- 920 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SİVAS'TA YANAN CAN DA BİZİM, BAŞBAĞLAR'DA KÖKÜLEN KAN DA..
“ÖLÜM BİZE NE UZAK, BİZE NE YAKIN ÖLÜM | ÖLÜMSÜZLÜĞÜ TATTIK BİZ, BİZE NE YAPSIN ÖLÜM…”
Tarihinde suçlusu bulunmayan, asker kaçağı olmayan, 1985 yılına kadar ulaşımını hayvanlarla yapan, 1987 yılına kadar haberleşmesini yine hayvan sırtında yapan, senenin 6 ayı kış, ama bu şartlarda
1959 yılında kendi imkanlarıyla minaresini ve camisini,1962 yılında ilkokulunu ve öğretmen lojmanını, 1987 yılında imamevini, şadırvan, gasilhane, mahalle çeşmelerini, tuvaletlerini ve kanalizasyonunu, çevre düzenlemesini tamamlamış, tüm altyapısını kendi imkanlarıyla yapmış hatta caminin kubbe kurşunlanmasını tamamlamış bir köy..
1990 genel nüfus sayımında 542 nüfusu bulunan Kemaliyenin en kalabalık köyü dolayısıyla Kemaliye’nin en kalabalık öğrencisi bulunan Devletine Bayrağına ve inançlarına bağlılığı ile bilinen, hiç kimse ile sürtüşmesini bulunmayan kendi halinde bir köy...
Devletine hiç yük olmamış hep destek olmuş, hiçbir şey istememiş, evladın babaya saygısı gibi devletini tam bir baba bilmiş, bilmeye devam eden Osmanlı geleneği ve terbiyesi ile yetişmiş insanların yaşadığı bir köy.......
Gitmesem de, görmesem de o köy benim köyüm
Kemaliye İlçesine bağlı ilçe merkezine 72 km uzaklıkta Barasor vadisinin sonunda ilçenin en uzak ve son köyü, Tunceli ili sınır noktasında bir köy karayolunun bittiği dağ yolunun başladığı bir yerde,
720 yıllık tarihi olan Osmanlıya uç beyliği yapmış tarihsel süreç içerisinde devletine bağlılığın en güzel örneklerini vermiş vermeye devam eden Anadolu’nun isyan eden gruplarına karşı Devletin bekasını düşünmüş Ay yıldızlı Bayrağını her dönemde dalgalandırmış, Çanakkale’de de 30’un üzerinde şehit vermiş bir köy.
Gitmesem de, görmesem de, o köy benim köyüm: BAŞBAĞLAR.
Yıl 1993. Anlatması zor, anlatması çok güç. Tam on dört yıl önce 5 Temmuz akşamı saat 20.30. Başbağlar’da her zamanki gibi bir akşam. Köy sakinleri gündelik işlerini tamamlayıp evlerine çekilmişler..
Adil Hoca ise abdestini almış huşu içinde, elinde mikrofon Ezan okumaya henüz başlıyor. O sırada ardında beliren silahlı gölgelerden haberdar değil. Eşkiyalar yaka paça alıyorlar “bırakın ezanı bitireyim” yakarışlarına aldırış etmeden. Ve namaz için toplanan köylüleri de camiden dışarı çıkarıyorlar.
Bir tuhaflık var. Gelen eşkiyalar köyü çok iyi tanıyor. Planlı, programlı bir baskın bu. İsim isim çağırıyorlar köydekileri ve neden sonra dağılıp, ev ev gezerek köyde kim var, kim yok herkesi topluyorlar. Yaşlı, genç, çocuk, kadın…
KATLİAMI YAŞAYANLAR ANLATIYOR
Köyün kadınlarından F.P: "Militanlar, kapının önünden ismen çağırıyorlardı köyün insanlarını. Selim Pato, sen gel dediler. Görümcemin oğluna, Recep sen de gel, dediler. Doğru camiye dediler.Ben içeride pencerenin önünde oturmuş dinliyordum. Birkaç militan sokaklara dizildi. A.C’yi çağırdı. Bu adam yanımızdaki ilçenin köyünde oturuyordu .
