sevgi ve korku.
hava her zaman mevsim normallerinin üzerinde bir seyir izliyor..
Küresel sevgi var bu sıcaklığın içinde.ve küresel korkular.sevgi ve korku.iki farklı kavram.yan yana dizildiğinde bile acayip bir anlam zıtlığı oluşturur.ve biz korkularımıza teslim olmayacağız..
korkular insanın ürettiği vesvesik olay ve durumlardır.sevgi ise tanrıdan yüreğimize düşen bir lokma sıcacık hamurdur..bu hamur yoğruldukça etrafına gevrek kokular serpiştirir ve insanlık bir bahar gibi köklerinde yeniden filizlenmeye başlar…tıpkı sonbaharda dökülen yaprakların bahar gelince kımıl kımıl açmasına benzer sevgi..
küresel tahribatların yol açtığı yüreğimin köz yangının katmer katmer olduğu günleri yaşıyorum..sevgi ve korku iç içe…yaşamak ve ölmek gibi.
ölünce gelen karanlık,yaşarken vuran aydınlık gibi yüreğim zıtlıkların tesirinde kazan misali fokur fokur kaynıyor…
bu bağlamda bize verilen irade ile bizler hiç bir zaman teslimiyetçi bir ruha sahip olmadık..ruhumuz özgür sularında devamlı yüzer,her isteğini yapmaya amade idi..bu değ ilmiydi verilen özgür iradenin tanımı,bu değ ilmiydi yaşamak.
Yaşamak denince insanın aklına öyle güzel şeyler gelir ki..bir yudum su..bir yudum sevgi,
Kavganın olmadığı ve gürültün boy göstermediği,kendini var edemediği bir dünya…barış ve huzur içinde geçen bir yaşam..ve ardından gelebilecek muhtemel bir ölüm…
ölüm için ne yaptın diyenlere,sevgi diyorum, irade diyorum,bunlar bir bütünlük gösterdiği zaman insanın ruhunda her şey daha çok sevilmeye ve anlam kazanmaya başlar…insanları yaratandan dolayı seviyor ve değer veriyor,irade ve kararlarına büyük bir saygı ve itina gösteriyorum…önemli olanda budur yaşamın içinde yaşamın tanımında…
-----------
yıllar önce yaşadığım bu şehirde tanıdım öyle birini..
gözlerini görsen,ne kadar anlamlıydı..bakışları, hele bakarken sema içine düşerdi sanki..
oturur saatlerce hiç konuşmadan kimse ile didişmeden bekleşir dururdu kırık bir iskemlede.her gün okula giderken karşı kahvede oturur,yalnızlığının cenderesinde gidip gelirdi.. masasının üzerinde birkaç kitabı hiç eksik olmazdı..eski güderiden yapılmış bir çantası hep sağ omzuna asılıydı.
Geçerken bakışlarımızla birbirimizi dakikalarca süzerdik..anlamlı gözlerini üzerime diktiği an içimde garip bir heyecan fırtınası oluşurdu..yanında oturup konuşmak için her şeyimi vermeye hazırdım.kimdi?neydi?neden orda hep duruyordu?beynimi kemiren yüzlerce soru ile karşı karşıyaydım...okula giderken hep düşünürdüm.acaba şimdi orda mı?yoksa kalkmış mı?gidecek bir yeri var mıydı?ve daha bir çok soru zihnimde yer tutar kendimi amansız bir sorgunun içinden geçirirdim..
Bir sonbahar günüydü..yağmur sağanak halinde yağıyordu..şimşekler her yeri gümletiyordu.alelacele evimden çıktım.çıkarken şemsiyeyi almayı unutmuştum..
Her gün geçtiğim caddeyi kulandım.merak ettim acaba orda mı diye,tam bakarken gözlerim değdi gözlerine..
‘’buyur efendim dedi,gel ıslanıyorsun dedi’’.peltek ve kekremsi bir dili vardı
Hemen yanaştım yanına…bir sandalye çekip oturdum..sonra hal hatırını sordum.sadece başı ile onaylıyordu beni ve sorduklarımı..evet sessiz olduğunu biliyordum fakat bu denli olabileceğini doğrusu hiç tahmin etmemiştim..neyse gözüm masasına hemen ilişti.soğumuş bir çay vardı.büyük boy bir defter bir iki tane ahşap kalem sonra güderiden yapılı bir çanta,
Ve üç dört tane kitap vardı..biri Fransız edebiyatına aitti.adı vadideki zambak.bir diğeri rus edebiyatının en önemli eserlerinden olan ‘’ölü evinden hatıralar adlı ölümsüz yapıtı.diğeri ise Sabahattin alinin kürk mantolu kadın adlı eserdi.
