- 1337 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ANİ İPEKKAYA
„Yaşamını Tiyatroya Adayanlar“dan
ANİ İPEKKAYA…
Bugün günlerden Çarşamba... dün ise Salı’ydı; yani benim birkaç aydır Salı akşamları Atv’deki severek izlediğim dizi olan “İSTANBUL’un ALTINLARI”nı seyrettiğim akşamdı.
Umarım kaldırmazlar bu diziyi de. Geçtiğimiz sezon “Deli Saraylı” vardı. Maalesef kaldırıldı.
Türk tiyatrosundan Haluk Bilginer, Demet Akbağ, Salih Kalyon, Defne Yalnız ve Ani İpekkaya gibi değerli usta oyuncularının oynadıkları “İstanbul’un Altınları” adlı diziyi seyrederken keyifleniyorum. Herbiri yıllarını Türk tiyatrosuna vermiş sanatçılarımız. Bu sanatçılarımızdan Haluk Bilginer, Defne Yalnız ve Salih Kalyon’la yapmış olduğum söyleşilerimi sizlerle paylaşmıştım. Şimdi ise sizlere Ani İpekkaya ile yapmış olduğum söyleşimi aktarıyorum.
Ani İpekkaya ile söyleşimizi Büyükada’da, “Deli Saraylı” dizisinin (maalesef kaldırıldı) çekildiği köşkte yapmayı planlamıştık. Aksilik olunca söyleşimizi kendi evinde yapabildik. Büyükada setinde ise Perran Kutman’la yapmıştım söyleşiyi. “İstanbul’un Altınları” dizisinde Haluk Bilginer’in annesi rolünde oynuyor usta oyuncumuz Ani İpekkaya. İstanbul Bakırköy doğumlu. Doğum tarihini sorduğumda “ölünce öğrensinler... ” diyor. Ortak dostumuz değerli oyuncu ve yönetmen Çetin İpekkaya onun eski eşi. Söyleşi esnasında Çetin Hoca’nın da kulağını çınlatıyoruz. Ailesinde tiyatro sanatıyla haşır neşir olmuş kimse yok kendisinden başka. İlk tiyatro tecrübesi konservatuarla olmuş. Çocukluğunda, okuma yazma öğrenmeden eline aldığı kitabı ters tutup, doğaçlama yaparak eğlendirirmiş evdekileri. İlkokul sıralarında ise güzel şiir okuyup herkesi ağlatmasıyla tanınmaya başlamış. O günleri kendisinden dinleyelim:
Okuma yazma bilmezken...
Benim ilk tiyatro sanatıyla tanışmam çok enteresan bir başlangıçla oldu. Ailemde tiyatro sanatıyla uzaktan yakından ilgilenen kimse yoktu. Ben İstanbul’un Bakırköy semtinde doğup büyüdüm. Mahallemizde, tabii o zamanlar mahalle diyorduk, karşı komşumuzda konservatuara giden bir Nuran ağabeyimiz vardı, ablası Saime de keman çalardı. Ben daha okuma yazma öğrenmeden, elime aldığım bir kitabı ters tutarak, improvizasyon (doğaçlama) konuşmalarımla bahçede herkese tiyatro yaparmışım. Komşumuz “bu kız ne zaman okuma öğrenmiş de, kitabı ters tutuyor...” demiş. Demek tiyatrocu ruhu daha o yaşlarda bende oluşmaya başlamış.
Şiir okuyarak herkesi ağlatırtım...
Konservatuar eğitimime kadar herhangi bir amatörce sahne tecrübem olmadı. Sadece ilkokulda Ermenice şiirler okurdum. Yaptığımız müsamereleri Türkçe ve Ermenice sergilerdik. Bu müsamerelerde beni seyredenler ve öğretmenlerim bende oyunculuk kabiliyeti olduğunu belirtiyorlardı. Bunu ben de hissediyordum. Ünlü bir Ermeni şair vardı, ...., (şairin adı ne yazıkki ses alma cihazında anlaşılmıyor. A. D.) onun şiirlerini okuduğumda herkes hüngür hüngür ağlardı. İlkokulda böyle bir kabiliyetim olduğunu anlamıştım. Öğretmenlerim de bu konuda çok yetenekli olduğumu devamlı söylüyorlardı. Tabi o yıllarda böyle bir kabiliyetin üstünde pek durulmazdı. Ailemde benim bu yeteneğim pek önemsenmiyordu zaten.
ve konservatuar...
