- 1353 Okunma
- 12 Yorum
- 0 Beğeni
MELTEMLİ BİR GÜN / GURBANIN OLAM HÜSEYİN...Bİ HAMBURGER DE BANA YAP
Aslında bu yazının başlığı sadece ‘’ Meltemli Bir Gün’’ idi ama günün sonunda vatandaşın biri beni, ben de bindiğim minibüstekileri gülme krizlerine soktuğum için. değişti. Umarım Meltem kızmaz bana..Yok yok kızmaz…O da anladı benim yaş olarak altmışa merdiven dayadığım halde zıpırlıkta hala on sekizlerde olduğumu.
Neyse efendim olaya en baştan başlayalım. Zaten Hüseyin çok çok küçük bir detay.
Dün ( 15.06.2013 ) Cumartesi günü için Sitemizin genç şair-yazarı Destina Meltem mahlaslı Meltem kızımla buluşmaya karar verdik. Yaklaşık iki senedir aynı sitede yazıp çizmemize ve adeta baba-kız olmamıza rağmen ( Baba benim, kız o..Karıştırılmasın ).İlk kez buluşacaktık.
Kendi kendime bir karar verdim o gün: ‘’ Bu gün hiç bir şeyin, ama hiç bir şeyin beni üzmesine müsaade etmeyeceğim. Ne feleğin çarkı, ne Gezi Parkı, hiç bir şeyin moralimi bozmasına izin vermeyeceğim.’’
Bazı yazılarımda ve şiirlerimde Galata Köprüsü altında balık-ekmek yeme olayını fazlaca işlemişim demek ki. Başta Meltem olmak üzere herkes beni balık delisi sanıyor. Yok yok yanlış anlaşılmasın..Severim ızgara balığı ama hani olmazsa olmazlarım arasında da değildir. Yani Hasan Hoca Gibi ( Hasan Özaydın ) sabah kahvaltısı hazırlarken ‘’ Hocam iki dilim de balık kızartsaydın ‘’ Diyenlerden değilim. Velhasılı kelam buluşma yeri Galata Köprüsü altındaki balık ekmek lokantaları.
Geçtim bir masaya bekliyorum. On beş dakika ya geçti ya geçmedi geldi Meltem.( Ki bu bir mucizedir…Bir bayan, hem de genç bir kızın en fazla on beş dakika bekletmesi elbette ki mucizedir. Oyle değil mi?)
Gelir gelmez hemen tabii ki sarıldık birbirimize…Ondan sonra başladı ‘’ -Eeee..nasılsın? Sağlık sıhhat nasıl? -İyiyim şükür sen nasılsın? -Ben de iyiyim valla…-Eeee..Daha daha nasılsın? -Ne olsun işte yuvarlanıp gidiyoruz…’’ Hay Allah’ım, dut mevsimi filan da değil ama ben aynen o bülbülün durumundayım. Eeeee...Ben de haklıyım…Şu koskoca ömürde bu kadar güzel bir kızla hiç baş başa yemek yemişliğim yok ki. Hafızamı yokluyorum..Benim eski hatunla yedim mi diye: I-ıh…Garibim çocuk doğurmaktan , onları büyütmekten fırsat bulamadı ki. Daha doğrusu ben buldurmadım o fırsatı hiç.
Neyse...Balık-ekmeğimizi yedik. ( Burayı kasten hızlı geçiyorum. Hasan Hoca’ya daha fazla eziyet etmemek için.)
Genç bir kız nereye götürülür? Soru bu?
Eğer mihmandarın ise Sami / Gideceğin yer ya kilisedir ya cami.
Bizde de durum aynen öyle oldu…Önce Ayvansaray - Aya Meryem Kilisesine gittik. Ben daha önce de gittiğim için tüm ukalalığım üzerimde.
-Bak Meltem bu kilise çok özeldir. Burada Hz Meryem’in elbisesi saklanır.
Sonra dönüp kilise görevlisine tasdik ettiriyorum.
-Değil mi bey efendi?
-Doğrudur.
-O elbiseyi sergiliyor musunuz?
-O elbise burada değil. ( Yani kilisenin içinde değil ve sergilenmiyor..En azından biz Müslümanlara )
-Bak Meltem burada günah çıkarma odası yok? Neden? Çünkü Hristiyan Ortodoks mezhebinde günah çıkarma olayı yoktur. Değil mi bey efendi?