Hepsi birbirinden değerli eserlerdi.her birinin anlamı çok büyüktü..hepsinin içinde yitirtilmiş sevgiler ve yaşanmış korkular vardı..acaba bunlarla ilgisi neydi?neden bunları okuyordu..aklıma garip sorular geliyordu..sorsam bile bütün bunları cevabını alamıyordum..
Bu arada yağmur yağmaya devam ediyordu..ben de okula geç kalıyordum..hemen müdürümü aradım,havanın çok yağışlı olduğunu ve gelemeyeceğimi söyledim kendisine..kendisi de beni onaylayınca böylelikle bu sorunu da çözmüş olduk…
Şimdi sıra yanımdakine gelmişti…ve bunun yaşadığı bir hikaye vardı iç dünyasında..belli ki kimseye anlatmak istemiyordu..ne bana ne de bir başkasına..ama ben onu yine de az da olsa sevgi ve saygı çerçevesinde zorlayarak anlattırabilirdim..
Kırçıl saçları uzun zamandır makas görmemişti..saçlarının içinde yer yer beyazlık vardı.
Sakaları dağınıktı.çene üstünde oval bir yumurta kadar tüy vardı.
dudakları pörsümüş ve ölgündü...avurtları içe çökmüş bir vadi gibiydi.aldığı her nefeste bir yorgunluk emaresi vardı..bitap düşmüş uzuvları vardı..
dikkatimi çeken ise yüzüne ara ara da olsa yansıyan sıcacık bir buse vardı.tatlanıyordu her defasında öpülen tebessüm ile birlikte
okula gitmediğimi görünce konuşmaya başladı tok bir sesle.çok yaşamış biri olduğu konuştuğu her sözcükten belli oluyordu.sarf ettiği her sözcüğün içinde anlamını çözemediğim derinlikler vardı..acaba bu nehir nereye akacaktı..çok merak ediyor,sabırsızca çıt çıkarmadan söyleyeceği sözleri bekliyordum.
Yıllar önce sevdiği birinden bahsediyordu..konuşurken yutkunuyordu.çok duygulandığı yüzünden belli oluyordu..yüzü kimi zaman salça gibi kızarıyor,bir iki dakika ara verip konuşmaya başlıyordu. O anlattıkça merakım iki katına çıkıyordu.
‘’evet çok seviyordum bir zamanlar lakin yaşadığım ihanetten sonra kendi saflığımı ve insanlığımı sorgulamaya başladım’’ diyordu.bir zaman sonra bunun yersiz olduğunu aslında suçun bu kavramlarda olmadığını hem okuduklarımla hem de yaşadıklarımla öğrendim..
Sevgi evrensel bir dildir..sevginin hiçbir zaman suçu olmaz diyor bu olanları ve bugün yaşadıklarını bu ihanete bağladığını söylüyordu..
Konuşurken yaşama karşı ve insanlara olan kırgınlığı yanaklarından okunuyordu.
Sanki insanları ve yaşamı hiç affetmeyecek bir görüntü çiziyordu.ve sanki hiç mutlu olmayacaktı.
Yaşadıklarına bir de okuduğu kitaplardan bir kaç örnekle çeşni kazandırıyordu.o zaman anlatım daha güçlü hale geliyor kendini her anlamda ikna ediyordu.beni ikna edebildi mi hala bilmiyorum.çünkü o sırada ne söylesem havada kalacaktı.
Bu olaydan sonra yaşadığı korkulardan söz etmeye başladı.her gün gördüğü kabuslar onu kendi yalnızlığına itmişti..iradesi sanki yok gibiydi..ve iradesini sanki tanrı değil de başka biri vermişti.sevgi ve korku arasında gidip geliyordu.
Özellikle yaşadığı bu sendrom sevdiğinden çok ayrı kaldığından beri ona apışıp kalmıştı.kendisi de bunun nedenini bilmiyordu.neden kabusları gördüğünü,neden korku psikolojisi ile yaşadığını tahmin bile edemiyordu.neticede bunu aşmalıydı.bu yüzden
ruhunu rahat bırakıp bunları göğüslemeye çalışıyordu..okuyordu durmadan ve aralıksız okumalardan sonra yazıyordu..düşünmüyordu olanları..
kabusları ve düşleri unutmaya çalışıyordu..kararlıydı aklının sarmalına gelmeyecekti..ve bu yaşadıklarını unutacaktı..
bir süre sonra ruhunun erince ulaştığını hissettim..kendini bana anlattıkça ruhu tatmin bir edaya ulaşıyordu.bir iki çay daha içtikten sonra yanından kalktım.yağmurda hızını kaybetmiş,dinmişti.eve giderken çok düşünceliydim..acaba bunun sonu ne olacaktı..
direniş galip gelecekti elbette…
tanrının verdiği özgür irade galip gelecekti..bunu biliyordum..ve karamsarlığımı bu iki
cümle ile atıyordum..