasına. Madem öyleydi ben neden tanımıyordum diyerek. Oğul der ”Hoş beş ettik, eskileri konuştuk, selamını babama iletecem dedim” ona. Oğul tanımaz ama babasına sorar “filanca geldi seni sordu ’annem çok anlatırdı sizi dedi, hem biz çok eski tanıdığız’ dedi. 90’lık babam hazin bir hikayenin başkahramanıydı hatırladı hemen evet yıllar öncesinde onun annesi beni çok seviyormuş anladım meğerse. Demek ki oğluna da benim adımı koymuş.’ der.
Oy gelinleri seçenlerin çoğu analardı. Önce uzaktan takip ederlerdi. Yol erkanı var mıdır, ayakkabıları düzer mi, mantoyu tutuyor mu, hele çayı zamanında getirir mi, eli ayağı düzgün mü, sağlıklı mı, iğneye ipi geçirir mi, kalan ekmeği döküyor mu diye bakar da bakardı. O da yetmezdi alçak gönüllü mü, tatlı dilli mi, az konuşup çok anlıyor mu, gözü gönlü tok mu? Beti bereketi var mı, yürürken tezcanlı mı işe eli yakışıyor mu, bilgi becerisi var mı, dikiş nakış var mı çeyizini kendi eliyle mi yapıyor?.. Bir arkadan bir önden görmek gerek, bir aşta bir işte görmek bile yetmiyordu, bir de ağzı kokuyor mu, yollu mu erkanlı mı, kardaşı var mı, babası aşir mi, kökü kömeci de olsun, bildik tanıdık olsun, ele su döken olsun ya da eline kimse su dökemesin derlerdi.
Bu kriterleri geçti mi oy gelin dert çeker mi acep denir, dert olmadan, dert etmeden yaşar mı acep, iyi günde kötü günde yar ve yardımcı olur mu aileye denirdi. Analar anlatırdı gelinlerini, gelinler anlatırdı kaynanalarını, çocuklar hep arada derede kalırdı. İdare etmek kayınbabalara düşerdi. Kayınbabalar akrabalıklarında hep gelinlerden yana oldular, hiç oy gelinlerle kötü olmadılar ve de arkadan da idare et dediler kaynanalara. Torunun torbanın hatırı var, hatırın katıra dönüşmemesi gerek hem.
Öylesine ki kız babaları hep arada derede kalır akrabalıklar da evlattır, atamaz satamaz, zorlayamaz da. Nikahın kerametine hep inanılırdı. Vitrine konmayan damatların huyuna suyuna bakılırdı. Oy gelinlerin ise bir elinden binbir maharet beklenirdi. Kayınbabaya hürmet eden oy gelin, kaynanın gözünün içine bakardı yeter ki bir kızım desin diye. Sabah erken uyanmalı kahvaltıyı hazırlamalıydı.
Oy gelin Söylenileni harfiyen yerinde ve zamanında yapmalıydı. Ta ki oğul uşağa katılıncaya ve de bir altında olan kayın hanımı gelinceye dek. Sonrası mı?.. Terfi vardı hem de ne terfi. Gördüğünü öğretecek, birlikte yol alacaklardı oy gelinlerle. Öyle ki ya eltiler anlaşır bacı gibi bir olur, kaynanaya meydan okurlardı ya da tam tersi birbirlerinin hani etini yeseler doymazlardı, yine de belli etmezlerdi. Oysa insanın doğasında vardı, sevgi paylaşılmaz diye. Küçük tatlı kıskançlıklar, ailelerde sarsıntılara neden olsa da sarılırlardı tüm oğul uşağa. Oy gelinler isterlerse o sülaleyi baş tacı yaparlardı ve adları ’filancanın bir gelini veya kızı var, deme gitme sütü helalmiş anasına babasına rahmet, ele bir evlat yetirmişler ki, ne sen sor ne de ben söyleyem görmek lazım vesselam’ olurdu..
Şeker analardan başka biri iki gün önce şöyle dedi bana: ’Boylu boyunca bulursun da, huylu huyunca bulamazmışsın’.Yoldaki şeker ananın yarası ’Anasına değil kızına oysa ben söylemeliydim, ya da anası söylemeliydi. Mutlak yine yok deseydi de böylesine üzerimizdeki bu ağır yük kalmasaydı, hayat boyu çekilmeseydi tüm bu çile.’ dedi. Bu nedenledir ki her insanın kendiyle direk ilintili konularının gizlenmeden saklanmadan söylenmesi son kararı mutlak olumlu yada olumsuz değerlendirme hakkını kişilerin kendisine bırakılmalıdır.
Her yaşanılanın bir görünen bir de görünmeyen tarafı vardı. Görüntüye aldanmayın demek de bana kaldı galiba. İnsan ilişkilerinde oy gelinler size düşeni hep yaptınız, yapınız da öncelikle sosyal ve toplumsal değerlerin ilk yansıtıcısı sizsiniz çocuklara. Erkek egemen toplumda kız erkek ayırımı yapmadan evlatları şımartmamaya bakın, onlara herşeyden öte hayatı öğretin, onları iyi birer birey olarak topluma yetiştirin.
Herkesin saygı ve sevgi çerçevesinde bir mutlu aile olmasını temenni ediyor, sosyal yapının gereği olan ailenin kutsal olduğunu hatırlatıyorum sadece. Oy gelinlerin, hala anaç yürekli annelerin fedakarlıklarından geçen bir kuşağın içimizde saklı olduğunu onları hep yansıttığımızı hiç mi hiç unutmayalım.
Saygı ve Sevgilerimle...
Oy Gelin Şiiri edebiyatdefteri.com/siir/749203/ eklendi.
Yazan - Hülya COŞKUN
Fotoğraf - Levent YAVUZ