- 1101 Okunma
- 11 Yorum
- 1 Beğeni
Dimyata pirince giderken, evdeki bulgurdan olmak…
Yıl bin dokuz yüz yirmi üç, Anadolu’da on üç milyonluk, savaşlarda yıpranmış, yorgun bir topluluk vardı ve bu topluluk yeni bir devlet kuruyordu, adı Türkiye Cumhuriyeti Devletiydi.
Mustafa Kemal Atatürk, kurulan yeni devletin temel harcı olarak; Balkanlardan, Kafkaslardan, Arap yarımadasından gelen göçlerin ve ayrıca Anadolu’da yaşayan halkın birbiriyle kaynaşmasını sağlamak üzere, Türk kavramını birleştirici baz olarak kullanmış, İslam dinini çağdaş normlarda anlaşılır ve yaşanır din olarak yaşatmak için Diyanet işleri başkanlığını kurmuştu. Bu on üç milyonluk yoksul Devlet, pek çok badireler atlatarak iki binli yıllara yetmiş milyonluk bir büyük Devlet olarak gelmişti. Hatta bu yıllarda NATO dediğimiz yapı sorgulanmaya başlamıştı bile.
Batı dünyası bu devletten her bakımdan rahatsızdı. Üye olmak istediğimiz Avrupa birliği böylesi büyük devleti hazmedemeyeceklerini açıkça vurguluyordu. Yani, Türkiye Cumhuriyeti güçlenmiş ve büyümüştü.
Bu Devlet küçültülmeliydi ama nasıl? Toplum mühendisliğinde başarılı olan batı ve ABD işe el attı. Bu Devletteki bireyleri birbirlerine bağlayan güçlü bağ zayıflatılmalıydı. Öncelikle Türk kavramı yerine Din kavramı esas alınarak Devlet yeniden şekillenmeliydi ve zamanın derinliğinde bu plan uygulamaya geçildi. Sünni bir din anlayışının hâkim kılınmak istenmesi, Ülkede Alevi din anlayışını dışlarken, bu kesimle aralarına derin uçurumlar kuruyordu. Diğer yandan Sünni İslam anlayışı ve Türk kimliğine sıkı sıkı sarılan Milliyetçi kesimlerle de ipler kopmak üzereydi. Güney doğuda ise, uzun yıllardır planlanan büyük Kürt devletinin kuzey halkası yıllar süren direnmelerin (şehitlerin, gazilerin çabaları yetmemişti) ardından, kısmen özerk bir yapılanmaya kavuştu kavuşmak üzere. Son günlerde Güney doğuda yaşananlar, suskun ve seyirci kalan yöneticilerin durumu, işin vahametini oldukça artırmakta.
Halk arasında derin husumetler artarken, toplum oldukça gerilmiş bir durumda. Bu arada Din kavramına sıkı sıkı sarılan zihniyette bir Osmanlıcılık hayali baş gösterdi. Uçuk bir ham hayal peşinde koşmaya başlayanlar, kısa süre sonra büyük hayal kırıklığı yaşayacaklardı. İslam dünyasına Lider olmaya kalkanlar kendi ülkelerinde, insanları ötekileştirerek, ülkenin birlik ve dirliğine dinamit koyduklarını geçte olsa fark ettiklerini anlamışlardır sanırım. Ülkede farklı etnik kökenden gelenler, farklı inançlara sahip kesimler maalesef birbirlerine karşı oldukça mesafeli olmaya başladıkları günlerdeyiz. Batı uyguladığı planlarında başarının sevincini yaşamaktadır. Ki bu gün İslam âlemine batlığımızda, kanı akmayan bir İslam devleti yoktur. Oyunlar kısmen birbirine benzemektedir. Bu durumdan kimler ne fayda sağlamakta? Bu soru mutlaka irdelenmelidir. Hal böyle iken Osmanlıcılık hayali peşinde koşanlara şunu demek gerekir
‘’Dimyata pirince giderken, evdeki bulgurdan olmayalım’’
Bu yazıyı yazarken Ülkemin içinde bulunduğu son durumu göz önüne aldım. Katılıp katılmamak elbette ki düşünen her insanın kendi görüşüne kalmıştır. Kimseyi aşağılamak, kırmak niyetim yoktur. Objektif olmaya gayret ettim.
Lakin Ülkemin son günlerdeki durumuna iyice bir göz atmanızı isterim. Neler olmakta?
Şahsen gelişen olaylara baktığımda, her an bir Pakistan, bir Irak, bir Mısır olmak üzere olduğumuzu görmekteyim. Sonuçta, Batı istediğini almak üzere. İçten içe kendisi ile boğuşan bir Türk Devletini daha uzun yıllar sömürmek, sanırım onlar için çok daha elverişli ve kolay olacaktır.
