- 1570 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BİLGE KİŞİ VE İNSAN-6(Özgürlüğü arayan insanın kendisi ile buluşması)
-Evet, sen hiç testi yapan ustanın içine su koyulmaması için yaptığını mı düşünürsün? İçine su koyulmayacaksa neden boş testi yapsın. Bilmez misin anası çocuğa kızsa, çocuk yinede anasına sarılır, içinde olanı bilmez gezersiniz amacınız ateş yakmak olduktan sonra neden özgürlük diye ağzınıza layık olmayanı alırsınız kirletirsiniz? Özgürlüğü yaratanı arayacağınıza, ağzınızda ve gönlünüzde değer vermediğiniz, sadece dilde olan boş bir sözün peşinde koşuyorsunuz, hemde ağzınıza yakışmayan olanın peşindesiniz.
-Be. Ben ne diyeceğimi şaşırdım kaldım! Bir anda kendimi içlerinde buldum.
-Buldun da hiç bakmadın mı suratlarına anlamadın mı niyetlerini? Görmedinmi, nifak tohumu ektiklerini, meyve ağacı öylemi yetiştirilir yıkıp yakma ile hırs ile? Biz neden burada yaşarız bilir misin? Ahmaklardan kurtulmak için, sendeAllahlın iyi kulu imisin sende kaçtın buraya geldin onlardan kuruldun.
--…..??
-Bilmez misin ayı Ol Resul ikiye böldü Allah ismi ile ortadan ikiye bölündü, bölündü körgördü, sağır işitti fakat ahmak olan ortadan ikiye bölünmedi ahmaklığına devam etti. Ahmaklık yüce Allah’ın kahrıdır çaresi yoktur, görürsen kaç ondan, uzaklaş.
-Senin ağzın bal, dilin şeker akıyor, hayatımda bu sözleri hiç duymadım Allah’ a şükürler olsun sana rastladım. Şimdi her şeyi daha iyi anlamaya başladım, o insanlarla aynı sahneye girdiğim an ben oraya yakışmadığım için onlardan ayrılarak bu yöne koştum içimde olanı buralarda boş aradım ama daha kıymetlisini seni buldum ey güzeller güzeli.
Nefise’nin yanakları elma gibi kızararak önüne eğdi. Kulübeye gelmişlerdi, nefise hemen kapıyı açtı.
-Buyur fakirhanemize, gönül evimize hoş geldin neşeler getirdin.
Diyerekten içeriye buyur etti. Kulübede iki yer minderi, bir yer sofrası olarak kullanılan ekmek açma için kullanılan hamur tahtası, birkaçkap, kaşık, yoğur, süt ve peynir kavanozda duruyordu, Pencerede eski bir perde mütevazı bir kulübe idi. İnsan içeriye girdi gözlerini kulübede gezdirdi.
-Babanız nerede acaba?
Nefise
-Sabah serinliğinde tarlaya çalışmaya gitmiştir, öğle namazına doğru gelir, sen geç rahatına bak. Ben şimdi sana iki lokma azık hazırlayım, kendine gelirsin.
İnsan yerde duran minderin üzerine oturdu. Nefise ise acele ile yandaki kilere girerek yemek hazırlığına başladı. Kilerde yemek hazırlarken bir yandan da konuşarak insanı yalnızlık duymasın diye lafa tutmaya başladı.
-Bilir misin Âdem peygamberi bir lokma için cennetten kovuldu, günaha girdi, bir lokma için girdiği günah için günlerce gözyaşı döktü, aslında günahı bir kıl gibi ince idi ama akıttığı gözyaşı da kılda gözünde vardı.
-Biliyordum ama senin anlattığın şekilde bilmiyordum.
-Allah insana kırk yaşına kadar sıkıntıları ve çekme gücü ve hırsını verir, o da kendini yetiştirir kuvvetlendirir. Sana bunları veren çaresini vermez mi? Tabi ki verir.
