- 741 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Teselli Rüzgarı da Gidiyordu
Kemanımın şarkısını Sessizlik’e okuyordum ince tınılarla...Sessizlik’e üflüyordum neyimin ruhu yıkayan ıslıklarını. Sessizlik kah duyulmayan gürültüsüyle, kah sükut eden fısıltılarıyla dinliyordu beni. Bazen duymazlıktan geliyor, bazen de bir alkış koparıyordu bana... Sonra ’’ Tekrar et dostum.’’ diyordu. Yalnızlığımla başbaşaydım. Sessizlik’ le dertleşiyorduk. Canım sıkıldıkça Sessizlik’i kalabalığın en tenha sokaklarına gömmekle tehdit ediyordum. Yalnızlıktan korkuyordum ve tek teselli eden arkadaşım vardı: Sessizlik. O söylüyordu da ben dinliyordum yahut o susuyordu da ben onu duyuyor anlıyordum.
-Sıkma canını, diyordu bana. Ben varım, rahat ol. Kendimle konuşmuyordum Evet emindim, kendimle değil arkadaşımla konuşuyordum. Kimse tarafından dinlenilmeyen, bazen hor görülen, bazen muhtaç kalınan arkadaşım Sessizlik...Tıpkı benim gibi... Kalabalığın ortasında yalnız kalışım gibi... Herkesin etrafımda olmasına rağmen O Şey’in vefasızlığıyla kalabalığın ortasında yalnız kalışım gibi... Hatırlamadığımı zannetmesin sakın. Herkes yükselterek etrafındakilere duyurmaya çalışırken sesini, ben bir ona fısıldıyordum dileğimi.
Aklıma geldi işte birden. Birden hayali geçti yine gözümün önünden. Bir anda ışıldadı gözleri geçerken. Bense şaşırdım. Sessizlik’le konuştuğuma değil, kabul etmediğim yalnızlığıma, yalancı durgunluğuma hiç değil; rüzgar gibi her taraftan sarıp sarmalayan hayallerine şaşırdım. Rüzgar mıydı yoksa özlediğimin ruhu muydu anlayamadım. Duyularımın, duygularımın, düşüncelerimin,zihnimin tarifi imkansız olan O Şey’in -özlediğim O Şey’in- tekrar sahibi olamadığıma şaşırdım. Soyutluğun gözlerini gördüğüme şaşırdım. Şaşırıyordum. Sessizlik ile konuşuyordum ve O Şey’i özlüyordum. Tutunamayanlar’ın Olric’i miydi acaba o özlediğim?
Aniden kalemim düştü kağıdın üzerine. Derin bir ’Of’ çekti. Ters giden bir şeyler vardı. Gecenin güzdüzden sonra gelmesi kadar olağan şeyler tuhaftı. Tek kelimeyle tuhaf... En yakın arkadaşıma güveniyordum, Sessizlik’e. Onun cevabı ise hep sükuttu. Onun cevabı hep benim cevabımdı. Anlayamıyordum. Susmakta bazen bir yalan değil miydi aslında?
Ve yine şaşırıyordum. Gözlerimin henüz dolmamasına rağmen boğazımı sıkıyordu bir ağrı.
Belki bir yumruk oturuyordu orada. Hayır, hisli bir duman. Bilemiyordum... Gözlerimi kısıp boşluğu seyrediyordum. Toz pembe tül perdelerim aralanıyordu birden. Nedense bir rüzgar doluyordu içeri. Teselli ediyormuş gibi sırtımı okşuyordu. Sevmemiş olacak ki beni, çıkıp gidiyordu geldiği yerden. Ya da götürmeye gelmişti de beni özgürlüğüme, kaldıramayınca vazgeçiyor, kaçıyordu. Teselli rüzgarı da gidiyordu...
Kalemimde ellerimi bırakmıştı. Gizli bir antlaşma yapılmış gibi... Kendimi boşlukta hisstemiştim. Sahi, boşluk neydi? O Şey’in yokluğu mu? O Şey’in yokuluğu manevi bir eksiklikti sanki...
Nasıl olduğunu anlayamadan ayakta buluyordum kendimi. Duvarın karşısında. Ve kalemim yuvarlanıyordu yere.
Uykuda mıydım neydim?
Nazım Hikmet’in bir şiiri yazılıydı duvarda.
’’Durup dururken içimde bir şeyler kopup tıkıyor boğazımı
Durup dururken sıçrayıp kalkıyorum yarıda bıraktığım yazımı
Durup dururken rüya görüyorum bir otelde, holde, ayakta
Durup dururken çarpıyor alnıma kaldırımda ki ağaç
Durup dururken bir kurt uluyor aya karşı bahtsız, öfkeli, aç
Durup dururken yıldızlar inip sallanıyor bir bahçede, salıncakta,
Durup dururken mezarda ki halim geçiyor aklımdan,
Durup dururken kafamda güneşli bir duman
Durup dururken hiç bitmeyecekmiş gibi bağlanıyorum
başladığım güne
Ve her seferinden sen çıkıyorsun suyun yüzüne... ’’
- Durup dururken bu da nereden çıktı diyorum Sessizlik’e.
-Yalnız değilsin, diyor. Baksana üstadın sözlerine...Aldatıyorum yine kendimi.
- O Şey’in yokluğu, senin varlığın üstad var...Boşluk ve hayaller ve Teselli Rüzgarı var... Korkma, yalnız değilsin! Düşüncelerimden gizli konuşan bir kalemim ve olağansızlık var. Kalabalığın ortasındayım ve şaşırıyorum. Musiki dinleyen sessizliğime...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.