- 647 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Avuçlarınla Götür Beni Yüreğine
Gölgesine saklanan her bulut kendini kucaklar sonunda
Gösterme ağlayışlarını, iksirli şiirler yüreğine dolmadan
Aşk ki, kendi sığınağında siler sevdanın hicranlı gözyaşını
Bulamazsın ne yapsan, sevgisizlerin uğrağı aşk adasını…
Ay düşünce ruhuma temmuz sarılışlarını kıskanırdı yaz. Sesinin ateş çığlıklarına karışırdı mevsim. İnsanlar sancılı bir günün kritiğini yapmaktan bitaptı aslında. Ben yine de seni çıkarırdım gönül sandıklarından. Usulca gözlerinden öperdim, gece sarmaşıklarla dolanırdı beline, o an dudaklarıma eğilen bir gül dokunuşu olurdun.
Avuçlarının titreşimlerini gönder arada bir gönlüme, ferahlasın yanan göğsüm, gözlerinin pınarlarında soğusun yanan bedenim. Dudaklarının kovanlarından bir petek kes acıkmış aşkına, bağdaş kurup oturayım eşsiz sofrana. Bedeninin çarşaflarını açıver sonra gülüm, dolanayım aşkının yataklarında. İnleyişlerim ol istersen, haykırayım sonsuza kadar eşsiz yüreğinin cennetinde.
Sesinin uzak yankılarında yollara tozu düşer bakışlarının. Silinmiş sözleri parlar güneşin, sen yatarken koynunda aşkın. Ben seni düşünürken vakit akşama vurur, yokluğun gülüm düşünürüm nice olur. Kapatırım gözlerimi rüzgâra, gülüşlerin gelir yüreğimi bulur. Sevdanı topuklarım sonra, kısrağım sevgi dolu koşularla aşkın en bakir ülkelerini bulur.
Tarifsizlik duvarlarına çarpınca hasret, mevsimlerin alaca gölgesine sığınır yürek. Güneşin dik bakışları düze iner, sol tarafa içten içe bir başka sızı tüner. Oysa gül dudaklım bütün mevsimler yalancı geçişlerle, sahte sürmelerle salınır hayat podyumunda. En bıçkın duruşunu, en zıpkın vuruşunu özünde gizler. Oysa o mevsimlerde, o derin sızılarda büyür içimizdeki gül bahçeleri. Sabırsızdır, sürmeli ceylanlar ırmak boylarına inerek aşk suyunu ararlar. Yıldızlar ışırken göklerde yüreklerindeki sevdayla kana kana aşk suyunu içerler.
Masalsı düşlerimizin devleri olur bir zaman sonra yüreğimizdeki cüce sevgiler. Ve biz yüce bir sevdanın defolu ayrılıklarına hüzün süreriz, yaşamın bekleme odalarında. Üzünçlerimiz katran karası bir gecede biçimlenir, karanlığa çarptıkça da şiirleşir. Şu an yüreğimsin, çarpıyorsun delice. Büyülü bir ışık var gözlerinde ve aşkı gizliyorsun içinde. Sen ki, avuç avuç susun bu yaşam atlasında, geliyorum ülkene kâğıttan gemilerimle.
Koca bir şehrin varoşlarına sürerdin yaşam atını ve ben izini sürerdim yüreğinin. Sesine uzanırdım sonra, dilimizdeki şarkıyla sana çocuklar gibi sarılırdım. Gölgeler sürülü bir yürekten toplayayım aşkın kozalaklarını, yel tepesinde sevdanın sesini dinlerken seni, yalnız seni düşüneyim. Tutkunun damasını oynayalım birlikte, mat düşlerimiz şaha gülüşlerini verirken. Sınasın bizi aşk, sevdanın zemherisinde üşürken. Yine de ıslak kalsın sevginin dudağı, birlikte atan kocaman bir kalbin atışlarını dinlerken. Susalım aynı gecenin içinde sonra, kendi rolümüzü oynarken.
