- 2021 Okunma
- 6 Yorum
- 1 Beğeni
Kaos tanrıları / Kolhetili Teona
Sonbaharın sonuna doğru, ağaçların alabildiğine sarardığı bir zamanda eline kılıcı alan Teona önündeki tuvale kesik kesik çizgiler attı. Vücut dili ve beyni arasında korkunç bir uyum vardı. Çevresindeki hiçbir şey iyi gitmiyordu. Holedanlı Argeruto’nun gönderdiği mektup zihninde yankılanıyordu. Daha önce de böyle küstah mektuplar almıştı ama hiç böylesi emredici bir yazışma ile karşılaşmamıştı.
Tuvalin yanından ayrılıp mektubu yeniden okumaya başladı.
‘’Şu ana kadar yazdığım mektupları önemsiz kabul edebilirsin. Fakat bu son mektubumla kesin tavrımı ilan ederek, şartsız Kolheti’nin anahtarını bana verecek ve benimle evlenmeyi kabul edeceksin. Bunu yapmadığın takdirde Holedan’ın bütün savaşçılarını toplayıp ülkeni arenaya çevireceğim. O şanlı deniz ülkesinin bütün ırmakları, vadileri ve nehirlerinde kesilmiş başlar göreceksiniz. Tahammül sınırlarım dağılmış durumdadır.’’
Teona mektubu kılıcın ucuna geçirerek avlunun sonuna gidip denize bakmaya başladı. Güneş denize gömülmüş, dalgaların üzerinde sarımsı, turuncu gölgelerle oynaşıyordu. Hafif bir rüzgar kılıcın ucundaki mektubu surlardan aşağıya savurdu. Teona kendi etrafında bir iki adım attıktan sonra rüzgara karşı mırıldandı…
‘’ Bunun imkansız olduğunu defalarca söyledim. Deniz ülkesine karşı kafanızda oyunlar oynayabilirsiniz. Maskaralıklarınızın çığlıklarını şimdiden duyar gibiyim. Benim ülkemle evlilik yapamayacaksınız. Vahşi hırslarınız ve Vandal postallarınızın altına bu ülkeyi sermeyeceğim. Size boyun eğmek ölümlerin en alçaklığı olacaktır. Sizlerin olmayan gemilerini kendi irademle olur hale getirmeyeceğim…’’
Teona dakikalarca düşünerek avluyu boydan boya adımladı. Savaşın bütün hamlelerini taşların üzerine yerleştirdi. Düşündü… Ülkesi ve onuru için canını ortaya koymaya hazırdı. Kılıcını kararmaya yüz tutmuş göğe doğru çevirdi. Bu bir meydan okumaydı. Dağlardan, vadilerden, uçurum dehlizlerinden ve ağaçlardan fırlayan binlerce atmaca denizin üstünde toplanarak çığlık atmaya başladılar.
Saçları rüzgarla dalgalanan Teona, avludan ayrılıp Holedanlı elçinin bulunduğu odaya geçti. Elçi ile arasında yakın mesafe vardı. Kendinden ve aldığı kararlardan gayet emin bir biçimde kılıcını adamın göğsüne uzatarak giysisinin önünü yırttı.
‘’ Şimdi büyük köpeğine bir mektup yollayacağım. Korkmayın sizi öldürmeyeceğim…’’ dedi.
Elçinin açılmış göğsüne kılıcıyla defalarca kesikler attı. Adamın gözleri acıdan büyümüştü. Oldukça şaşırmış yüz ifadesiyle Teona’nın ayaklarının dibine düştü.
‘’ Bu, bu bir ha.. hata..’’ diyebildi.
Teona gülümsedi.
‘’ Hata mı? Parmağını uzatıp yaptırım davranışı sergileyenlere karşı hatalı davranmıyoruz. Rüya görenin rüyasını bozuyoruz. Bir savaşçı durup dururken ölmeyi istemez. Teslim olmayı hiç istemez. Teslimiyet karşısında da ölümü seçer. Gerekirse ölürüz..’’ dedi.
Koyu mavi gözlerini kısan Teona kapıda bekleyen savaşçıyı parmağıyla çağırdı.
‘’ Akonay, elçimize sınıra kadar eşlik edin. Başına bir hal gelmesini istemem. Bu yaralar ölümcül olabilir. Gerekli bakımı yapmayı ihmal etmeyin..’’
Genç kadın yarım bir dönüşle elçinin odadan ayrılmasını istedi.
‘’ Attığım imza çok değerlidir. Görüşmek dileğiyle…’’ dedi.
Birkaç hafta sonra ağaçlar yapraklarından tamamen soyundu. Argeruto savaş tamtamlarını çalmaya başlamıştı. Bir başka sessizliğin içinde, sislerin her tarafı kapladığı zamanda Kolheti’nin bütün kadınları, çocukları yüksek tepelerdeki dehlizlere gönderildi. Savaşçıların bir kısmı orman içlerine çekildi. Gerekli hazırlıklarını tamamlayan Teona en iyi savaşçılarıyla Rioni ırmağını kaplayan sislerin içinde beklemeye başladı.
