- 748 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SOL ELİMİN İŞARET PARMAININ BİRİNCİ BÖLÜMÜ
SOL ELİMİN İŞARET PARMAĞININ BİRİNCİ BOĞUMU- Abidin GÜNEYLİ
Ne çektimse bu dünyada dilimden çektim. Elime, belime hep sahip oldum, ama dilime olamadım.
Bu gün de böyle oldu. Kendi kendime her zaman olduğu gibi ‘’karışma oğlum’’, ‘’sana ne oğlum’’, ‘’bu memleketi sen mi düzelteceksin oğlum’’ dedim durdum. Tam kendimi frenlemiştim ki; dergiye gelen yazıları okumaya başladım. Ama ne olduysa 2010 başlıklı yazıyı okuyunca oldu. Frenlerim boşaldı. Ama bu defa kimseyi incitmeden, memleketi kurtarmaya soyunmadan rahatça konuşabileceğim. Yani yazabileceğim.
Sol elimin işaret parmağının birinci boğumunda okuduğum yazıyı tutmaktan meydana gelen uyuşukluk sebebiyle, sağlık ocağına gittim. Doktor Beyi tanıdığım için ilaçlar yazdı. Eczaneden aldım. Ve ilk defa aldığım tüm ilaçları kullandım. Sol elimin işaret parmağındaki uyuşukluk geçmedi. Birkaç dostla konuştum. ‘’Aman Allah korusun, felç olabilir’’ ya da ‘’Yanlış anlama ama sen duygusal insansın kalp sorunun da var ondan kaynaklanabilir.’’ Gibi sözlerden sonra hastaneye gitmeye karar verdim. İşte tüm olaylar böyle başladı. Daha hastanenin kapısından girmiştim ki; püfür püfür bir serinlik çarptı yüzüme. Güler yüzlü bir genç kadın ‘’Günaydın beyefendi, geçmiş olsun nasıl yardımcı olabilirim?” dedi. Az önce yüzüme bir serinlik çarpmıştı ya, bu defa dondum. Sağa, sola, öne, arkaya baktım. Vallahi her şey gerçek. Genç kadına sol elimin işaret parmağının birinci boğumunda uyuşama olduğunu, bu sebeple geldiğimi söyledim. Genç kadın gülen gözlerle sol tarafına döndü, bakımlı elleriyle altı numaralı bankoyu gösterdi. Bilgisayara kayıt yaptırmamı, hastalığımın beyin cerrahının konusu olduğunu söyledi.
Altı numaralı bankoya gittim. Emekli karnemi verdim yine güler yüzlü, tatlı dilli bir kadın ‘’Geçmiş olsun’’ dilekleriyle işlemleri yaptı ve polikliniğin karşı koridorda ve kapılarda bölüm isimlerinin yazılı olduğunu ama önce yan taraftan sıra numarası almam gerektiğini söyledi. Yan tarafta bankamatik gibi bir alet üstünde tuşlar var. Beyin cerrahi tuşuna bastım on üç numara çıktı. Karşı koridora gittim ilgili bölümü hemen buldum. Kapıdaki görevli elimdeki numarayı aldı. İçeride iki doktorun olduğunu, birinin, tek birinin çift numaraları muayene ettiğini, zaten doktorların mesai saatine uyduğunu, çabuk sıra geleceğini söyledi.
Tahminen on üç dakika sonra numaramı okudu görevli. Doktorun huzuruna girdim. (kusurumu bağışlayın eski alışkanlıklarımdan henüz kurtulamadım) doktorun yanına girdim. Doktor traşlı, güler yüzlü, hemşire de güler yüzlü...