Adını bir türlü koyamadığımız bu düşler deryasında bilmelisin ki, sızılı bir korku yer bitirir günlerimizi. Hayat sularında sorular yüzerken, biz dalgalı düşünüşlerimizin gemilerine asla binemeyiz. Dualar süreriz kurumuş dudaklarımıza geceleri ve sevgiyle sileriz yüreğimizdeki asil terleri. Kimi acır gönlümüz gülüm, kimi de gökyüzünün en ulaşılmaz mavilerine asarız ruhumuzun şiirlerini.
Yangını eksik olmayan yüreklerimizin çatılarına her mevsim ürkek kuşlar tüner ve sevincimizin tuzlu yanağına öpüşlerini kondurur, papatya falları açarken biz. Kimi çiçeklenmiş bir zamana götürür, kimi de ruhumuzdaki yaşama sevincini söndürür. Yağmurda sileriz sonra ayaklarımızın dirençsiz çamurlarını, sesimizi ve nefesimizi rüzgâra bırakırken. Her çiçeğin özüne gizlenen aşkla, sevdanın peşindeki avcı sürüleriyle uçurumlara atarız üşümüş yüreğimizi.
Düşlerimizi ıslatan toprak kokulu yağmurlarda yürürken yüreğimizin sığınaklarında ıslak kirpiklerimizi gizleriz. Uykumuzu kaçırırken nabzımız, biz iksirli yolculuklardan döneriz. Buzullarımızı eriten esmer gecelerde usumuzu okşar yaşanası an’lar, biz kendi saraylarımızda şiirce gezeriz. Oysa, sen en çok ruhunun müzikleri içimin kıyılarını dövünce geliyorsun yanıma. Usulca bir sarılışın bir çift kelebeği oluyoruz seninle. Gözlerinin gür çağlayanlarıyla ıslanıyor, ellerinin bulutlarında yıldızlara değiyorum. Fısıltınla kabaran bir denizdir düşünüşlerin, mavi sular akarken ruhuma. Yeşil yapraklarım ıslanır sen dolanınca boynuma. Titrer ellerim işte o an, sesin dolunca seni seven aşk adamına.
Birbirimizden gidişlerimizin kırık akşamüstlerinden sesimiz kalmış geride bize. Sevda demişiz dudağımızdaki tuzlu gülüşe gülüm. Yataklar sermişiz en doyumsuz gelişlerimize ve ağlayışlarımızla silmişiz özlemin kırık aynalarını. Dağılmış bir gecenin tam ortasında, ben seninle koymuşum özlemin yastığına gövdemi.
Ne güzel bir dünya kurulu aslında bize. Her sözümüzde mevsim bahar olur, güleriz güze bile. Sesimiz kuşları bile getirir dile. Yankımız dağlardan iner düze. Aşkla doluyuz inadına, bütün zorluklar önümüzde gelir dize. Seviyorum seni, duysun dünya yüreğimizin sesini, söz etmesin bir tek kelime bile. Saklıdır sevdamın en güzel özü bende, sözü döner bir gün yine kendine. Soluğu yakar genzimi duman olur bir dağın yücesinde. Birikir aşk, paylaşılır gecelerin hasretle çekilen taneleriyle.
Kim bilir, belki de ruhumuzun paslı haritalarıyla hayallerimizin adalarına asla varamayacağız. Hayat sularını aşıp, kendi kelepçelerimizi boynumuza asıp kulaçlar atacağız bu sarı denizlerde. Başlangıçlar ve bitişlerin dövdüğü kayalarda sadece an’ların şiirleri kalacak. Zaman aşırı bir ülkede, camdan kurulu kubbelerde göz kırpacağız aşka, şarkılarla mutluluğun adalarını arayacak, utangaç bir dünyanın kızgın güneşi altında yağmur düşlerimizi söyleyeceğiz.
Selahattin YETGİN