İnsan yer minderinde oturur iken birden kalbine dokunan bir elin varlığını hissetti ve içinde volkan kaynar gibi kalbi kaynamaya başladı. Nefise’yi arar oldu gözleri, yerinde duramaz kalbindeki yanan volkan ateşi har olup bedenini yakmaya başladı. Kendisindeanlayamadı bununnedenini, kalbi iştiyak ile Nefise’yi görmeyi arzuluyordu, yerinde kalkarak kilere gitmeyi düşündü, utancından gidemedi ama ateş gibi yanıyordu, yerinden kalktı odanın içinde hızlı, hızlı yürümeye başladı. Gözü rafta duran sürahideki ayrana takıldı, hemen koştu büyük bir tasa ayran doldurarak bir nefeste içti. İçtiâmâ bu ayranda gönlündeki ateşi söndürememişti. Nefise’yi iştiyak ile görmeyi ve ona saatlerce bakmayı arzuluyordu. İçinden "Ben günah işlerim onun yanına gitmekle, beni yanlış anlar, gönlümü ona açar isem beni anlamaz ret eder ise ben ne yaparım. Gider kime derdimi anlatırım, kime ağlarım" düşünceleri ile odaya sığmaz bir şekilde dolaşır iken Nefise kilerden içeriye elinde sini ile hazırlamış olduğu yiyecekler ile içeriye girdi.Nefise’yi görünce sanki dünyasına ışık nur doğmuştu, ömrü hayatında hiç bu kadar sevinmemişti. Nefise ondaki değişikliği gözlerinden anladı ama mana veremedi. Kuşku ile
-Seni kederlendiren nedir ey insan? Kederli ve mahzun duruyorsun? Âmâ bir yandan da neşe ile yerinden duramıyorsun? Yüreğin kuşun kanadı gibi çırpınmaktadır?
İnsan bir an ne konuşacağını düşündü ve
-Önemli değildir, buranın havasındandır!
Diyordu ama yüreği yerinden sökülürcesine atıyor, ayrı bir haz ile Nefise’yi süzüyordu. İçindeki rahmet ve hazineyi nasıl anlatacağı hususunda yüreği ve aklı ile boğuşuyordu. Yüreği bir sırtlan aklı ise bir tilki gibi boğuşuyordu. İçinden" Yarabbim gönlümdeki bu aşkı yerleştiren sensin bildim, şimdi ağlar isem karşısında rahmetin coşar, beni yanlış anlarlar, sen bana yardım et Allahım" diye geçirir iken, Nefise
-Sofra hazır buyurun, size layık değil, kusurumuza bakmayın.
Gözü Nefise’den başkasını görmüyordu. Bunu fark eden Nefise başını öne eğdi, kilere doğru ilerledi. Nefise’nin kilere girmesi ile kalbine sanki binlerce ok saplandı, acısından sadece "Allah" diye bildi, yere düştü ve bayıldı.
Bir müddet sonra içeriye giren Nefise insanı yerde baygın görünce telaş ile üzerine eğildi, etrafına telaş ile baktı, ibrikteki suyu alarak insanın yüzüne döktü. Soğuk suyun etkisi ile ayıkan insan karşısında Nefise’yi görünce hayranlıkla, tatlılıkla süzmeye başladı. Saatlerce baksam hiç doymam der iken, Nefise şaşkınlı dolu bir eda ile
-Size ne oldu? Hasta mısınız?
Hiçbir şeyi duymuyordu. Hayranlıkla Nefise’ye bakıyordu.
-Sen aradığımsın ey güzel acıkmışlığıma meyve arar iken gönlüme düşen aşk meyvesisin, Allahtan dileğim rüzgârda esen ve ağaçtan dökülen meyve gibi gönlüme dolan aşk meyvesini senin ile yiyeyim ey güzel, elimi hiçbir dala atmayayım ey güzel İnşallah.
Nefise bu sözleri duyunca şaşırdı, hafiften gülümseyerek gözlerini yere düşürdü.
-Gönlüm ovada esen bir tüy gibi uçarak senin o gül yüreğine kondu, gönlümateş üstünde kaynayan kazan gibi oluyor seni görmeyince eygüzel, sendeki derin mana ve aşkın şerbet kuyusunu gördüm çekilmek istedim fakat çekilmeye takatim yok ey güzel.
