- 1359 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
TALHSİZ BİR BABA: DİVAN EDEBİYATI
Bugün “Türk edebiyatı” denildiği vakit akla ilk gelen isimler şüphesiz Tanzimat Dönemi’ndeki yahut Tanzimat Dönemi’nden sonraki edebiyatçılardır.Ne yazık ki; edebiyatımız, Tanzimat Dönemi’nde deri değiştirdiğinden beri Eski Türk Edebiyatı yabana atılmıştır.
Eskiyi daha güzîde ve daha çağdaş hâle getirmek için oluşturulan,
yahut başlatılan ‘Tanzimat’ ideolojisinin edebiyatımıza getirdiği yenilikler kadar götürdüğü güzelliklerin hakîkati inkâr edilemez.Mahallîleşme cereyânıyla birlikte başlatılan ‘dilde sadeleşme hareketi’ Tanzimat Dönemi edebiyatçıların hedefleri arasında yer aldığı hâlde bu hedef icraata dönüştürülememiş, Servet-i Fünun ve Fecr-i Âti dönemlerinde bu hareketlere tamamen karşı çıkılmış, Millî edebiyattan günümüze kadarki zaman zarfında da geçekleştirilmesi başarılmış en nihâyetinde dil sadeleştirilmiştir.Dolayısıyla günümüz edebiyatından Eski Türk Edebiyatı’na doğru gidildikçe lisân biraz daha ağırlaşır ve kimileri için anlaşılmaz bir hâle gelir.Bu anlaşılmazlık Servet-i Fünun ve Fecr-i Âti edebiyatlarında zirveye yükselirken Tanzimat Dönemi Türk edebiyatında çok az da olsa hafifler lâkin Eski Türk Edebiyatı’nda tekrar doruk noktaya ulaşır.
Yakın tarihte yaşadıkları dolayısıyla halkımız, Tanzimat, Edebiyat-ı Cedîde (Servet-i Fünun/Hazîne-i Fünun) ve Fecr-i Âti aydınlarını tanır.Bu aydınların tanınmasının ve okunmasının bir sebebi de edebiyatımızın ‘Batı’ kılıfına girmesinin bu dönemlere tekâbül etmesi ve edebiyatımızda yapılan yenilik ve değişiklikleri bu dönemlerin aydınlarının gerçekleştirmesidir.‘Mesnevî’ diye bildiğimiz nazım türünün yerini ‘roman’ alır bu dönemlerde.Eski Türk Edebiyatının muhtevâsı yıkılsa da şekil bir müddet daha ayakta kalır ve sonunda aydınlarımızın; bilhassâ Abdülhak Hamit TARHAN’ın darbelerine dayanamaz ve yıkılır.
Tıpkı teknoloji misâli edebiyatımıza fayda verdiği kadar zarar da veren bu yenilik hareketlerini ve edebiyatımıza olan tesirini farklı bir biçimde anlatmak istiyorum:
Eski Türk Edebiyatı bir ‘baba’dır.1800’lerde dünyaya gelen ‘Tanzimat’ adlı çocuğu çağdaşlaşmak hevesiyle artık babasını kötüler duruma gelmiş ve zaman zaman ona hakâret dahi etmiştir.Bir hayli yaşlı olan baba evlatlarının bu olumsuz muamelesi neticesinde bir müddet sonra ölür.Millî Edebiyat adlı çocuk babasından çok amcası olan Halk Edebiyatı’nı sever ve onun yolundan gider.Fecr-i Ati ve Servet-i Fünun’un gözü dışarıdadır zâten.Sîmâ olarak babasına biraz benzer ama babası gibi düşünmez.Babası gibi konuştuğu halde onun söylediklerini söylemez.Tanzimat da zâten bu kardeşlerine yol göstermiş ve onlara ağabeylik etmiştir.Lâkin bu kardeşler birbirleri ile pek geçinememişler ve hepsi ayrı birer yol tutmuşlardır.En küçükleri olan Son Dönem Türk Edebiyatı bütün ağabeylerinden bir şeyler öğrenmiştir ve diğer ağabeylerine göre daha başarılı olmuştur.Zaman sonra bu kardeşlerle ilişki kuran kimi insanlar onların babasını tanıyamaz hâle gelmişlerdir.
Görüldüğü üzere babalarını beğenmeyen, birbirleriyle geçinemeyen bu kardeşlerin işlemiş oldukları ameller neticesinde babaları daha fazla yaşayamamış ve ölmüştür.Aslında bir hayli yaşamıştır.Lâkin uzun süre çocuğu olmamıştır.Ta ki Batı Edebiyatı ile evlenip Tanzimat doğana kadar.Çocuk doğunca gerisi belli zâten.Oğlan dayıya; kız emeye çeker derler ya hani…Oğlanların Halk Edebiyatı hâricinde hepsi dayılarına çekmişler.
Dikkat edilirse bu evlatların hiçbiri babaları kadar güçlü olamamışlardır.Kim bilir; belki talihsiz babaları onlara bedduâ etmiştir.