Siyonizm’le, masonlarla mücadele edeceğiz derken, galiba onların kucaklarında kalmaya daha uzun yıllar devam edeceğiz.
Mehmet Macit
16.07.2013
YORUMLAR
Mehmet Hocam emeklerinize ve yüreğinize sağlık, öncelikle duygularımızı yansıtan, ülkemin gerçek gündemiyle uyumlu, doğru tespitlerdi belirttiğiniz hususlar. Osmanlı hayranlığına benzer bir dış siyasetin Osmanlıyı ne hale getirdiğini bilmeyen kalmamışken, bu çağda, bu yüzyılda Türkiye Cumhuriyeti'nin bu tür maceralar peşinde koşturulmaya çalışılması anlaşılır bir şey değildir.
Batının çifte standartları, başta Amerika, İngiltere, çin, fransa, rusya gibi tarihleri Türk düşmanlıklarıyla ve katliamlarıyla kararmış sözde dost ülkelerin kucağında Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bu kadar acze düşürülmesi de diğer büyük handikaptır kanımca. Hamaset nutuklarıyla bir yere varılamayacağını Kurtuluş Savaşı Destanını yazan ecdadım çok iyi biliyorlardı ki Ulu Önder Atatürk'ün önderliğinde kenetlenmeyi başarmış, bir ve beraber olmayı sağlayabilmiş, bu yüzden hayat memat meselesi bilip başarıya ulaşmışlardı.
Farklılıklarımız zenginliklerimizdir parolasıyla gelinen nokta- verilen tavizlerle- Doğu ve Güney Doğu'da hızla tırmanan etnik bir yapılanmadan çok uluslararası bir senaryonun dizaynı ve gerçekleşmesi döneminin de başladığını gösteriyor bizlere. Daha dün Suriye'de açıklanan yapılanmalara ve ülkemizdeki terörist guruplara verilen tavizlerle gelinen nokta geri dönüşü olmayacak/ olamayacak tehlikeli sonuçlara doğru tırmanırken, seyirci kalınması ve hatta teşvik edilircesine - ki gizli anlaşmalardan bahsediliyor sürekli olarak- görmezden gelinmesi kara bulutların üzerimizde dolaştığının emarelerini veriyor.
Şurası muhakkak ki, her geçen gün ve gelişen gelişmeler bana, Ulu Önder Atatürk'ün büyüklüğünü ve emsalsizliğini daha yürekten haykırıyor diyebilirim. Mekânları cennet olsun tüm aziz şehitlerimizin ve bu mücadelede hayatlarını ortaya koyan devlet büyüklerimizin.
Gerçekleri dile getiren güzel, manidar ve haklı yazınızı yürekten tebrik ediyorum Mehmet Hocam.
Son bir cümle müsaadenizle : Bu Yüce Millet tarihte çok oyunları bozmuştur bunu iyi biliyoruz...
Tebriklerim, selâm ve saygılarımla...
Muhterem Abim.Allah sizden razı olsun.mükemmel teşhis.ibret alınması gereken bir makale.görüş ve düşüncelerinize yüzde yüz katılıyor,altına imzamı atıyorum.bir parantez açarak konuya paralel şunları söylemek istiyorum.Türk ve İslam aleminin son üç asırlık bölümü kan ve gözyaşından başka bir şey görmemiştir.Emperyalist batı (abd ve ab)Türk islam dünyasını kendisine esir etmiş.siyasi askeri ve ekonomik olarak hep kontrolü altında tutmuş.esaretimizi bu günlere kadar getirmiştir.emperyalist batı istiyorki bu köleliğimiz daha bir kaç asır daha devam etsin.Türk ve İslam aleminin yeraltı ve yer üstü zenğinliklerini devlet olarak sömürürken.Türk ve Müslümanlarıda kendimize hizmetçi olarak ebediyete kadar köle olarak kullanalım istiyorlar.bu yüzden Türk ve İslam Aleminin Lokomotifi durumunda olan Türkiye Cumhuriyetini içimizden ve dışımızdan devşirdikleri yöneticiler sayesinde hem kontrol altında tutuyorlar.hemde bir an önce bu maşalar vasıtasıyla param parça etmek istiyorlar.bu vesileyle umudunu Türkiyeye bağlamış kurtulmayı bekleyen Türk ve islam dünyasını yüreğinden vurmak istiyorlar.umutlarını yeşermeden kurutmak istiyorlar.bizler Türkiye Cumhuriyeti içerisinde yaşayan insanlar olarak milli birlik ve beraberlik içerisinde hareket etmediğimiz zaman.kendi içimizden kendi kanımızdan kendi canımızdan yöneticilere fırsat vermediğimiz sürece,ebediyete kadar bu zilletten kurtulamayız.sözümü toparlıyorum.kısacası milli devlet güçlü iktidarla ya Devlet başa ya kuzğun leşe diyorum.