Bir anda aşk serenadı ile coşan insan kendisindeki bu değişikliği olan aşk ateşi ile ne söylediğin bilemenin yanlış anlaşılmanın ve ret edilmenin ateşi ile yüreği kor alev oldu, odayakâinata sığmamaya başladı. Pişman olup nedamete düşmek istemiyordu
-Ey güzeller güzeli canan gönlüme akarsu gibi aktın, aşkın tüm sırlarını senin ile içtim, sen yanımda olduktan sonra tüm cefayı çekerim, korkarımbeni ret etmenden gönlümdeki aşk ateşini söndürmemenden beni harlara atmandan. İçimdeki bu yangın olmazsa senin kıymetini nasıl bilirdim ey canan ey sevgili. Beni gönlüne bağlama uçamam, yaşayamam bana gönlünün kapısın aç içeriye gireyim, özgürce, beni bağlar isen ikilik olur ne sen nede ben uçamayız aşkın ummanında ey canan.
Nefise ise hayranlıkla bu serenadı dinliyor ve büyük bir haz duyuyordu. Nefise cevap verdi
-Testi taştan korkar amma o taş çeşme oldu mu pırıl, pırıl aktı mı berrak suları ile testiler ona koşar, testiyi taşıyanda koşar. Bal çanağımın ağzı kapalı idi sen kenarına coşan balı yiyorsun, bende bal çanağını kırıyorum ey âşık gel kana, kana korkmadan ye iç bu aşkı, gir gönlüme biz olalım.
-Allahım sana şükürler olsun, gönlümü bildi gönlünü açtı, sen açtırdın sende sonsuza kadar girdir ve kapısın kapat Allahım!
Der iken ikisinin de gözlerinde yaşlar damla, damla süzülmeye başladı. Sevinç ile muştu ile.Aşk kapısı açılmış ve ikisi de içeriye girmişti. Rahman ve Rahim olan kulun kalbine nazar ettiğinde o kul ilahi aşka kavuşmak için bir yol arkadaşıma muhtaç olur. İnsanda Nefise’yi görünce bu aşk vasıl olmuş ve onu hayatı boyunca yürüyeceği bu hayat ve aşkın yolunda yol arkadaşı olarak Allahın izni ile görmüş ve seçmiştir, seçtiği güzelde kendisini seçmiştir. İnsan
-Artık anladım bilginin iki kanadı var, zannın ise tek kanadı var, bende tek kanat ile uçmaya kalktım yere düştüm simdi iki kanatlıyım artık özgürce uçabilirim gönlünde
El tutmaya alışmayalım, gönül tutmaya alışalım ki sevgi yumağı olalım, büyüyelim kocaman, kocaman gönüllere akalım. Gönülden sevelim sevgilerimiz sahte olmasın, sahte olursa kaybeden biz oluruz başkası değil. Aşk sana gelirse özgür bırak içinde filizlensin çiçek açsın. Şekil vermeye çalışırsan yok olur gider bir daha bulamazsın, aşk aranan değil kendi gelendir. Karşındakini olduğu gibi sev ve sevgini göster ayna ol ki karşısında kendisini görsün ve yanlışı varsa düzeltsin sen zorlarsan kırılır ve hayatından yok olur gider. Aşk her zaman gelmez kıymetini ve kadrini bilmek kucaklamak lazım ama sıkmadan yaşamak gerekir beraberce. Kim seni terk ederse etsin aldırma önemseme, sen kendini terk etmediğin anda kalbin ama hiç mi hiç acımayacaktır ve mahzun olmayacaksın. Aşk sensin, sevgi sensin mutluluk sensin bunu böyle düşün ve yaşa ve yaşat. Bir süre sonra sendeki sevgiye ve aşkı bulamayacakları için tekrar san mutlaka döneceklerdir, dönmezlerse sevgisiz yaşayacaklardır. Eğer bulursan onu o halde, sevgin ile sar ve sevgini göster, ama şekil verme sadece yaşa o anı ve yaşat kikarşındaki