- 929 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Göktepe
olacak ya Göktepenin minibüsüne bindim
binerken bakışları üzerimde birinin
çaresiz oturdum önündeki koltuğa
herkesler doluştu, araba hareket etti
arkamdaki kızın yanına yaşlıca bir amca
dikiz aynasından da fark ettim ki
o güzeller güzeli sürekli bana bakıyor
adam da ineğinden, satmaktan bahsediyor
Gökdereye gelince indik kasabalı yolcularla
ardı sıra bakakaldım, içime işleyen o bakışlarla
aklıma mukayyet ol Allahım.. aşık mıyım
canıma tak etti müdire hanımın hükümranlığı
“kitap okuyacağım” deyip kendi dünyamdayım
huşu içinde sabaha dek seyrettim bakışlarını
ne kitap, ne tozlu yol, ne başkası, aklımda yalnız
gülümseyen bakışları beni heyecanlandıran kız
bir resmi yazı; ilçe milli eğitim müdürlüğünden
Göktepe öğretmeninin yerine “vekaleten”.. ben
şükür.. içimi bir sevinç kapladı, onu görebilecektim
valizimi hazır ettim, adeta uçarak gittim
muhtarın komşusuydu, ineğini satacak adam
ne istediyse kabul, parayı avucuna sayıverdim
“ama siz bakacaksınız ben bu işi anlamam”
hüsnü kabulle şaha kalktı sevincim
lojmana hergün bir evden yemeğim gelse de
her fırsat, bir bahane ile koşar oldum ineğe
otu, samanı, yemi, temizliği sağılması ineğin
süt-yoğurt ne yaparsa yarısı Şadiye’nin..
ondaki o yaşama sevincine hayrandım
daha ertesi gün “benimle evlenir misin”
deyiverdim “ben sana aşığım”
vallahi billahi yemin olsun aşıktı
“sevmek ne güzel şeydi
hiç sevmemişim belli”
hülyalar içindeyim, huzurlu
bu güne dek yaşamadığım mutluluktu
hayli geç vakitte aniden kapım!
şiddetle çalındı, nasıl da telaşlandım
bu o köyde daha ikinci gecemdi,
endişe içinde hemen açtım
baktım Şadiyenin babası, Veli Amca
adam sanki sarhoştu
“-bak öretmen bey, yannış yapdın
sen ki tahsılını almış Devlet Adamısın”,
…
boğuk-boğuk, kesik kesik konuştu
“-mamir olmuşsun amma bu!
sana bi öretmene heş yakışıyo mu”,
tehditkardı.. canı yanmıştı belli
yine de saygıda kusur etmedi
sanki suçlu oymuş da yalvarır gibi
“-goca köyde başka gız galmadı mı
tebelleş olcak
aklını çelcek,
guruluynan oynaycak”
dedi
içim yandı..
“-yok Veli Amca ne tebelleş olması” dedim
kolundan tutup, içeri çektim..
artık ben yalvarıyordum
“-ben kızınızla gerçekten evlenmek istiyorum”
deyip, Allahın adını ortaya koydum
“-Allahın emri Peygamberin kavli ile;
kızınızla evlenmek istiyorum”
“-ne!?!!”
….
yarın akşam gelelim müdür, muhtarla
Allahın emri ile damadınız olurum
“-iyi de öretmen bey olum
Bu nasıl olur..
bu böyle mi olur
hemi de..”
“-haklısınız, babamsınız
ben bilemem ne lazımsa ha!
“-essahtan böyle de olmaz ki”
……
“- olmaz olur mu Veli Amca” dedim
“- bak şimdi
benim bir arkadaşım doktor çıkacaktı
parkta otururken karşısında
annesi ile oturan bir kız görünce
“işte evleneceğim kız bu” deyip
bu hemen kalkıp gidip
“teyze hayırlı bir iş için size gelecektik
doktor çıkacak arkadaşım kızınızı çok beğendi de”
demiş..
“kadıncağız, tabi evladım” demiş
evlerini tarif etmiş,
kapıları çalınır o akşam,
yine parktaki adam
“oğlum hani arkadaşınız,
hiç değilse bir görseydik”
“-teyzeciğim..
arkadaşım utangaçtır da”
“-utanacak ne var oğlum bunda”
“-teyze arkadaşım keldir de”
“-kellik kabahat mı oğlum,
keldi Haticenin babası da
hem utanılır mı,
sen de kelsin işte
ne var bunda”
“-..?”
“-maşallah suphanallah
bir beyefendisin,
asaletin belli
civan gibisin maşallah
Allah övmüş yaratmış”
“-kızınızın fikri ne acaba”
“-olur mu abi, sizin gibi
baya keldi babam da”
“-tamam o zaman mesele halledildi
benim arkadaşım falan değil ki
benim doktor çıkacak kel de
sizi bir daha göremem diye
o an aklıma böyle geldi”
”-..?!”
”-Allahın emri peygamberin kavli..
olmuş gitmişişte
bu işler böyle
benim eşim Şadiye
sen ne dersen de
”-..!!*!!”
“-eyi dedin de olum,
bi öretmen tasıllı isder
benim gızımın okuma yazması yok”
kendimden emin
“-ben öğretmenim,
onu öğretirim” dedim
o gene itiraz etti
“-olum sen şerlisin
Şadiye sana ayak uyduramaz”
“-uydurur, neden
hem ben onu şehre götürecek değilim
ben buraya yerleşeceğim
baksana daha ilk günden
sayenizde ineğim bile oldu
artık ben bu köylüyüm”
“-Allah razı olsun,
başka bir şeyimiz yoktu satacak
başka bir malımız da yoktu sağacak
Allah!
