GELECEĞE MEKTUPLAR – 1 (Ah, şu köprüler!..)
GELECEĞE MEKTUPLAR – 1 (Ah, şu köprüler!..)
Tarih boyunca köprüler, ister fiziki ister mecazi mânâda olsun hep; kavuşmayı, kavuşturmayı, birleştirmeyi veya yakınlaştırmayı.. temsil ederler. Bir farkla ki; eğer bu köprüler, Türkiye adlı ülkede ise, mevcut temsil özelliklerine ilave olarak, biraz da; “karamsarlık, çekişme, kargaşa ve fitne ateşi”nin yanmasına hizmet ederler.
Evet, paragraf daha bitmeden; bir tenakuz, bir zıt’lık, ve bir tutarsızlık hemen göze çarpıyor. Ancak ne yaparsınız ki; burası Türkiye’dir ve görünüşü, ihtişamı.. ne kadar görkemli olsa da, “iki ileri, bir geri giden mehter’i de bulan yine bu ülkenin insanıdır.”
Çünkü bu ülke, “ANADOLU” denen ve üç kıta arasında kendisi de zaten bir köprü olan topraklar üzerinde kuruludur. Ayrıca “BOĞAZ” denen bir tabii bir suyolunu da, sinesinde barındırır. O sine ki; bu boğazın her iki tarafında kurulu olan meşhur şehrinin içinden geçen Rahmani (pozitif) ile Şeytani (negatif) enerji, burada hem de ikişer defa kavuşum (kontak) yaptığı için, üzerinde yaşayan kadim uygarlıklardan bugüne kadar, bütün milletlerin üzerinde; hem yapıcı (olumlu) ve hem de yıkıcı (olumsuz) iki zıt tesiri bir arada, üzerinde yaşıyayan halkların üzerine aktarmış ve dolayısiyle de; medeniyet ile kargaşanın, huzur ile fitnenin, tekâmül ile çürümenin.. iç-içe yaşadığı, ayrıca da; her iki zıt etkinin, birbirlerini tamamlayan bir çok olayın da çirit attığı bir ülke olmuştur.
Bu şehrin (İstanbul) üzerinde, iki yakasının birleştirmek için; geçmişden beri hep köprü yapımı hayal edilmiş, ortaçağ’la beraber bir takım çizimlere de başlanmış.. ilmi mânâda ilk projeler ise Menderes ile başlasa da, ancak ilk temeli atmak için, 20 Şubat 1970 tarihinin gelmesi beklenmiş.
Bu köprünün; yapılması fikrinden tutunuzda, temelinin atılması da, yapımı da, bittikten sonra işletmesi de, özelleştirilerek elde edilecek geliri ile yeni köprülerin yapılması.. fikri de ve son olarak adının konması da büyük tartışmalara sebep olmuştur.Çünkü, yukarıda da belirttiğimiz gibi, burası zıt’lıkların ülkesi Türkiye’dir.
Cadı kazanına dönen bu köprü, nihayet 30 Ekim 1973 tarihinde saat 12.00’de, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 50. yıldönümü şerefine devlet töreniyle hizmete açılsa da, tartışmaları yukarıda bahsedilen negatif enerjiden beslenen ve “İSTEMEZÜKÇÜ” bir kafa ve kalp yapısına sahip olan bir zümrenin çekişmesi hiç bitmemişti.Yapımı tamamlandığında dünyanın en uzun dördüncü asma köprüsü olarak göğüsleri kabarsa da, 2010 yılı itibarıyla on sekizinci sıraya düşmüştür.
En sonunda bu köprünün adı, boğazın iki yakasını birleştirdiği ve devamı da sanki gelmeyecekmiş ve hep tek başına kalacakmış gibi; “BOĞAZİÇİ KÖPRÜSÜ” konsa da ve iki kıta (Asya ve Avrupa)yı birleştirse de, ayrıca üzerinden her türlü görüşteki insanlar geçip gitse de, gönülleri ve fikirleri bir türlü birleştiremedi. Köprünün ismi geçince veya resmine bakınca.. kimisi; bu güzel eserle sevinip, övündü.. kimisi ise; hırsından, kininden.. dolayı sinirlenip, sitreslere girip deliye döndü, dövündü…
Sevinenler de, dövünenler de, birbirleri ile atışmaları sürep giderken.. bu ilk köprü, zamanla ihtiyacı karşılamadığı için ikinci bir köprü yapımı gündeme geldi. Ancak bir fotokopi gibi, yine “istemezükçü kafalar” ilk köprü yapılırken ortaya koydukları, “UTANÇ TİYATROSU”nu yine sahneye koydular. Yine ayni gündem, yine boşa harcanan kıymetli zaman ve yine “DEREYİ yukarıya doğru akıtma..” gayretleri..
