ANLAMI BİLİNMEYEN KELİME
Yemyeşil dağların üzerine kondurulan tahta evlerin her birinde ,ayrı bir hayat hikayesi vardı. Bu kapkara evlerden birinde , kapı eşiğinde oturmuş, kendini kaptırmış türkü söylüyordu küçük kız.
‘’İki tabak balum var
Biri bitsa biri var
İki tane yarum var
Biri bitsa biri var’’
Bitişikte oturan ,sertliğiyle tanınmış yaşlı teyzeyi de güldürmüştü küçük kızın türküsü.İşlere dalmış,tam yayık yapmaya hazırlanıyordu ki ,küçük kızın söylediği türkü içine gıcık yapmışçasına ,gülmekten yere yığmıştı yaşlı kadını . Evler yakın ve tahta olduğu için sesler hemen duyuluyordu.Bir müddet kendini kaybederek gülen yaşlı kadın, evin içinden hiç çıkmadan kıza seslendi.
‘’Yar biter mi hiç kiz,doğru öğren habu türkiyi’’
Kızcağız utanmış ve güzel türküsünü sona erdirmişti.Dağlara bakarak ,ince sesiyle ne de güzel söylüyordu oysa ki.Ne bilsin yari falan o.Yar ne demek ,türkü neyi anlatıyor ! Melodiye kendini kaptırmış giderken ,köyün en yaşlı ve sinirli kadınını güldürmek onu da şaşırtmıştı. Biraz mahçub ,biraz buruk bir halde içeri geçmişti sonunda. Sevinmeli miydi bu yaşlı ve sinirli kadını güldürdüğü için ,bilemedi. E ...Bu teyze de belli olmaz, gülüyordu ama sinirli mi sinirli , sabıkası vardı bir kere!
Sonra yaşlı kadının eleştirisini düşündü ve yaptığı yanlışa bir anlam veremedi .Yar neydi ki,bitmez miydi? Daha bir utanmıştı. Acaba kötü bir şey miydi? Türkü öyle değildi galiba,nasıldı acaba diye düşünürken bağırdı yaşlı kadın.
İki tabak balum var
Biri bitsa biri var
İki tane yarum var
Biri gitsa biri var.
‘’Anladun mi ,öyle diyeceksun ‘’dedi yaşlı kadın ve yine güldü.
Evet ,evet doğrusu bu olmalıydı !Teyze haklıydı.
Kadın gülerek tekrar bağırdı:’’Millet bir taneyi bulamayi ,bizim gebermişe de bakun hele’’dedi.
Küçük kız ne dediğini gerçekten bilememenin burukluğuyla ,dudaklarını büzüştürdü ve içinden kendisine gebermiş diyen yaşlı kadına küfretti.
………………………………….
Köyde bütün çocukların yanakları pembe pembeyken o sanki hiç güneş görmemiş beyazlıkta ve çok zayıftı.Bir elinde bez bebeği ,bir elinde de kardeşi vardı.Annesi ineklere ot biçmeye gitmiş ve evin bir takım işleriyle,kardeşlerini ona bırakmıştı.
Evden dışarı yayılan sesleri duyanlar, içeride küçük bir anne olduğunu anlıyorlardı.Tıpkı annesinin modeliydi küçük kız. Kızınca annesi nasıl kızarsa,nasıl tepki gösterirse olaylara öyle tepki gösteriyordu.Bir kasete almışcasına , annesi gibi konuşuyor ve davranıyordu.
‘’Ahmet Allah belanı versun, daha yeni değiştim üstüni ,yine mi kirlettun‘’ diye söylene söylene kardeşinin üzerini değiştiriyordu.Küçük bir anne olup ,anne gibi kızıyordu ama anne gibi de ilgileniyordu her şeyiyle..
‘’Dur az dur, bak şimdi sana mama yapacağum ‘’diyordu kardeşine.
Gerçekten de birazdan yine kapının eşiğine gelip oturdu.Anne havalarında bir elinde küçük tava ,bir elinde kardeşi.Bu sefer yere oturdu ve küçük bir yastıkla çocuğu dizine yatırdı.Zavallı çocuğun ellerini bir bezle sımsıkı ayaklarının altında sıkıştırdı.Bir anne edasıyla çocuğa yalvarıp ,sevip mama yedirmeye başladı.Çocuk mamayı yemeyince tıpkı annesinden gördüğü gibi kızmaya başladı.Öğürmeye başlayan çocuğun zorla mamayı ağzına sokup küfrediyor,olmazsa kandırmaya çalışıyordu.Bu yedirme işleminde çocuk yüzüne bir iki tokat yemiş,ağlamaya fırsat bulamadan mama ağzına tıkılmıştı.
Bilmişçe mamaya üflüyor,mamanın sıcak mı soğuk mu olduğunu anlamak için kaşığı aynı annesi gibi dudaklarına hafifçe değdirerek ağzına çekiyordu.Yere yatırdığı bez bebeğini de ihmal etmiyor arada onun ağzına da mama verip, onu kardeşine örnek gösteriyordu.
İnanılacak gibi değildi,cidden mama yapmış ve yedirmişti beş yaşında bu anne!
Birazdan annesi geldi.Annesi koca bir kadına sorar gibi neler yaptığını ,çocuğu yedirip yedirmediğini soruyordu.Büyümüşte küçülmüş anne gururla , bilmiş bilmiş yaptığı işleri sayıyordu.
Bir ara bir patırtı koptu. Küçük kız ahırdaki ineğin önüne biraz ot atmalıydı ,onu unutmuş ve annesinden azarı işitmişti. Annesi evi çekip çeviren bu küçük anneye kızıp duruyordu.
İnsan neler yapabilirdi? Kaç yaşında ,ne işler yapılabilirdi ki?
Köyde böyle bir şey yoktu, bir can olması yeterdi her şeye.
Yine bez bebeğini aldı ve çatıda ot konulan bölüme çıktı. Otların üzerine oturdu . Her kırıldığında sığındığı yerdi burası. Sıkı sıkı sarıldı bebeğine ve dağlara bakarak türkü söylemeye başladı.
Sevduğum yar ,yar
Sevduğum yar ,yar
Gel kaçalum dağlara sevduğum
Dağlar olsun evumuz sevduğum
Sevduğum yar,yar
Sevduğum yar, yar
Her komardan bir yaprak sevduğum
Olsun keremidumuz sevduğum
Sevduğum yar yar
Sevduğum yar ,yar
Kendisini kaptırmış türküsünü söylerken ,birden her söylediğini kınayan yaşlı ve huysuz o kadın geldi aklına, sustu ve çatıdan dışarı çıkardığı başını içeri çekti , içinde yar olmayan bir türkü bulmaya çalıştı ama yoktu.Sahi yar neydi ki?
YORUMLAR
Bu hikâyeyi pek bir beğendim... Anne- babası ve diğer büyüklerinin yanında içinde yâr geçen türküleri söylemekten utanan, filmlerdeki öpüşme sahnelerinde de gözünü yere dikip kaldıramayan bir kız tanırdım, onu hatırladım.Elinize sağlık, kaleminize kuvvet...
Selâm ile.