Konservatuara girişim ve bitirişim “üstün yetenekli” olarak gerçekleşti. İstanbul Belediyesi Konservatuarından 1961 yılında mezun oldum. 1962 yılında da Lale Oraloğlu Tiyatrosu’nda “Kötü Tohum” oyunuyla profesyonel oldum. Vedat Nedim Tör gibi, o dönemin tiyatro eleştirmenleri yazdıkları yazılarda “Bir yıldız doğuyor” diye benden bahsetmişlerdi. Çok zor bir roldü oynadığım; genç ve tecrübesizdim. Oyunda oğlunu kaybeden alkolik bir anneyi oynuyordum. Küçük kızı da rahmetli Lale Oraloğlu’nun kızı Alev Oraloğlu oynuyordu. Kötülük tohumu dededen toruna geçiyor ve çocuk (Alev Oraloğlu) 7 yaşındayken benim oğlumu ve kapıcıyı öldürüyordu. Bu oyun biraz da Lale Oraloğlu’nun kızı Alev için seçilmiş bir oyundu.
Alkolün zararı...
Lale Oraloğlu Tiyatrosu’ndan sonra sırasıyla Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu, Arena Tiyatrosu’nda oynadım. Arkasından eski eşim Çetin İpekkaya ile birlikte kurduğumuz Özel Kadıköy Tiyatrosu’nda -aramıza daha sonra rahmetli Yıldırım Önal’da katılmıştı- çok güzel oyunlar tasarladık, ancak iki oyun oynayabildik beraber. Yıldırım Önal’ın alkole olan düşkünlüğü tasarladığımız oyunları sergilememize engel oldu. Kurduğumuz Özel Kadıköy Tiyatrosu’nda Cahit Atay’ın “Ana Hanım Kız Hanım” oyunuyla başlamıştık. Çetin İpekkaya’nın rejisiydi. Olağanüstü güzel bir oyundu. Hatta şarkılarını da Ruhi Su bestelemişti. Bu oyundan sonra da “Baba Evinde Hayat ve Tahta Çanaklar” diye oyunu sergilemeye başlamıştık. Ancak Yıldırım Önal’ın içkiye olan bağımlılığından dolayı oyunun sonunu getiremedik.
Yıldırım Önal...
“ ... Yıldırım Önal, 1931’de İzmir’de doğdu. 1948’de Ankara’da Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümünün sınavını kazandı ve 1953’te Yüksek Bölümünden pekiyi dereceyle diploma aldı. Diploma aldığı gün Devlet Tiyatrosunda sanat hayatına atıldı ve 1963 mevsiminin sonuna kadar on yıl çalıştı. Yıldırım Önal başarısını ve ününü Arena Tiyatrosunda da sürdürecektir. Fakat alkole bağımlılık onu giderek çalışamaz durumlara düşürecek, zaman zaman toparlanmayı denese de, alkol yakasını bırakmayacak ve bu gerçekten yetenekli oyuncu önce tiyatrodan, sonra da genç yaşta, yaşamdan kopacaktı... “ Dünya Bir Sahnedir-Mücap Ofluoğlu.
Arena...
Arena Tiyatrosu’nda da Ergun Köknar, Çetin İpekkaya, Tuncer Necmioğlu, Tuncay Önder, Mehmet Güleryüz, Tolga Aşkıner, Atilla Tokatlı, Serpil Gence... gibi Türk tiyatrosunun çok değerli oyuncularıyla beraber çalıştım. Dört oyun oynadık orada: Kayıp Mektup, Übü, Başkalarının Kellesi, Aslan Asker Şvayk... gibi. Übü oyununu Asaf Çiğiltepe sahnelemişti. Kayıp Mektup oyununda Çetin İpekkaya da oynamıştı. Başkalarının Kellesi oyununu Çetin sahneye koymuştu. O ara Asaf’ı kaybettik. Türk tiyatrosu için büyük kayıp olmuştu Asaf. Übü oyunu çok yankı yapmıştı Türkiye’de. Absürd bir oyundu. O döneme göre kapasitesi fazla bir oyundu. Sanat kareketi olarak çok önemliydi.
Absurdizm ve Übü...
“ ... Absurdizm (usdışı, akılalmaz, saçma) ancak 1950’den sonra önem kazanmıştır, ama kökü XIX. Yüzyıl sonlarına dayanır. Günümüzde Alfred Jarry’nin Kral Übü (1896) oyunu ilk absurdist oyun olarak kabul edilir... Jarry’nin Übü oyunu ilk kez İstanbul’da, Asaf Çiğiltepe’nin yönettiği Arena Tiyatrosu’nda sahneye kondu. 1962-1963 tiyatro sezonu... Übü, yazarının deyimiyle ‘yeryüzündeki bütün iğrenç biçimdeki gülünçlük’tür. İnsan soyunda sonsuzluktan beri varolan budalalık, iktidar hırsı, pintilik ve korkaklığı yapısında taşıyan soyut bir kişiliktir. Ama bu soyutluk Übü’nün evrensel, bütün zaman boyunca geçerli olmasındandır. Gerçekte her gün aramızda dolaşan Übü’ler Jarry’nin nasıl da somut bir kötülükle savaştığını belirtiyorlar. Kral Übü tam bir toplumsaql yergidir... Kralığı da, köleliği de deneyen Übü’nün acı serüveninde Jarry’nin bütün umutsuzluğu belirmektedir...” Dünya Bir Sahnedir-Mücap Ofluğlu.
