ÇENGELKÖY’DE İLKBAHAR
ÇENGELKÖY’DE İLKBAHAR
Sevgili Çengelköy, bu köyü derinlemesine tanımak, güzelliklerini tüm boyutlarıyla yaşamak için tarihini, kültürünü ve coğrafyasını tanımak yetmez. Seslerini, renklerini, kokularını, Çengelköy’ü diğer “Boğaziçi Semtlerin” den ayıran ve onu özel yapan değerlerini bilmek ve keşfetmek gerekir.
Çengelköy, İstanbul’un en şanslı eski semtlerinden. Her mevsimde gösterebileceği farklı bir yüze sahip. Çengelköy özellikle İlkbaharda sesleri, kokuları, renkleri ile her hafta değişen bir sahneye dönüşüyor.
Örneğin; Çengelköy’ün kendine özgü çiçeklerinden söz edecek olursak; gül çeşitleri, lale, yabani sümbül, Arap sümbülleri, katmerli sümbüller, çiğdem, nergis, gelincikler, sarı hardal, aksoğanlar, sarı ve beyaz papatyalar, şakayık, şebboy, karanfiller, mis gibi kokan beyaz zambaklar, rengârenk manolyalar ki, eskilere göre “Manolya Ağacı” Çengelköy menşeliymiş. 1958–60 yıllarında, Beylerbeyi’nden kalkan bir vapur Çengelköy’e yaklaştıkça, içinde ki insanlar bu çiçeklerin kokularını duyarlardı derken, kesinlikle abartmıyorum.
İlkbaharla beraber, artık Çengelköy’de yeme, içme, mesire ve piknik dönemi başlar. Erguvanla birlikte köyün bahçelerini, mis kokulu leylaklar doldurur. Taa ki, “Filbahri” nin zamanı gelip, onları bastırıncaya kadar… Ancak bu iki çiçeğe de rakip olabilen, hanımeli ve yasemindir. Ayrıca, Çengelköy seraların da, bütün çam çeşitleri, bonzai, kır elli yıllık zeytin, krizantem, orkide ve değişik renklerde manolya ağaçları yetiştirilmektedir.
Sevgili okur, eski Çengelköy’ün köşklerinin, yalılarının ve bahçelerinin en dekoratif, en göz alıcı, en dikkat çekici çiçeklerinden, sarmaşık ve ağaç karışımı “Salkım” çiçeğinden söz etmeden olmaz. Efendim bu çiçek, daha çok mor renkte olmasından dolayı “Mor Salkım” olarak da bilinir. Oysa beyaz ve sarı renkte olanları da vardır. Sarmaşık kelimesi zaten “ışk” yani “aşk” kökünden gelir. Dolayısıyla, sarılarak aşk yapan bir çiçektir.
Çengelköy ilkbaharında çok az kişinin bildiği, fark ettiği görebildiği bu aşk ilişkisi, “Servi Ağacı”yla ilahi bir misyon ve mesaja dönüşür. Servi ağacı, Türk kültürün de “Elif” harfinin, yani “Allah”ın karşılığıdır. Serviyle olan mistik aşk ilişkisi dışında mor salkım, zaman zaman kırmızı çiçekli atkestaneleriyle, erguvanlarla, pavlonlarla sarılarak, iç içe geçerek mükemmel bir renk cümbüşü sunar, Çengelköy’e.
Sevgili Çengelköy, köyümüz de yetişen bazı meyvelere bakacak olursak; ceviz, beyaz incir, incir, fındık, kızılcık, muşmula, kiraz, vişne, Osmanlı çileği, altın ayvası (şimdiler de kalmadı), elma, ekmek ayvası, papaz eriği, mürdüm eriği, çağla, ham yenen hurma, kara ve yeşil üzüm, böğürtlen ve Çengelköy badem’ini sayabiliriz.
Köyümüzün kuşlarına söyle bir bakacak olursak; bülbüllerin sahnesi, Çengelköy mezarlığı ve Havuzbaşı “zurnacı kayası” sırtlarıdır. Ancak eski Çengelköy’de baharın geldiğinin ilk habercisi “Çaylak” kuşuydu. Sonbaharın habercisi ise, “Kasım Sakaları” idi. Martılar ki, Çengelköylü balıkçılar onların tüylerinden çapari yaparlar. Sığırcıklar, karatavuklar, çulluklar avlanarak tüketilen kuşlardı. Kargalar, serçeler, kumrular (Cennet Kuşları), saksağanlar, baykuşlar, puhu kuşları, güvercinler, beyaz güvercinler, ördek, tavuk, horoz, hindi, yabani kanaryalar, yeşil papağanlar, çalı kuşları, yalıçapkınları, karabataklar, kırlangıçlar ve leylekleri, hatta son on beş yıldır Çengelköy semalarında dolaşıp duran yeşil papağanları sıralayabiliriz.
Çengelköy’de bülbül sesi dinlemek için sabah “tan” zamanı ve akşam “güneş batarken”i beklemeniz gerekir. Efendim, önce bülbül’ün erkeği öter ve buna “Dem Çekmek” denir. Dişi bülbül önce kısa seslerle “cik cik” şeklinde cevap verir ki, bu erkeğe “kulağım sende, dinliyorum, keyif alıyorum, devam et, coş göster kendini” demektir. Dişi bülbül’ün bu sesini duyan ve hisseden erkek bülbül ise, coştukça coşar ve sanki şöyle öter…
_Müjde Olsun Serviye,
_Mor Salkımlar Canlandı...
_İlahi Aşk Yeniden,
_Çengelköy de Başladı...
_Gel Benim Nazlı Yarim,
_Gülşen de Sır Bulalım,
_Servi Salkım Aşkını,
_Bülbülden Dinleyelim...
_Çengelköy’ün Baharı,
_Sevdalı Mor Çiçekler de,
_Sevip de Susanların,
_Bülbülü Çengelköy de...
_ Müjde Olsun Gülşen’e,
_Vakt-i Çerağan Geldi…
_Bülbül Aşüfteleşip,
_Bezm-e Gazelhan Geldi…
_Gel Benim Nazlı Yarim,
_Gülşen de Sır Bulalım,
_Servi Salkım Aşkını,
_Bülbülden Dinleyelim...
_Çengelköy’ün Baharı,
_Sevdalı Mor Çiçekler de,
_Sevip de Susanların,
_Bülbülü Çengelköy de...
Şiirim de belirtildiği gibi, ilkbaharda çayırların, kırların, koruların “Gazelhanı”dır bülbül. Sesini kesmesi, dut yemesi ile olur derler. “Dut Yemiş Bülbül Gibi Susmak” deyimi de oradan gelse de, gerçekte bülbül artık “Maşuk”unu (sevdiğini) bulmuş, sevgilisi yumurtlamış ve bülbülyuvasında geçim derdi başlamıştır.
Bu arada, dutlarla olgunlaşmış ve mor renkli ilkbahardan yavaş yavaş “Yaz Mevsimi”ne geçilmiştir. Erkek bülbül görevini yapmanın rahatlığıyla, uykuya çekilmiştir. Taa ki gelecek bahara kadar… Dolayısıyla, sevgili Çengelköy “Artık Bu Solan Bahçede, Bülbüllere Yer Yoktur” diyelim. Sevgiyle kalın…
Hüseyin A. Tuna
T U N A C A N
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.