-Değil…Ortodoks mezhebinde rahip ile bir kişinin baş başa kalıp günah çıkarma olayı yoktur. Bizde rahip ile kilise cemaati topluca yapar bu işi ve biz buna günah çıkarma demeyiz. Bir nevi tövbe etmektir bu olay. Yoksa Allah’tan başka kim affedebilir kulları ( Herif hem benim karizmayı çizdi hem de sanki bir Müslüman gibi konuştu. )
Kilise içinde çok süslü bir koltuk var.Taht gibi. Diğerlerinden çok farklı…Meltem soruyor bana:
-Hocam bu koltuk ne?
Ben yine ukala ukala cevap veriyorum.
- O mu?:::Hımmm..Hristiyan dünyasında ruhbanlar sınıf sınıf ya..İşte baş papazın oturduğu tahttır o. Di mi beyefendi?
‘’ Hayır’’ Diyor bey efendi…O taht Hz İsa için tahsis edilmiş ve o tekrar dünyaya teşrif ettiğinde oturacağı sembolik taht imiş.Oraya Patrikten başka hiç kimse oturamazmış. ‘’ Hırrrr ‘’ Diyorum ve kilise içindeki ayazmanın suyunu içerek oradan çıkıyoruz.
Dediydim ya : ‘’Eğer mihmandarın ise Sami / Gideceğin yer ya kilisedir ya cami ‘’ İkinci adres yukarıda bahsettiğim Hz. Meryem’in elbisesinin ilk saklandığı, sırf bu amaç için yapılmış olan kilise ( Fetihten sonra Cami tabii ki...İbn-i Cabir Camii olarak biliniyor)
İstanbul’un Fethi için gelen ilk orduda yer alan sahabelerden Cabir İbni Enes Bin Abdullah adını taşıyor ve içinde bu zatın türbesi var. Rivayete göre bu sahabe kuşatma esnasında bir yolunu bulup İstanbul’a gelir. Buradaki kiliseye ( Şimdiki cami) girer..O sırada ayin yapılmaktadır kilisede. Papazı indirip cemaate islamiyeti anlatmaya başlar. Bunun üzerine öldürürler onu ama cesedini bir türlü kaldıramazlar. Bizans İmparatorunun emriyle üzerine toprak atılarak orada bırakılır.. İstanbul’un Fethiyle birlikte o kilise camiye çevrilir ve Cabir Bin Abdullah şehit edildiği yere defnedilir.
Camiden de çıktıktan sonra benim kısa bir süre, ailemin ise uzun süre yaşadığı ve annemin dayısına ait olan ahşap eve geldik. Annemin dayısı ( Haşim Kaptan ) bu binayı bir Yahudiden satın almış… Terasla birlikte dört katlı bir ev. O zaman yüz elli senelik bir binaymış. Ah o bina ahhh...Oradan Haliç’in lağım kokularını az mı ciğerlerime çekmişimdir. ( Şimdi balık avlıyor millet o sularda )
Annemin dayısı normal yollardan, yengesi ise bir gece yatmak için eline aldığı yastığı pencereden dışarı sarkıtıp kendisi de o yastığa baş koymak için camdan sarkıp sonrasında da yere düşerek ölünce satıldı o ev... ( Vallahi doğru..Olay aynen böyle olmuş…Eeee ne de olsa Laz...Lazın ölümü bile böyle muhteşem olur işte. ) Şimdi restore edilmiş…Sanırım sanat müzesi ya da örnek eski evler vardır ya onun gibi bir şey yapmış alan…Kapısı kapalıydı…İçeri giremedik.
Sonraki durağımız Eyüp...Piyerloti Kahvesi...
Daha önce Hasan Hocayla yaşadığımız bir buçuk saatlik teleferik bekleme olayı yüzünden akıllanmışım...Bu sefer ‘’ Saçtı Sami Bez Getir ‘’ Başlıklı yazımda anlattığım o mezarlık yokuşundan gideceğiz.
Meltem koluma girdi...Elleri buz gibi…
-Ne o kız? Ellerin buz gibi.
-Şeyyy..Ben mezarlıktan korkarım da.
-Yanında ben varım korkma… Ölü taifesi benden fena halde tırsarlar genel olarak.
-İyi de senin saçtığın mezarlık değil mi burası?
-Karıştırmaaaa...Haydi.Şimdi bir korkuyu yenmenin zamanı.