Galatasaray ve Genç Oyuncular... erken emeklilik...
Ahmet Kutsi Tecer konservatuardan bizim hocamızdı. Kendisi beni çok severdi. Beni Galatasaray Erkek Lisesi’ne götüreceğini söyledi. Lisenin Tiyatro Kulübü’nün bayan oyuncuya ihtiyaçları varmış. Bana da “Orası erkek lisesi, ancak ben hepsine tembih edeceğim” dedi. Orada da çok güzel oyunlar oynadık. Sonra bu gruptan birçok değerli oyuncu arkadaşlarla “Genç Oyuncular” grubu kuruldu. Onlar da dönemin en ciddi amatör grubuydular. 1964-65 sezonunda İstanbul Şehir Tiyatroları’na girdim. Oradan da; çok sevdiğim tiyatromdan zamanı gelmeden emekli oldum. Çok üzülmüştüm emekli olmama. Emekliye ayrılmaması gereken kişilerin başında ben vardım. Emekli olduktan sonra tiyatroya devam etmedim. 43 yıl boyunca devamlı oynamıştım. Tiyatro tüm vaktimizi alıyordu. Sadece bir çocukla yetindik. Kızımın ise dört çocuğu var. Kızım Arzu’ya “tiyatrocu olmak istersen sana elimden gelen yardımı yaparım” dediğimde bana “Asla!..” diye cevap verdi.
Çetin İpekkaya anlatıyor...
“ Yıl 1957, Galatasaray Lisesi tiyatro etkinliklerinde " Hırsızlar
Balosu" adlı bir Fransız oyununu sahneye koyacağım. Ama bizim okul
sadece erkekler için, oyunda da dört kadın rolü var, bir tanesi de baş
rol. Gerçi kızların oynayacağı rollerde Notre damm de sion lisesi bazen
bize yardım ediyor ama bu kez onlar da piyes hazırlığındalar. Birden
aklıma edebiyat öğretmenimiz, aynı zamanda İstanbul konservatuarı
tiyatro bölümünde de ders veren Ahmet Kutsi Tecer geldi. Bana, hiç uzun
uzun düşünmeden bu rolü oynayacak bir öğrencim var git konservatuara
konuş dedi. Gidiş o gidiş ! İki ay sonra Ani sahnede seyircilerin alkışları
önünde selam veriyordu.
1960 da konservatuarı bitirdiğinde profesyonel olarak hangi tiyatroda
hangi rolü oynayacağı ona çoktan söylenmişti.
Dört yıl özel tiyatrolarda çalıştıktan sonra, Muhsin Ertuğrul’un
çağrısıyla İstanbul Şehir Tiyatroları kadrosuna girdi.
Tiyatro onun için kutsal bir iştir ve en küçük saygısızlığı kabul
etmez.
Böyle düşünmese elli yıllık çalışmasını hala devam ettirir mi ?
İşine sonsuz saygısı olmasa, Beklan Algan’ın sahneye koyduğu Cesaret
Ana rolünde, tahta bir at arabası yerine koskoca bir jipi, otomobili bir
yıl süreyle oyun boyu çeke çeke rolünü oynamayı kabul eder miydi ?
Ne mutlu böyle sanatçıları olan Türk Tiyatrosuna ”
Film ve tv çalışmalarım...