Allah duttuğunu altın etsin işallah
Allah gönnüyün murazını versin”
…
“-sizlerin de inşaallah”
..
“-benim muradım Şadiye
“nşallah razı olursunuz da”
“-malim, durumumuz”,
“-bundan sonra ben varım
evelallah olur gideriz”
“-tamam beyim
ben de isterim
sen kızımı istiyorsun amma
malim Şadiye âmâ!”
“-amma yaptın amca
körler evlenemeyecek mi,
bak Aşık Veysel hem de kaç kere evlendi
sen bunlara aldırma
üstesinden geliriz hayırlısıyla”
“-olum, bi öretmen, keyinmeğ isder
eğlenmeğ isder,
eşiynen dosduynan olmağ isder
garısını goluna dakıp gezmeğ isder,
sen eyi bi isansın velakin
ilerde pişman olusun kesin
“keşge” dersin
Şadiyeme de yazzıg edersin
yol yakınıkana
dön bu zevdadan
Allah sana hayırlı nasipler versin
var sen yoluna get
biz de evelallah başımızın çarasına bakarız
Allahdan geli ırızgımız
sen hu paranı da al
hakgını da halal et
benden yannı bin gatından halal”
“-olur mu amca,
Allahın emrini koydum ortaya,
Allahın izniyle hiç korkma
ben onun adına da görürüm
Şadiye benim gönül gözüm”
“-e öyleye hayırlı osun”
Aslında “sözcük araştırması” için gitmiş gibi yapıp,
efsanesini duyduğum köyün efsane çok başarılı öğretmeninin “Şadiye’ye Aşkı”nı finalde anlatmaktı amacım..
Bu ücra, bir dağ başındaki yoksul köylerinde tanıştığımızın akikasında; hikayenin kahramanı öğretmen buzağı almak için kamyoneti ile beni gelişmiş, refah ve kültür düzeyi çok yüksek akraba ve komşu kasaba Gökdere’ye götürdü. Ben de hikayesine ulaşmak için, onunla birlikte olmak için elbette can atarak gittim.,
Bana köyde ve yolboyu ballandıra ballandıra anlattığı “Gavur Müezzin”i tanıtacaktı güya, bana göre belki onbeş gün sürecek bekleyiş kendiliğinden ve daha o ilk gün halloluverdi..
Şadiye’yi bir de bu eşinin anlattıkları ışığında yeniden seyrettim.. O hep kapıdaydı, hep ışıl ışıl gülümsüyor, hep meşgul ve hep alışılmışın dışındaki kitapları ile; eşinin dediğine göre Şadiye’nin okuduğu ve mutlaka çocuklarına okuyup-anlattığı binin üzerinde kitap; merak ettiği bazıları da kör alfabesi ile yazılmamış olduğundan bunun en az iki katı da kendisinin Şadiye’ye okuduğu kitaplar girmiş evlerine ve başkalarına yollamışlar hep, “eşim sayesinde okudum” “okudum” “insan oldum” “hayatı anladım” “güzellikler yaşıyorum” diyor.. Bunlar ne güzel “nimet”miş.. O “Allahın çok sevdiği kulu” imiş.
Veli Amca iple çekerek götürdüğü ineğine alıcı çıkmayınca kahrederek köye dönerken Şadiye bir teslimiyet içinde teskin ederek “-vardır bir hayır öyle deme babam” demiş.. Babası ineği satıp kızının gözlerini ameliyat ettirmek derdindeymiş.. “İki gün sonra başıma bir şey gelse Şadiye ne olacak” diye kaygılardaymış.. başka para edecek bir şeyleri de olmadığı için çaresizlik içindeymiş. Oysa elde edilecek para ile bu zaten mümkün değilmiş..
Sonraki yıllarda daha çok sığırları olmuş. Yaşlı adamcağız onları otlatır gelir besihane ile ilgilenir olmuş. Huzurla doluymuş.
Şadiye “-görsem belki seni bu kadar güzel bulmazdım.” dermiş.
“-sen dünyanın en güzelisin, ben dünyanın en mutlu insanıyım” dermiş
“-Anam “serseri” derdi”,
“-ne olacak senin halin” diye benim için endişelenirdi.
Babamın pervasız yaşantısı ve erken gidişi ile hayatta benden başka kimsesi yoktu. Kiralık evlerde sefalet içinde onca yıldan sonra Göktepeye yerleşti. Kayınpederimle evlendi. Birbirlerine çok düşkünlerdi.. Onları görmeden mutluluğun ne olduğunu anlayamazsınız..
“-eeh!
şükür oluverdi onyedi sene, kayınpeder üç yıl evvel rahmetli oldu, anam geçenlerde..
İki kız bir oğlumuz var, Şadiye ameliyat istemedi ben de üstelemedim.. Öğrendiğini unutmaz..
Beni her zaman kapıda bekler bulurum, bekletmemek için hep koşarak giderim, belki de tebessümüne bir an evvel ulaşmak için..
O benim insan olduğum, huzurum, mutluluğum, onunki yuvamıza adanmış bir yaşam.,
O; yaşama sevinci ile dopdolu, çok mutlu-umutlu yüksek onurlu bir insan..
Onun da dediği hep..
Şükür.
Sarıveliler Göktepe köyüne
Sn Halil Koçak’a saygılarımla