Hemşire nüfus müdürlüklerindeki gibi kocaman kalın kaplı deftere kaydımı yaptı. (Özür diliyorum sizden sevgili okuyucular. Ben yanlış yazdım.) Güler yüzlü hemşire bilgisayara kaydetti. Doktor ‘’Geçmiş olsun beyefendi şikâyetinizi öğrenebilir miyim?’’ dedi. Ben sol elimin işaret parmağının birinci boğumunun uyuştuğunu anlattım. Doktor beni dinlerken hemşire de bilgisayara kayıt yapıyordu. Doktor ‘’Boynunuzdan bir şikâyetiniz yok mu? Anlattığınız problem oradan olabilir bir film çekelim sonra karar veririz’’ dedi. Film için gerekli olan formu doldurdu. ‘’Tekrar görüşeceğiz, geçmiş olsun’’ dedi. Yahu inanın her şey o kadar güzeldi ki; keşke daha önceleri de hasta olsaymışım diye düşünmeye başladım.
Sevgili okurlar ; ‘’Yahu kardeşim ne anlatacaksan anlat artık yetti’’ diyorsunuz ama ben hastalığı da unuttum, neyi anlatacağımı da unuttum. Tam işin püf noktasını anlatacağım, benim hanım’’ Halil yeter yazdığın, yine başına iş açacaksın’’ demiyor mu? Ben anlatacaklarımı yine unutuyorum. Hah, tamam hatırladım. Beyin cerrahının odasından çıktım. Röntgen bölümünü elimle koymuşum gibi buldum. Hiçbir torpile, tanıdığa gerek kalmadan röntgeni çekip verdiler. İnanın sayın okurlar beyin cerrahı bile şaştı. ‘’Filmi önceden mi çektirdin ?’’ dedi. Filmi inceledi. Herhangi bir şey göremedi ve ‘’tomografi çekelim ‘’ dedi. Yine elime bir form doldurup verdi. Tomografi bölümüne gittim. Yine aynı röntgen bölümündeki gibi tomografi çektiler. Saatte artık öğleyi bulmuştu. On üçte gelmemi söylediler kibarca. Neyse saat on üçte gittim. Tomografi filmimi aldım doğru doktora.
Doktor filmi inceledi herhangi bir sorun göremedi. ‘’MR çekmemiz lazım, ancak bugün yetişmez, onun için size bir ilaç yazayım” dedi. MR çekilen bölüme gittim. Elektrik kesik olduğundan beklemem gerektiğini, hastane jeneratörünün bu makineyi çalıştırmaya yetmediğini, en kısa zamanda güçlü bir jeneratör alınacağını, bin bir özür dileyerek söylediler.
Aslında 17 Ağustos depremi olmasaymış bu jeneratör şimdiye kadar alınırmış. Ama neyse on üç dakika sonra elektrik geldi. Benden önceki üç kişinin MR’ını çektiler. Benim MR çektirmem çalışanların mesai saatini aşarmış ama mademki beklemişim olsun benim MR’ımı da çektiler. Ancak filmi yarın saat on üçte verebileceklerini söylediler. Biraz geç de olsa hastaneden çıktım.
Sabaha kadar sık sık rüya gördüm. Kendi kendime rüyanın içinde rüya olmaz ki, yaşadıklarım gerçek dedim. Yatakta oturdum, çevreyi dinledim, dolapların kapaklarını inceledim. Vallahi gerçek, her şey aynen yaşandı sabah yine devam edecek.
Sabahı zor ettim. MR aldım doktora gösterdim. Hatta dün beni muayene eden doktorun çocuğu hastaymış başka bir Doktor MR’a baktı. Bir gün önceki bilgisayar kayıtlarını inceledi ve teşhis; boyunda ufak bir fıtık, on gün fizik tedavi ve birkaç ilaç.
Her şey ne kadar güzel değil mi sevgili okurlar?
Siz olsanız benim yerimde memnun olmaz mısınız?
Çok mu komik?
İşkembeden mi atıyorum?
Hepsi yalan mı?
Hastanede MR çekmiyorlar mı?
Makineleri mi yok?
MR çektirmek için heyet raporu mu gerekiyor?
Heyet raporu almak bir işkence mi?
Hastanenin içi dışardan sıcak ve ayrıca ter mi kokuyor?
Demek ben yalancıyım ha.!
Hayal görüyorum ha?
İnanmıyorsan git ve gör.
Hatta hasta ol gör. Anlattıklarım olmaz şeyler değil ki bir gün olur inşallah!..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.