- 575 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
"Bizim Enver'in ki olmasın?" Ardahan Öyküleri - 317
"Bizim Enver’inki olmasın"
Bizim Enver’in dediği gibi olmasın.
Atalarımız birinciyi söyleyip anlaşırdılar. Modern Türkçe’de İkinci söyleyiş moda olmuş. Ne modası; esas olmuş.
Nereden nereye. Ne fırlamış. Ne yaman fırlamış amma.
Biraz önce Face’de tanıdığım bir Ermeni Gede’ye arkadaşlığımı kabulü akabi ilk yazdığım mesaj’ı buraya alacağım. Alma isteğim, hoşum geldi. Ne bileyim?..
" Hi Armen! Thank you what you accepted to my friendship. I am Turkish Painter, Teacher and Writer. I saw your site and be interested of you.
I am writing short story about Causcasia and its historical culture.
I wanna get and understand medium of many Causcassian points of people.
Sayat Novum succesed it. Post- Modern times, I am making something in my stories. Which way I can do them? I try WORDS and their etimological analieses.
If you want to go on be friend with me in stead of I am a Turkish. I will be glad. Good keeps you and all people.
With my regards.
yalçıner yılmaz
26-06-2013
Ardahan- Çanakkale
Turkey...
Bu çocuk geri yazsa, örnek kelimelerden birini yaz dese: Cevabım ne olur?
Hangi kelimeyi yazsam acaba.
Bari Kişer’deki KIŞ’er’i yazarım.
Bari’yi de yazarım canım, oda Kafkasya Halklarında, Kafkasya Kültüründe " Medium" bir kelime. Bari: " Gel Bari" , " Git Bari" deki "Bari" sanırım.
Kış Kış Kış’alamak bizim KIŞALAMAK değil mi?
Kurdaladıkça neler çıkıyor neler.
Ben "Ardahan Öyküleri " yazmaya başladığım zaman ne yaptığımı tam olarak bilmedim. İnsan bunu tam bilemez. Dede Korkut’izmin tarzı mahallinde yazdığımı anladım. Orada dünyaya gelmiştim. Zira Ardahan’da annemden, babamdan dinlediğim her kelime, cümle, paragraf, metin zaten Korkutizm’miş.
Aşıkların kelamları, masallar, efsaneler, all of Ardahan Edebiyatı Korkutizm’miş.
O yüzden BARİ KİŞER: "Eleyse Git" anlamında olabilir.
KIŞ’er... Türkçede ki; GİT/ GİD/ GİD’ER... gibi oluyor.
KIŞ/ KIŞ/ KIŞ’alamaktan/ KIŞER: KIŞALA/ KIŞA KIŞAR yani kış et gibi.
Türkçenin Arkeolojisini bilmezden kurdalamışız.
Türkçenin Arkeolojik algılamasına bulaşmışız’a.
Beee... Karslı’nın dediği gibi:
"- SÖBÜTAY AĞABEY! " Yahudi isim: SABETAY’ı çağrıştırıyor.
Çıldırlı Salman Dayı’nın ismi: Süleyman’ı... İranlı Salman’ı... Rus Telman’ı... Salomon’u
Salman’ı Rahmetli Oğuz Atay TUTUNAMAYANLAR’da biraz mahcupca deşmişti. Normaldi bu deşmesi: O "TÜRKİYE’nin RUHUNU " yazmak istemişti. (Yazmıştı).
Sonraları biraz bıyıkaltı bunu ikrar etmişti. Veya diyenler yalan demişti. Burası buradır: Herşey olası!
A. H. Tanpınar ve Tahir Kemal’de bu demeye getirmiştiler.
Kemal Karpat ise bunu yazacak yazar daha Türkiye’de anasının karnından doğmadı, demiştir.
"Beni ilgilendirmez" kim ne diyif diyif...
Eli- İbranca isimdir: Ortaasya ve İran havzasında Eli, Ali olmuşmuş, Alman Dilbilimci bilmemkim’di. Aynı kişi Ali isminin bir yeniden ELİ’ye, ile ahir Ali’ye, gidip- geldiğini
Söylemiş. İşitmiştim. Bilmem hangi senenin hangi ayıydı.
Ay’ın kelimesiydi mi?
Senenin kelimesiy miydi?
Gayipten gelmez sesler de varmış. Bunu: " GETSEGELMEZ"’le tesmiye etmişler. "Bilinmezistan bilgelerince."
"Orda duyduğunu burda yumurtlayan bilgeler varmış."
Kahvede... Karstaydım... Çay içiyordum. masaları kaldırıma çıkartmıştı kahveci. Toz her yana tozuyordu. Biz: Ben, karşımda oturan dört kişiyle, hepsi o kadar. Başımı fotoğraf makinesi gibi çeviriyordum. Herşeye bellikleniyordum. Motifler beni heyecenlandırıyordu.
Küçük bir renk lekesi, taşın formu, kare veya dikdörtgen, düzensiz geometrik formlar, hiç giriş vermez formları atlıyordum.
Erwin Panofsky: Tansiyoncu falan değil. Tansiyoncu adam geldi. Tansiyoncu Kayseriliymiş. Çay söylemiş, çay içiyordu Çakmaklı dört kişi. Tansiyoncu selam- sabah etti. Tansiyonlarını ölçtü Çakmaklıların.