Nihayet 04- Ocak- 1986 tarihi gelince atılan temel ile başlayan ikinci köprü, 03-Temmuz- 1988 de tamamlandı ve “Fatih Sultan Mehmet köprüsü” adını alarak halkın hizmetine açıldı.
Gün doğdu, gün battı.. insanlar, dolayısiyle de vasıtalar çoğaldı. Artık iki köprü dahi günlük trafik yükünü çekemez oldular. Köprüler de boğazın güzelliğini bozduğundan dolayı, çıkış yolu olarak bu defa Boğaz’ın altından ve deniz tabanından üçüncü bir tünel-köprü (iki katlı, tüp geçit tüneli) yapılmasına karar verildi. Yeniçeri kafalı istemezükçü’ler, önceki köprülerde olduğu gibi yine kazan kaldırdılar. Yine ayni sloganlar, yine ayni direnişler, yine ayni kin kusmalar…
26- Şubat- 2011 yılında temeli atılan bu tunel- köprü, iki kıtayı toprak üzerinden kesintisiz birleştirdiğinden dolayı; iki kıtanın birleşik adı olan “AVRASYA TÜNELİ” adını aldı ve halen yapımı devam etmektedir…
Ancak yapılan hesaplamalar sonucunda, Avrasya tüneli’ninde hızla gelişen trafiğe yetmeyeceği ve yeni yeni köprülerin ve tünellerin yapılmasının bir zaruret olduğu kesinleşince; 29 Mayıs 2013 tarihinde boğazın kuzey kısmında, iki yılda bitecek şekilde ve 59 metrelik genişliğiyle Dünya’nın en geniş, 1408 m’lik ana açıklığıyla üzerinde raylı sistemi olan, yine Dünyanın en uzun, 320 metreyi aşan yüksekliğiyle de, Dünya’nın en yüksek kulesine sahip asma köprüsü olma özelliğine sahip 3. Boğaz Köprüsünün temeli atıldı.Ayrıca adı da, “YAVUZ SULTAN SELİM” kondu. Böylece de, istismar etmek için Alevi’ler üzerinden aranıpta çok zor bulunan yeni ve rezil tartışmalar başladı. Sözde Yavuz Sultan Selim, Suriye seferi sırasında; Alevi- Şii topluluklarına karşı katliam yapmış. Mutlaka bu isimden vazgeçilip, yeni bir isim üzerinde durulmalıymış.. Tartışma ve en çok da fitne meraklılarına, bu isim üzerinden yeni bir gün ve bulunmaz yeni bir fırsat daha doğdu..
Bu arada Recep Tayyip Erdoğan, çılgın ve dev projelerine bir yenisini daha ekleyerek; tabii bir kanal olan boğazın trafik yükünü hafifletmek üzere ve bu boğaza paralel olarak Trakya’da, üzerinden boğaz köprüsü gibi köprüler ile geçilen suni bir kanal (Kanal İstanbul’u) açmak üzere harekete geçti ve halen projelendirme safhası devam etmektedir.
Şimdi bu kısa özetten sonra, yeni yapılacak üçüncü köprü üzerindeki mevcut tartışmaları kökünden bitirmek için, “AKLIN YOLU BİRDİR” ve bu akıl yolu ile ben de, bütün toplumu; “ORTAK BİR AKIL, TUTARLI BİR MANTIK” adına şu teklifi yapmayı uygun gördüm: Bir kanun ile İstanbul boğazı üzerine yapılmış ve bundan sonra da yapılacak yer altı ve yer üstü bütün köprülere, “OSMANLI PADİŞAHLARI”nın ve Kanal İstanbul üzerine yapılacak bütün yer altı ve yer üstü tüm köprülerinin ismine de, Osmanlı zamanında meşhur olmuş; “İLİM VE DİN ADAMLARI”nın adları verilerek.. bu tartışmalar kökünden bitirilebilir.