Selam ve sayğılarımı sunuyorum.
Anadolu; anaların dolu olduğu yer diye tanımlasam olur mu acaba? Neden Anadolu; babalar savaşlarda ölür.Analar kalır. Analar yenden doğurur.Bu topraklar kanla yoğrulmuş." Büyütüp, besleyip asker eyleriz çocuklarımızı. Birilerinin emir ve çıkarları gelir bir anda her şeyi bitirir. Kutsallığı, şehitlik ve gaziliği.BU dinsel bir olgunun dinsel süpürüsüdür.
Kutsal değerleri yıkarsanız, Kurucuyu aşağılarsanız/Büyükleri tanımazsanız/ bir gurubu, zümreyi ayrıştırıp ezerseniz, ya da taviz verir korursanız ikilik olur. İkilik başkalarının işine yarar.
.....
Kutlarım Aziz Dostu.
efendim çok isabetli ve yerinde bir yazıydı günümüz türkiyesinin çok güzel apaaçık analiziydi ırak tamam suriyede bir kesim tamam şimdi sıra türkiyede kürdistan kuruldu kurulacak ama ben derimki kurulsa bile türkiyede buna ne pahasına olursa olsun müsade etmemeliyiz savaşsa yine yine savaşmalıyız başka altenatifi yok bunun bence emeğinize sağlık saygılarımla selamlar
İnsanlarımız bir taraftan, şahıslarla özdeşleştirdiği inanç ve değerlerin, kişilerin zaafları ve nefs-i esaretleri yüzünden önemsizleşmesi ve değersizleşmesinin uyandırdığı yanılgı ve hayal kırıklığını yaşarken; Diğer taraftan adeta elinden alınan hatta çalınan umutlarının matemini yaşamaktadır.
Sizden fazla bir şey istemiyoruz.
Milli ruh ve inançlarımızı heder etmeyin.
Biz yoksulluğu da her türlü düşmanı da yeneriz..
Macit Kardeşim .. kalemine sağlık..
Baki selamlar..
SANIRIM BU YAZIYI OKUMAK İÇİN BİR KEZ DAHA GELECEĞİM,..
ÜLKEMİZİ HALA BİR YERLER ÇEKMEYE ÇALIŞANLARA NE DİYECEĞİMİ BİLEMİYORUM..
TEK SÖYLEYECEĞİM İSE BAŞKA TÜRKİYENİN OLMADIĞI..
BAZI KENDİNİ BİLMEZLER HAVANDA SU DÖVMEĞE DEVAM EDİYORLAR NE YAZIK Kİ..
İŞ İŞTEN GEÇMEDEN YURDUMUN KIYMETİ BİLİNE DİYORUM ÜSTADIM..KALEMİNİZ KAVİ OLSUN SAYGIM VE SELAMLARIMLA....
Yazıda ki çıkarımlar , uzun zamandır süregelen Türkiye üzerindeki ideolojiler ve komplo teorileri (!) ... Aslında tüm bunlar bilindik , yani fazlasıyla aşina olduğumuz şeyler ama ne yalan söyleyeyim o kadar tatlı bir araya getirilmiş ki çarkın dişlileri , birbirini döndüren dişler o kadar düzgün ifade edilmiş ki , bir de tüm bunlar objektiflikle el ele tutuşunca böyle bir yazı çıkmış ortaya ... Hasret kaldığımız tatta güncel-siyasi bir yazı olmuş . Binaenaleyh teşekkür ederim
Hiç öyle kırılmayın gücenmeyin demeyelim. Kim kırılıp gücenecekse kırılsın gücensin. Doğru şeyler söylemişsiniz. Eksiksiz doğru. Okuyup anlamak, anladıklarımızı anlatmak durumundayız. Büyük fotografı görebilmeliyiz. Kusura bakılmasın ama, öyle kimseye gönüllerince hür yaşayacakları ülkeler filan kurdurtmaz bu toplum mühendisleri. Küçülterek daha kolay yutmaktır muratları, ona ermektir gayeleri.
Farklılıklarımız zenginliklerimizdir diyenler, şimdilerde hepimizin birbirimizden farklı olduğumuzu, tek ortak noktamızın inancımız olduğunu vurgulamaktalar. İnanç kişiye kalmış ve onun iç dünyasını ilgilendiren bir konu. Oysa vatan, hepimizin aklını yüreğini ve yaşamını meşgul etmek durumunda. Çünkü eğer bize ait bir vatanımız olmaz ise, inancımızı nerede nasıl yaşayıp yaşatacağız? Bu yüzden gölgelenmek istenen gerçekleri iyi irdelemek, sus pus edilmek veya itilip kakılmak pahasına da olsa sürekli dillendirmek en doğrusu. Kutladım bu doğruya kalem batıran, mürekkep damıtan kalemi.