- 848 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
BİZ ÇOCUKKEN...
/Şimdi sofistike özlemlerin şuh kahkahasına bırakıyorum
İçimdeki yetim serzenişi/
O zamanlar okul sıralarına çentik atmak gibiydi yürek ağrısı… Rıhtımda bekleyen düşlere zordu erişmek ve umut tayfasına takılıp çapaladık hayalleri… Daha gür çıkacağını sanmıştık düş ağaçlarının, belki de bu yüzdendi geride kalanların gözyaşlarına umarsızca bakışımız…
Zordu giymek gurur elbisesini üzerimize, iki beden büyük bencilliğe sarılmak… Kıskançlık su gibi azizdi kimine göre, kimisi çoktan yırtmıştı kibir zincirlerini. Yalnız o zamanlar zarar verirdik kendimize bile bile. Parmağımıza batırdığımız iğnenin sızısı etkilemezdi sinirlerimizi çünkü ihtiyacımız vardı bir damla kana kardeşlik adına…
Biz çocukken damarlarımızda dolaşan kan nişanesiyken kardeşliğin, şimdilerde savaşın amacı oldu kan dökmek… Masumluk kayıp giderken ellerimizden durduramadık sabun köpüğü duyguların usul usul eriyişini ve özlemler büyütürken içimizde kardeşliğe dair pıhtılaştı kanımız damarlarımızda…
Bir simidi ikiye böldüğümü de hatırlıyorum hatta aç bir çift göze mahkum kalıp tamamından vazgeçişimi de… Geçmezdi kursağımızdan bir yudum dahi su, bir sokum ekmek çünkü bilirdik ki gün boyu nimetlerden uzakta yaşayanlar vardı. Paylaşırdık aşımızı, sevgimizi, dostluğumuzu… Tek dileğimizdi hüzünlü bakışların buğusunu silmek ve aydınlatmak kedere boyun eğen çehreleri…
Tahir amca bu kadar sinirli değildi eskiden, bu kadar vurmamıştı hayat… Geçim kaygısı vardı elbet ama biliyordu yetinmesini. Kızı Ayşe kanaatkârdı, bilirdi babasının halini. Hatta yardım ederdi çöpleri dışarıya çıkarmasına. Gurur bilmezdi, gider kendisi alırdı ev sahiplerinin ekmeklerini bakkaldan. Kapı kapı dolaşırdı yüzü asılmadan… Şimdi rezil olma korkusu ve daha fazlasını isteme güdüsü baş göstermişken toplumda bakıyorum da hep sinirli ve düşünceli Tahir amcalar ve babasının helal kazancından utanmakta Ayşeler, Fatmalar…
Sokak aralarında top oynayarak, ip atlayarak büyüdük biz. Sorumluluk taşıdık yüreğimizde takım arkadaşlarımıza karşı. Doğum günümüzde bir öpücük yeterdi yüzümüzü güldürmeye. Mekanik araçların olmadığı gibi dostluklar da mekanik değildi, sanallıktan uzaktı, doğaldı. Hiç bilgisayar istemedik karne hediyesi olarak ya da telefona dalmadık, günde bin mesaj yazma rekorunu kırmak olmadı hayalimiz. Biz, istemekten utandık hatta ima etmekten, avuç açmaktan babamız bile olsa…
Nereden nereye geldik ve nereye gideceğiz meçhul… Üzülsek de kırılsak ve hatta susturulsak da masumluğun arşa çıktığı ve her gün güneş misali ısrarla doğduğu geçmişi unutmak mümkün değil ama bizim geçmişimizi, gururdan uzak, dayanışmadan yana, kardeşlikten nasiplenmiş sarı sıcak mazimizi…
/ Ve can damarıma yerleşirken yetim ezgilerin çığlığı
Biraz daha sarılıyorum siyah beyaz fotoğraflara,
Biraz daha.../
Seda YÜKLER
YORUMLAR
Nostalji talebi değildi bu yazı yalnızca. Kızgın ve kırgın da değildi. Özlemekti anlatının vardığı istikamet. O eski zamanlardan dönememişlerin yazısıydı aslında. Kendilerini o eski zamanlarda sanan, oysa çoktan yeni zamanın yonttuğu olmuşların değil. Fakat ne çare ki, her göz değebiliyor işte renklere kelimelere satırlara. Tebriklerimle.
Biraz daha sarılıyor insan dediğiniz üzere siyah beyaz fotoğraflara ve çağrıştırdığı hislere her duygu günübirlik olarak yaşanıp ;aniden dost düşman, düşman da dost olunca. Ya da yüzüne gülüp, övgüler yağdırıp , arkadan kedinin ciğere erişememiş olması haliyle , hakkında yalan yanlış yakıştırmalar yapınca etrafındakiler; gelince kulağa yalanlar, iftiralar, gerçek niyetler daha bir eksik hissediyor kendini insan çoğaldıkça etrafında gerçek olmayanlar..Farkında olup susmak ve geçmişe sarılmak; temiz duyguları yürekte taşımak bir erdem yine de dost kalem. İyi ki anılarımızdakilere dokunulamıyor ve bulaştırılamıyor (kirli olduğu için ) renkli görünen zamane düşünceleri, sesleri...
Herşey herkesin hakettiği gibi sonlansa da yaşamda; yaşam esnasında uğranılan yollarda bu kadar adil bir düellonun tarafı olmak mümkün olmuyor... Olsa keşke ...
Çok anlamlı bir yazı idi
Kutlarım canı gönülden
Sevgilerimle