Toz tozuyordu.
Kara Söğütleri ağaç motifi olarak ağaç gibi tasvir ettim. Yapraklar var. Gövde var. Yaprakların renkleri yeşil: Bu öyleyse ağaçtı.
Erwin Panofsky ki onu ne duymuştum ne işitmiştim: İKONOGRAGİK TASVİR onun teorisiymiş.
Bir motifi yine yaşadığımız çevrenin bellettiği biçimselce algılarsak, basit tasvirsel okumalara olgu incelemesi de, derseler de, tasvirle buna motif algılaması denir. Panofsky böyle diyormuş.
Kompozisyona hele şükür girdim. Olguyu inceleyebiliyordum. Bedrettin Cömert Türkiyeye İkonografik Tasvir ve İkonografik Analizi Panofsky’nin teorisini ilk söyleyenden.
Bir nesneyi gördüğümüzde ne biliyorsak o şekilde motifize ederiz. Bir nesneye baktığımızda kültürümüzün gücü oranında ilk algısal tasvirle yaklaşırız.
Karsta kaldırım kafe’de oturmuş çay içiyordum. Ağaçlara baktım. Ağaçları aile ve çevresel kültürümün donatısı oranıyla ancak renkle tanıyabildim. "Gövde" öğrenmiştim ağaçta gövdeyi gördüm. Bunlar Panofskynin dediği gibi tasvirsel yaklaşımdı ve ilk ayak incelemeyi kapsardı. İkinci safha ise İkonografik Analize giriştir.
Yanımda oturan Ziraat Mühendisi Ağaçların Kara Söğüt olduğunu biliyordu kaç kez budamıştı, yaşlarını biliyordu. İğde ağaçları... İnternette arama motorı google’la aradı, bunu buldu:
"İĞDE (Eleagnus angustifolia) Bu familyanın iki türü Türkiye’de doğal olarak bulunur. İğde, bazı bölgelerde ağaçcık bazı bölgelerde ağaçtır. Çiçekleri açık sarı renktedir. Arılar sabahın erken saatlerinden günün geç saatlerine kadar iğde çiçeklerini ziyaret eder. Çiçeklenme zamanı ise ılıman iklimin hüküm sürdüğü alanlarda Nisan ayında, daha iç bölgelerde ise Mayıs ve Haziran aylarında çiçeklenme gözlenir."
Ben İkonografik Analiz yapamadım değil ki anlayamadım. Algıyı ağaç bab’ından anladım. Kavramsal idrake ise geçemedim. Bildiğin kadarıyla bilirsin.
Bilirsen anlarsın. Kurmay Subay allah işini rastgetirsin sağsa. Mustafa Albay vardı; Soyadı Pehlivan’dı. Bir proje resimle ilgili anlatıyordu. Bilmediğimden dediğini anlıyamıyordum. O an MEVLANA’nın şu deyişi HIZIR gibi imdadıma yetişti.
" Bildiğin kadar anlarsın" Kurmay Albay’a sözü aynen söyledim. İkna oldu.
Panofsky’nin İkonagrafik Analizi de öyle.
Derin Anlamak için bilmek lazımmış.
Yalınız şu hakikat ki dürüst olmadıkça insan, üslupsal yazı yazamıyor...
Korka bilinilir ama, korkulana bilinir amma, yazı sahih ve samimiyetli oluna bilmiyor amma velakin...
Masada oturan kişiler birbirlerine " Gavat sen çay söyle!" diye takılıyordular. Çayın derdine parayı vermemenin derdi işte anlarsınız.
Burada ne kadar "gavat" varsa çay söyle dedi: Adı Cezoydu diyenin heral... Tako: " Ola sen gavat söylesin oluuum." dedi.
Bir birine gavat demeyen kalmadı, desem yeridir.
Yalnız Tansiyoncu çok kötü bozuldu. Bozulduktan sonra şoka girdi. Elinde takoz yekeliğinde alet’i birine nıhcıyacaktı; görenin gördüğü vaziyet buydu.
Masada ki Dırto Dayı akıllı adamdı diğerleride akıllıydı bişe yanlış anlaşma olmaya; İşe uyandı ve tansiyoncunun Kayserili olduğunu böyle şakaları kaldımasına imkan, ihtimal olamayacağını derhal çözdü.
Öyle bir yapı taptı ki akla ziyan... bakın ne dedi.
Çayı sen gavat ödersin, olmadı ben gavat... masadaki her adamı gavat ettikten sonra Tansiyoncuya sıra gelince ona:
" Tansiyoncu gardaşım çayı ödemesin o misafirdir. Biz gavatlar öderiz! Nasıl olsa!" dedi.
Tansiyoncu beraat ettiğine sevindi. Adamın gözleri gülüyordu allah sizi inandırsın.
Memnuniyetini " Abi hepinizin ölçtüğüm tansiyon parasını almayı vercem olmaz mı?" dedi.
Adama çok koymuştu.
Tansiyoncun ki olmaya: " Ne demaaana diyon ağaaa!"
yalçıner yılmaz
30-06-2013
çanakkale
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.