- 828 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Cengaver
Dün geceydi duydum sesini. Bir nehir kıyısında gezinirken düşümde uzaktan bağırdı göğsümün en derinine. Ben onu ağyar zannederken meğerse ne kadar da yakınımdaymış fark edememişim. Göğsümü açıp beyaz elleriyle simsiyah bir taşı andıran yüreğimin menteşelerini yerlerinden sökerek ellerine aldı ve ‘hazır mısın?’ dedi. ‘Dönmeye hazır mısın? Yola hazır mısın? Varlığa hazır mısın?’
O böyle söyledi. Böyle konuştu kendini ak pak limanlardan bırakıp evime misafir olan şahıs. Lakin ben hazır değildim. O ‘hazır mısın?’ dediğinde ben ‘hayır’ diyebildim korkak bir sesle. O beni düğünün en güzel anına çağırırken ben cenazenin en matemli zamanına gitmek istiyordum. Duymadım. Benim gönlümün gözü de, kulağı da, dili de kapalıydı çünkü. Kapatılmıştı firavunun memleketinden esen sıcak ve kavurucu bir rüzgarla. Halbuki ben meyletmiştim onun kapatılıp berdest edilmesine. Zindanlara atılıp çürümesine ben sebep olmuştum.
Sonra bir daha sordu bana ‘hazır mısın?’ diyerek. Ben bir daha cevap verdim doymazlığımla. ‘hayır’ dedim verdiğim sözü unutarak sadakatsizliğimle. ‘Ama’ dedi. ‘Sen ezelden önce bana söz vermiştin’ diyerek fısıldadı usulca duymaz kulağıma. Bende kendimi kaybetmiş halde ‘hayır, ben söz vermedim’ dedim utanmazca.
Gözlerini kırpıştırdı biraz sonra. ‘Seni götürmem lazım kalamazsın artık burada’ dedi. Son sözünü söylemişti merdiveninden indiği asumana. Ama ben daha konuşmamıştım. Bir şey söylememiştim yanımda duran adama. Yineledim önceki kallerimi ‘gelemem’ diyerek. Kısa kestim söyleyeceklerimi. Neden sonra ki aklıma geldi. Birkaç kelime daha etmek istedim vaazlerimi. Dedim ki ona:’Gelemem ben zira yapacaklarım bitmedi daha. Gücüm kuvvetim yerinde zamanı geçerse artık bir şey yapamam valla. Benden acizleri var. Çocuklar, yaşlılar, kadınlar var. Onları al heybene, onları götür billa.
Önce ters ters yüzüme baktı. Dehşetinden bulutlar durmadan çaktı. Sandım ki bütün asuman birden üstüme aktı. Ama nafile, vazgeçmedi bizim arkadaş. Zamanı gelmişti ben ona olacaktım yoldaş. Tekrar söylendim ‘hey arkadaş! Gel dönelim bu yoldan. Benim daha yapacağım çok şey var arkadaş.’ Tutturdu da tutturdu ‘olmaz’ dedi. Beyaz cübbesiyle sarığını yere serdi. Dedi ki: ‘ Vallahi sensiz gitmem çünkü sıra sana geldi.’ İşte o zaman anladım Azrail’in çok ciddi olduğunu. Yoksa gelmezdi bu gece yarısı götürürdü bulduğunu. Benimde yatağımda mışıl mışıl uyuduğumu, nerden bilecekti sanki gözlerimi yumduğumu. Demek ki vakit gelmiş. Onun içindir ki başımda bu kadar beklemiş. İşi o zaten, meğer insanı hafifletmekmiş.
İşte gidiyoruz. Habersiz aslımıza yol alıyoruz. Başımızda bizi bekleyen bir cengaver. Ne efendi var o zaman ne de yaver. Hiçbiri etmez kar, herkes kendinden bihaber. Ancak söz açılınca başkasından, o zaman olurlar cengaver. Lakin cengaver dikilince karşılarına o zamanda kedi gibi bir kaçak ve göçer. Neyse ki her şey yolunda. Açılan kapıdan içeri giriyoruz. Kim bilir sonumuz nasıl, acep nereye gidiyoruz. Düşten düşe sırattan atlıyoruz. İşte cengaver işte ben, nar geliyor nar. Artık savaşmak zamanı savaşıyoruz.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.