Çünkü zaten, “Fatih Sultan Mehmet” isminde bir köprümüz var. Yavuz Sultan Selim’in ismi de, yeni yapılacak üçüncü köprüye konacak; o zaman yukarıdaki teklifim doğrultusunda, adı ilk yapıldığında tek olduğu için “BOĞAZİÇİ KÖPRÜSÜ” olan, ancak yeni köprülerin yapılmasıyla da bu adı komik duruma düşen bu ilk köprünün ismini de “KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN KÖPRÜSÜ” olarak değiştirelim. Böylece, Osmanlı devleti’ni İslâm imparatorluğuna çeviren üç padişaha karşı bir vefa örneği sergileyelim.
Boğaz köprüsünün adının, komik duruma düşmesinin sebebi şudur. İlk yapıldığında ve tek başına iken bu isim ideal bir isimdi ve çok uygundu. Ancak köprülerin devamı gelince, ortaya “Bu köprü boğaziçinin köprüsü de, ötekiler nehir köprüsü mü?” gibi komik bir algı oluşturmaya başladı. Bu sebeple artık bu köprünün adı değişerek, yukarıda teklif ettiğim “Kanuni Sultan Süleyman köprüsü” olsun. Böylece, Osmanlı’nın yükselme devrinin bütün padişahlarının isimleri de yad edilmiş olur. Ayrıca, Avrazya tüneline de; zamanla yeni kardeşler geleceğinden dolayı, bu tünelin ismi de değişerek daha başka padişahların isimleri verilmelidir.
Ancak, bu köprülerin isimleri üzerinde hiçbir kimseye hiçbir haksızlık yapmamak ve hiçbir gönülün kırılmaması için de; Kanal İstanbul üzerine kurulacak köprülerin veya yapılacak tünellerin adlarını da, Osmanlı’nın meşhur olmuş ilim ve din adamlarından birilerinin adları konularak bir denge sağlanır. Böylece de, birçok fitneye sebebiyet verecek konuyu; en mantıklı, en adilane ve herkesi memnun edecek bir çözüme kavuşturmuş oluruz. Mesela, bu adlardan bazıları; Pir Sultan Abdal, Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre, Mevlana.. Aşık Veysel, Bediüzzaman.. v.b. isimlerden oluşabilir.
Madem ki, aklın yolu birdir ve iki yanlış bir doğru etmez; o halde gelin bu köprülerin isimleri ile kıtalar arasında köprüler kurmağa kalkerken, gönüller arasındaki mevcut köprüleride elden kaçırmamak için; hiçbir akıllı insanın reddedemeyeceği bu teklifimin üzerinde derinlemesine düşünüp en sağlıklı ve en makûl olan kararı verelim.
Sonuç: Eğer daha mantıklı ve birleştirici.. bir teklifiniz varsa, buyrun açıklayın.Yok ise, bu köprülerin ismi üzerinden daha fazla maddi-manevi.. tahribata şahit olmadan bu fikri destekleyelim. Böylece fitneye sebep olan bir çıban başını daha, kökünden yok edelim.
Bu barışçı, pratik çözüm içeren, her kesimi memnun edecek, dolayısiyle tartışmaları kökünden bitirecek, kardeşliğin ve birliğin temelini atacak.. teklifimin kanunlaşarak, pratik hayata geçmesi adına ve bu konuda yapılan tartışmaları kökünden bitireceğinden dolayı kazanılacak olan bütün sevaplardan sizlerin de istifade edebilmeniz için; yukarıda adı, “AH, BU KÖPRÜLER!..” adına yazılmış bu yazıyı elinizden gelen her yerde paylaşın, herkese ulaştırın, herkesin bilgi sahibi olmasını sağlayın ki; kamu oyuna mal olsun, değerli büyüklerimiz duysun ve Türkiye’nin çok gereksiz, ama çok can yakan bir tartışma konusu daha; böylece tatlıya bağlanarak, çözüme ulaşmış, gönüller arasında da köprüler kurmuş olsun.
Unutmayın, lütfen bu yazıyı; ulaşabileceğiniz her yer, her kişi ve kurum ile paylaşalım.Bu vesile ile de bu geceki mübarek BERAT KANDİL’inizi tebrik eder, bu yazının ve muhtevasının günahlarınızın affına inşallah “KÖPRÜ” olmasını dilerim.
Selâm ve dua ile.
23- Haziran- 2013
Mürsel Münevveroğlu
[email protected]
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.