de yaşasın aşkı ve sevgiyi. Aşk koklanacak bir çiçek değildir, içinde sevgin ile yeşeren bir çiçektir, ağaçtır tohumdur. Senin gönlünde ve kalbindeki tarlada yeşerendir açandır, bazen gözyaşın ile sulayacaksın ki yeşersin, çiçek açsın yoksa toprağa yağmur yağmazsa ağaçlar ve meyveler yeşermez, dünya çöl olur yaşanmaz olur. Aşkta böyledir yeşermesi ve çiçek açması için bazen gözyaşın ile sulamak gerekiyor. Bu bazen mutluluk gözyaşı olabilir bazen kırgınlık gözyaşı olabilir bazen hüzünlü bir gözyaşı olur. Ama sakın ayrılık gözyaşı ile sulamayın sel alır götürür bir daha da gelmez aşk. Arayamasın çünkü aşk aranmaz kendi gelendir. Özgürlük, sana bana göre değildir. Özgürlük, Allahın insanlara, yaşamda kabul ve ret ederek kabullenerek sunduğu yol ayrımıdır, insanların kendi özgür iradesi ile seçtiği yaşam şeklidir. İnandığını yaşamak ve karşısındakinin yaşamına ve özgürce yaşamasına müdahale etmeden, hazım ederek saygı duyarak yaşamaktır dünyada. Özgürlüğü kendimize has bir yaşam şekli olarak algılar ve herkesi kendimiz, gibi olması için çalışırsak, bu hem kendi hem de, karşımızdakinin özgürlüğüne müdahale, olur ki buda yanlıştır ve bu yanlışlıkta kaosa ve çıkmaza ve çatışmaya ve yok oluşa götürür. Nasıl ki kendimiz seçmede ve yaşamada özgürsek, karşımızdaki de aynı özgürlüğe ve hakka sahiptir ve değiştirilemez. Elma ağacı, nasıl ki üzüm vermez ve kendince kendisine verilen özgürlükle yetişir ve tatlı meyve verirse, insanlarda aynıdır ve müdahale edilmeden, özgürce yaşar inanır ve kabul eder. Bu kabul edilişle ahir et hayatında karşılığını alır.
Nefise gökyüzüne baktı ve
-Öğlen namazı vakti geliyor, babam şimdi gelir.
İnsan
-Nereden bildiniz?
-Güneşe bakarak, zamanla biliniyor ve anlaşılıyor.
Uzakta kaval sesi geliyordu, dertli, dertli
İnsan
-Bu kavalın sesi nereden geliyor, böyle dertli, dertli?
Nefise
-Az ilerde merada çoban koyunları otlatıyor, oradangeliyordur. İstersen babamı karşılamaya beraber gidelim, çobanı da görmüş olursun.
-Tamam, gidelim.
Beraberce yola koyuldular.
Çobanın kavalında yankılanan yanık nağmelerinin bir düş gibi yankılanan sesi dağlar da yankılanarak geri geliyordu, bir ninni gibi, duygusal bir gülüş gibi bedenlerini adeta sarıyordu. Bu haz dolu kavalın sesi ile hayallere daldı. Nefise de etkilenmişti kavalın yankılanan düş gibi dans eden sesindeki perdesinde. İnsana yavaşça sokuldu ellerini, ellerinde kilitleyerek yola devam ettiler. Baharın yorgunluğunda uyanan ağaçlar kuşlar ve yeşillikler taptaze yeni bir gelinin tazeliğinde ve güzelliğinde parıl, parıl filiz vermiş güneşin ışığında parıldıyordu. Allah’ın Hay ve kayyum olan isminin yansıması olan dirilik çiçeklerin yapraklarında adeta haykırıyordu gören gözlere. Bu güzelliği hisseden gözlerle hayranlıkla bakarak ve dokunarak sanki Yüce Allah’ın eline dokunuyormuşçasına dokunarak taze yaprakların tazeliğine dokunurken birbirlerinin gözlerine baktılar. Nefise gülen gözlerle
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.