- 650 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ANKA OLMAK DOSTUM
Gereğinden bir gün fazla yaşamışım diye bağırdı adam. Bir gün fazla yaşamışım dedi dostum düşünebiliyor musun?
Adamın çığlıklarını kendi suskunluğumla yoğurdum ben dostum, sana ait senli vecizlerimi kullanırken infilak eden benliğimin aslında sen olduğunu görebiliyor musun?
Anıların dostum, anmakta olduğum çok rutubetli ve fazla dokunaklı bu anıların artık seni anmayı bırakıp, çekip gittiğini biliyor musun?
Hayır, dostum, bilmiyorsun hiçbir şeyi. Bir zamanlar ‘’hiç’’ dediğim şeylerin kölesi yaptığımı kendimi, artık zamanların biri ikisi bile kalmadığını da bilmiyorsun. Peki dostum sen, bir varmış bir yokmuşla başlayan masallarımızın hep yokluklar içinde çığlık çığlığa bağrıştığını duyuyor musun?
Yapma dostum bunu duyamayacak kadar sağır olamazsın. Sağ isen eğer, hayır sağır olamazsın. Kerbela da bela olmanın ızdırabında kaynıyorum bir süredir. Boğuştuğum düşünceler, unuttuğum senli birkaç şey var; ihtimaller, amalar, keşkeler, sonu ‘’ dim ‘’ ‘le biten hüsran dolu şeyler var.
Biliyor musun dostum, bana geceyi gösterip al sana ışık dediğin zamanlarda öğrenmiştim bazı nurların siyah olacağını. Fakat şimdi içinde bulunduğum hatta boğulduğum, bu karalar çukurunda parıldayan hiçbir şey göremiyorum ben. Sahi söylesene, gecenin zifiri karanlığında ışık görmenin zevkini hala tadıyor musun?
Beraber şiir okuduğumuz zamanlar da vardı dostum, evet şiirle zamanı okuyup, zamanı şiire uydurduğumuz zamanlarda vardı. Farklıydık biz be dostum, çok farklıydık. Hatta tek ikimiz farklı sanıp da bir aralar mavi yeşil balonlar gibi havalarda uçtuğum zamanlar vardı. Sonra bana her insanın ayrı bir dünya, her kafanın farklı bir olgu olduğunu öğrettiğinde yaşadığım tatlı hayal kırıklığı da vardı. Çok şey öğrettin bana dostum hem de çok şey…
Nerdesin, kiminlesin? Ya da unut bunları hep benimle ve her yerdesin. Ama şair: ‘’ her yerde olan hiçbir yerde değildir ‘’ demişti. Şair yalan mı söylemişti dostum?
Mezarlıkları da çok severdin sen, ben ise hep ürkerdim oralardan. ‘’Gidelim’’ diye çekiştirdim hırkanın kolunu. ‘’Bekle’’ derdin, sana geleceği göstereceğim. Bak bunlara, dün senin geçen her saniyen yarınsa burası işte. Yarının, yarınımız… Al sana gelecek! Senin yüzünden kaç gece kâbus gördüğümden haberin var mı dostum? Her ölünün diri bir tarafı olduğunu söyler, sonra mezarlığın üzerinde ki nergisleri gösterirdin. Mezarlık yolunda yürürken ‘’ bütün günler ölüme gider, son gün varır ‘’ der ve bir mezarlığın üstüne oturup diz çöküp ağlardın. Anlayamamıştın o zaman, üzgünüm dostum o zamanlar seni hiç anlayamamıştım…
Sonra çok severdin efsaneleri, Tanrıça Afrodit’in güzelliğinden, Tanrı Herakles’in gücünden bahseder, efsanelerin sonunda bu tanrılar ölünce de bunlara tanrı dediğimiz için oturup kahkahalarla gülerdik. Zümrüdü Anka’nın efsanesini severdin en çok. Efsaneye göre Zümrüdü Anka, öbür adıyla Simurg adında bir bilge kuş yaşarmış. Bu kuş, tüm kuşların en akıllısı ve en güçlüsü imiş. Tüm kuşlar bu kuşa her şeylerini danışır ona göre yol yordam belirlerlermiş. Bir gün zümrüdü Anka her şeyi geride bırakıp çok uzaklara, Kaf dağına gitmiş. Ömrünün sonuna geldiğini anlayınca da kendisine kuru dallardan ve ne olduğunu bilmediği bir zamktan yuva yapıp güneşin doğmasını ve kendisini yakmasını beklemiş. Nitekim güneş Anka kuşunu ve yuvasını yakıp Anka kuşunun küllerini gökyüzüne savurunca Anka kuşu küllerinden yeniden doğup yavru bir Zümrüdü Anka olmuş. İşte bu sırada kuşlar Zümrüdü Anka’ya ulaşmak için geçmeleri gereken 6 tane vadi var imiş, bunlar: İstek, aşk, marifet, hayret, tevhit ve yokluk vadileri. Bu vadiler o kadar zorluymuş ki kuşların çoğu vazgeçip geri dönmeye başlamış. İlk vazgeçen bülbül olmuş güle olan aşkını hatırlamış, papağan güzel tüylerine bakıp tüylerimi burada heba edemem demiş, hâlbuki tüyleri için kafeslerdeymiş. Kartal yükseklerdeki krallığını, balıkçıl kuşu bataklığını, baykuş yıkıntılarını hatırlayıp vazgeçmiş. Geriye sadece 30 kuş kalmış. Bu kuşlarsa Zümrüdü Anka’yı aramamaları gerektiğini, aslında kendilerinin de artık birer Zümrüdü Anka olduğunu fark etmiş. Çünkü Anka’yı uzakta aramasını sabreden herkes bir Anka oluyor. Kendi küllerimizden doğmak için kendimizi yakmadıkça, birer Anka olmayı göze almadıkça, bataklığımızda, tüneklerimize ve kafeslerimizde yaşamaya devam edeceğiz…
Efsane böyleydi dostum, her gün defalarca okuduğum efsane böyleydi. Ne fark ettim biliyor musun? Aslında Zümrüdü Anka sendin ve sen kendini yakalı çok oldu. Bense hala kendi altın kafesimde kurtarılmaya bekleyen bir zavallıyım. Bana özgürlüğü de öğretmiştin hâlbuki. Bense lüks hapsi tercih ettim, sensizliğime ver dostum. Aklımı yitirmiş olmalıyım… Ama kararlıyım, kafeslerin kalınmak için değil kurtulmak için olduğunun farkındayım. Şimdi görünen Kaf dağında görünmeyen bir Anka’sın. Söylesene küllerin nerede? Hangi ateşle yaktın kendini!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.