Savaşın tohumları birer birer toprağa seriliyordu. Argeruto zırh ve kılıç şangırtısıyla Kolheti’nin üzerine çöreklendi. Binlerce ejderha sislerin içindeki ekin tarlalarını eze eze ilerleyerek savaşacağı askerleri aradılar.
Teona’nın emrinde eli kılıç tutan en seçkin birlikler akıl ve mantık dışı direnişleriyle göz bebeklerini birer merceğe çevirip, siste ilerleyebilen kuvvetli bir ışık kaynağında sadece kendilerinin görebileceği gölgeleri büyüterek önlerindeki perdeye dökerek düşman avına çıktılar.
Kan her yere sıçramıştı.
Korku, öç hırs ve ırmakların gürültüleri birbirine karıştı. Sisin içinde aniden önlerine çıkan Teona birer birer ejderhaları devirip göz merceğini büyüttü. Argeruto’nun olmayan gemileri karaya oturmuş gibi sisin gözlerini aradı. Teona en büyük düşmanının başını koparmanın heyecanıyla son hamlelerini gösterirken birden gökyüzünden aşağıya süzülen İllyrio’nun hayalet ordularını gördü. Dev cüsseleri ve çift kılıçlarının ışıkları toprağı kaplayan sisi aydınlattı. Kolhetili Teona’nın göz mercekleri küçülerek sislerin içinde açığa çıktı.
Lissus’lu İllyrio bütün acımasızlığı ve dehşet verici vahşi ordusuyla önüne geleni kılıcının ucuna takıp her tarafı yakarak varlığını gösterdi. Parça parça dökülenleri ayakları altında çiğnedi. Morali bozulan her iki tarafın askerleri kaçacak delik aradılar. İllyrio’nun genlerinde koşulsuz savaşın tek bir yandaşı vardı. Kendisi ve parlayan kılıcı…
Zafer kazanmış bir komutan edasıyla hayvanlar gibi ulumaya başladı.
‘’ Ben burada ölümsüzlüğün destanını yazıyorum. Bakın şimdi herkes nasıl sessiz uyuyacak. Işık ve aydınlık, daha mutlu olacaksınız, doymayan vücutlarınız çamura yatarak şenlik havasından kurtulacak. İnanarak ölme lazım değil mi? Tıpkı Teona gibi trampet sesleri ve kutsal gölgeler arasında..’’
İllyrio, gökteki yıldırımları toprağa serip, savaşanların elindeki kılıçları tutuşturarak hayalet ordularıyla gözden kayboldu.
Argeruto hayalet ordusundan canını zor kurtararak bilinmeyen bir yerde saklandı. Kolhetililerin kendisini yendiğine inanıyordu. Ejderhaların pulları dökülmüştü. Ağzından saçılan ateşle Teona’nın yaşamasını arzuladı.
Ortalık bir karmaşa alanına dönmüştü. Alabildiğine başıboşluk, cansız figürler, binlerce derisi soyulmuş soluk benizli donakalmış yüzler ve olup bitenlerle kendi ülkesinin sahneden silinişi izleyen zavallı Teona ölümcül darbelerle atın üzerinde uzanmış, kolları aşağıya sarkmış biçimde fundalıklar arasından geçerek kıpkırmızı bir nehrin yanında kendisini aşağıya bıraktı. Zorlukla sürünerek ellerini suya soktu. Başını çakıl taşlarının üstüne koyup göz ucu ile binlerce ölü atmacanın suyun üstünde süzülüşünü izledi. Gökyüzüne bakmaya çalıştı, sonra sisli dağlara. Dudağının kenarında hafif bir gülümseme belirdi.
Gözleri kapanmadan önce belli belirsiz kelimeler döküldü ağzından.
‘’ Ne güzeldir..’’ dedi. ‘’ Bahar yağmurlarıyla ekinlerin yeşermesi, ırmak boylarında rüzgarın esmesi, mavi, gri hırçın deniz atları ve çocuklarımız..’’
***
Bir gece vakti han kapısı gıcırdayarak açıldı. Ayakları halatın ucuna bağlı bir kadını yüz üstü sürükleyen adamlar kadının iniltisine aldırmadan kendilerine verilen emri yerine getirmenin hazzıyla daha hızla hareketlendiler. Kadın ölmek üzereydi. Uzun lacivert saçları dağınık ve ıslaktı. Avlunun ortasına geldiğinde bir köşede büzülerek saklanmaya çalışan Kolhetili genç bir kadının gözleriyle kilitlendi.
Mutlu olmuşçasına ona bir şeyler fısıldadı. ‘’ Accipe meum çaput’’ Bunu birkaç kere tekrarlayarak kendinden geçti…
‘
lacivertiğnedenlik
YORUMLAR
Elbise insana uymalı.rengiyle,şekliyle,oturuşuyla,karakteriyle de.
Tutarlılık derim ben bu hale.
Şiirlerinde ,yorumlarındaikavgalarında aynı tutarlılık var.
Kendinle barşık olduğun belli.Zaten mutlu olmak için kendini bilmek lazım.Araştırılmayan.incelenmeyen üzerinde düşünülmeyen bir hayat yaşamaya değmez diyor Sokrates amcacığım.
Tebrik ve teşekkürlerimle..
Bi ayrı hava katıyorsun bu sayfalara...
Bize de cesaret veren bi hava.