Bizde tırpan yapıyordu. Onu görünce hayrete düştüm.Daha sonradan biz kadın ve çocukları da topladılar. Derenin yanında toplandık. Başımıza bir kız, bir erkek militan koydular. Erkekleri de öbür tarafa topladılar."
Köyün erkeklerinden yaralı olarak kurtulan S.A. : "Camide namaz kılıyorduk/İkisi kadın çok sayıda militan namaz ortasında ellerinde silahlarla camiye girip namazı bozdular.Daha sonra bizi silah zoruyla dışarı çıkardılar. Daha sonra militanların lideri olan kişi telsiz görüşmesi yaptı ve ateş serbest diye bağırdı.
Otomatik silahlarla üzerimize ateş açtılar. Aramızda sağ kalanları ayrıca yakından ateş ederek öldürdüler. Ben kenarda kalmıştım.Ölü numarası yaptım. Sırtımdan iki kurşun yedim."
Masum insanların üzerine, otomatik tüfeklerle ölüm kusan, insanlıktan nasipsiz kan içiciler, muzaffer bir ordu edasıyla, geldikleri gibi ayrılıyorlar Başbağlar’dan. Ama arkalarında korkunç bir iz bırakıyorlar: Beşi diri diri yakılmış, kalanı kurşunlanmış tam otuz üç şehit. Tam otuz üç can.
Ve bir de bildiri..
Diyorlar ki; “2 Temmuz günü 40’a yakın insanımızın ölümü 60’a yakınının da yaralanmasıyla sonuçlanan olay, devletin bilinçli bir provokasyonunun ürünüdür.Ve bunun sorumlusu devlettir. Sivas’taki halkımıza karşı girişilen bu katliama da gereken cevabı verecektir.
En ağır biçimde bunun hesabını soracaktır.Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.Sivas’ta şehit düşen onlarca masum insanımızın kanı yerde kalmayacaktır. Eğer bu yönelimlerini T.C. sürdürürse en ağır şekilde bunun karşılığı verilecektir.”
Yıl 2013
Aradan bunca yıl geçmiş. Bir yanda failleri yakalanmış ve en ağır şekilde cezalandırılmış Sivas Madımak olayları. Diğer yanda, suçsuz günahsız otuz üç insanın kahpe bir misillime uğruna katledildiği ve tek bir mahkumu bile olmayan BAŞBAĞLAR katliamı.
Her yıl uğruna karalar bağlanan, medyada günlerce yer bulan, ağıtlar yakılan Sivas.. Ve unutulmuşluğun hüznüyle, dün olduğu gibi bugünde yaralarını sarıp, kendi yağıyla kavrulan “Hasbinallah Ve ni’mel Vekil” diyen BAŞBAĞLAR..
İnsan düşünmeden, sormadan, sorgulamadan edemiyor.
Sivas için ağıt yakanlar, devlet televizyonunda devlete küfredenler; SİVAS’ ta katledilenler “can”dı da, BAŞBAĞLAR’ da kurşuna dizilenler “can” değil miydi?
Sivas’ta yakılan can da bizim, Başbağlar’da dökülen kan da. Biz biriz; BİRLİKTE TÜRKİYEYİZ!...
UNUTMAK TÜKENMEKTİR düsturuyla, insanlık dışı bu katliamın 20. yıl dönümünde bayrakta al olan şehitlerimizi rahmet, minnet ve duayla anarken, TÜRK VAKARI ile dün olduğu gibi, bugünde dimdik duran BAŞBAĞLAR köyü sakinlerinin –büyük, küçük ayırmadan- ellerinden öpüyorum.
Ölümü öldürenlere selam olsun..
YORUMLAR
Evet...Yanan canlar ve dökülen kanlar bizim...Çünkü bizler insanız...Eşref-i mahlukatız..İnsanlıktan nasibini almayan caniler Yüce Adalete çok yakında hesap verecektir...İlahi Adalet tecelli edecektir...Masumların kalemini kıracak kadar adi ve şereften yoksun olanlar layığını bulmadan canlarını veremeyeceklerdir...Kaleminiz daim olsun efendim..Saygılarım sonsuz...