Meltem kafası önde, mezarlıklara asla bakmadan yürüyor...Haaa..Bu arada..Benim dilim çözülmüş vaziyette artık..Bülbül olmuş şakıyorum…Hatta ‘’Sordum sarı çiçeğe’’ yi bile okuyorum. Meltem de havaya girdi...Onun da ölü- mölü umurunda değil…Hatta mezarlığın birinin içinde oynaşan kedileri bile eline alıp sevdi ki hiç kedi sevmezmiş ( Muhabbet kuşlarını yedikleri için ) Gülerek, konuşarak çıktık yokuşu. Meltem’e yokuşun başında, - 1978 yılında o mezarlığı çıkarken yaşadığım bir olay sonucu- saçarak vardığım evimizin yerini gösterdim. Orada şimdi ne olsa iyi? Mezar taşı imalathanesi…
Piyerloti kahvesinde çaylarımızı yudumladık o eşsiz manzara karşısında. Bir Arap veledinin sevimliliği ve yaramazlığına mest olduk. Ben bu minicik afacanı gıdıklayarak güldürdüm kıkır kıkır. Sonra onun annesine güldük Meltemle…Kadıncağız çayından her yudum aldığında peçesini kaldırıyor ve ‘’ Hüüürrrrpp’’ Yapıyordu. Ben Fark etmedim ama Meltem fark etmiş:Kadının çok güzel dudakları ve dudağının kenarında bir beni varmış.
Hava yavaş yavaş kararmaya başladığında aşağıya indik aynı yoldan.
Aşağıda dondurma ısmarladı Meltem…Tatlı başlayan günün tatlısı dondurma oldu yani.
Tekrar Eminönü’ne indik ve orada her ikimiz de birbirimize ‘’ Ne iyi etmişiz de bu gün evden dışarı çıkmışız..Ne iyi etmişiz de buluşmuşuz.’’ Diyerek ve birbirimize sarılarak ayrıldık. Ben motora binip Kadıköy’e geçtim.
Şimdi bu yazıyı burada kesmek vardı ama merak edip durursunuz. ‘’Eee Hüseyin nerede? Diye.
Kadıköy’den minibüse bindim..Keyfim son derece yerinde. Ama Meltem’li saatler nasıl geçmiş farkında bile değilim. Akşamın saat 22.00 si olmuş. Deniz havası ve bu güzel gezi fena şekilde karnımı acıktırmış vaziyette.
Tam arkamdaki koltukta oturan bir bey telefonla bir arkadaşı ile konuşuyor:
-Gurbanın olam Hüseyin Bi hamburger yap..Çok açım. Beş dakikaya kadar oradayım.
Daha durur muyum? Patlattım hemen:
-Gurbanın olam Hüseyin bi hamburger de bana yap.
Minübüs gülme krizinde tabii ki.
YORUMLAR
Meltemle çok güzel bir gün geçirmişsin çok sevindim. Meltemin yeri senin için özel olduğunuj ve kızın gibi sevdiğini biliyorum. Bu buluşmaları sık sık tekrarlarsınız inşşallah bende burada keşke bende oradaolsaydım diyerek gıptayla okurum.
Hüüseyine gelince onu bilmem ama sen bir hamburgere Hüseyinin peşinden gitmeye kalktıysan vay haline. Senin değil Hüseyinin vay haline bütün hamburgerleri yer onuda aç bırakırdın. Hemde yemek için birilerinin peşinden gitme. Mazallah başına ne gelir bellimi olur
Sevgiler
:)
Yine yaptınız yapacağınızı. Gülmekten yanaklarım ayrılıyordu yahu.
Çok çok güzel bir gündü gerçekten de. Değer verdiğim babam gibi sevdiğim Sami hocam ile tarih kokulu, öğretici, eğitici, eğlendirici ve bol kahkahalı bir gün oldu.
Sevdiğimiz insanlarla, gülebiklerimizle nice bizli günlere, diyelim...
Bir sonraki görüşmeye kadar Allah'a emanetsiniz..
:))
Sevgi ve Saygıyla...
allahım vallahi ben burda gülme krizine girdim arkadaşım mevlam sana uzun sağlıklı güzel yaşam versin uzun zamandır bu kadar gülmemiştim evet seni duyuyorum eee neden gelmedin sayfama diyorsun değilmi ne kızıyorsun tamam işte geldim gülerek te gidiyorum sevgilerimi bırakıyorum güzel yüreğine hoşçakal :))))))))))