Film çalışmaları için teklif daha Lale Oraloğlu Tiyatrosu’nda çalışırken gelmeye başlamış, ancak eşim Çetin İpekkaya izin vermemişti. Burçin Oraloğlu o zaman Ertem Eğilmez gibi değerli yönetmenlerle film çalışmaları yapıyordu. Beni de bu çalışmalar esnasında görmüş ve beğenmişlerdi. Bana da teklif ettiklerinde Çetin izin vermemişti. Dolayısıyla film çalışmalarım çok geç başladı. Zaten fazla da film çalışmalarım olmadı. Örneğin Yusuf Kurçenli ile iki film çalışması yaptım. Televizyon dizi çaılmalarım ise 1982’den itibaren başladı. Rahmetli Nezihe Araz’la birlikte TRT için “Hanımlar Sizin İçin” adlı 5 sene süren bir program yaptık. Bu program 11: 00’de başlayıp 13:00’de bitiyordu. Alev Sezer, Nedret Güvenç ve Mücap Ofluoğlu ile beraber eğitsel amaçlı yaptığımız bir diziydi. Çekimler Türkiye’nin her bölgesinde yapılıyordu; yörelerimizin örf ve adetlerini tanıtıyorduk. Örneğin Kütahya’da düğün yapıp, o yöreyi A’dan Z’ye her yönüyle tanıtıyorduk. Bir de TRT2’de “Memleketimden Kadın Manzaraları” diye, yine Nezihe Araz’ın yazmış olduğu, her hafta kadınlarla ilgili bir gazete haberini dramatize ederek oynuyorduk. Olmuş olayları Nezihe Araz bize dramatize eder, biz de oynardık.
Nedret Güvenç anlatıyor...
“ ... 1984-95 yılları arasında TRT’nin tek kanalı vardı. Nezihe Araz’ın yazdığı ünlü “Hanımlar Sizin İçin” programına başlamıştım. Programımız çok sevildi, şöhretimiz bütün ülkeye hatta ülke dışına taştı. Unutulmayan başarılı ve zengin bir kadın programıydı...“ Nedret Güvenç-Kum Zambakları.
Tv ve film çalışmalarımdan bazıları...
İstanbul’un Altınları - 2011
Deli Saraylı – 2010
Gitmek – 2007
Yolculuk – 2005
Kasabanın İncisi – 2003
Karşılaşma – 2002
Bir Aşk Hikayesi – 2000
Üzgünüm Leyla – 2000
Delikanlı – 2000
Külyutmaz – 2000
Affet Bizi Hocam – 1998
Kış Çiçeği – 1996
Avrenos’un Müşterileri – 1995
Hanım – 1988
Keşanlı Ali Destanı – 1988
Merdoğlu Ömer Bey – 1986
Ve Recep Ve Zehra Ve Ayşe – 1983
Badi – 1983
Son tiyatro çalışmalarım...
6-7 yıldır tiyatro sahnesine çıkmadım. En son yine Çetin İpekkaya’nın yönettiği, Cem Davran’ın ve rahmetli Suna Pekuysal’ın da oynadığı Ahududu oyununda oynamıştım. 2 sene kapalı gişe oynamıştık. Yine böyle bir teklif oldu, ancak ben tercih etmiyorum. Çok oynadım. Gerek dram, gerek komedi; çok ciddi oyunlarda oynadım. Çok emek verdim Türk tiyatrosuna. Tiyatro hayatım dolu dolu geçti; bütün ömrümü verdim diyebilirim.
Çetin İpekkaya için kitaplar yazılmalı...
Bence Çetin İpekkaya için kitaplar yazılmalı. Bu kadar kendi değerini hiçe sayan bir insan. Olağanüstü tiyatro aşkıyla yanan çok özel bir rejisördür Çetin. Onun yapmış olduğu rejiler bence Türkiye’de kitap olarak yayınlanmalı. Bir Sabahattin Kudret Aksal’ın “Kahvede Şenlik Var” adlı oyununu sahneledi; şiir gibiydi!... olağanüstü bir rejiydi; Dram Tiyatrosu’nda oynamıştık. Sonra bütün tiyatrolarda oynadık. Çok güçlü bir fantezisi vardır. Ben onun değerinin farkındayım; onun rejilerini ben yaşadım, gördüm, oynadım. “Ana Hanım Kız Hanım”, “Eşeğin Gölgesi”... gibi rejiler ve diğerleri hepsi birer şahaser rejilerdir. Tamamen kendine has bir rejisi vardır. Yani “bir yerden alayım da ona benzer bir şey olsun” gibi düşüncesi olmayan, kendine has ve kendine özel bir rejisi vardır Çetin İpekkaya’nın. Dağarcığından kaynaklanan bir üslubun rejileridir yaptıkları. “Yaşamın Üç Yüzü” diye bir de Fransızcadan bir çevirisi vardır. Gala’sı yapılmıştı. Bakan filan gelmişti. Fakat o, sanki hiçbir şey yapmamış gibi bir kenarda dururdu; çok alçakgönüllüdür...
Ödüllerim...
4. Afife Tiyatro Ödülleri – Nisa Serezli Aşkıner Özel Ödülü, 2000 yılı, Yaşamı Boyunca Tiyatro Dalında Başarılı Çizgisini Sürdürmüş Tiyatro Sanatçısı ödülü... gibi
ADEM DURSUN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.